Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '16

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Dil; tatlı dil, acı dil

Dil; tatlı dil, acı dil
 

İnternet'ten alıntı


Dil, iletişim aracıdır. İletişimin insan ilişkilerindeki önemini, Yunus Emre, şu dizelerde dile getirir:

Söz ola kese savaşı

Söz ola kestire başı

Söz ola ağulu aşı

Balıla yağ ede bir söz

 

İnsanlar vardır; konuşmaları, ilgiyle dinlenir. Ağızlarından bal akar Bu insanların çevrelerinde toplananlar eksik olmaz; arkalarından giden de çok olur. Tatlı dilleriyle toplulukları arkalarından sürüklerler. Atalarımız , “Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır.” sözünü boşa söylememişler. Tatlı dil, her sorunu çözer, tatlıya bağlar.Oysa acı dil, kalp kırar; can yakar. Acı dilin açtığı yara kolay kolay iyileşmez. Çünkü ,”Dil yarası, yaraların en derinidir.”derler. Dilimizde bu tip insanlar için söylenmiş özlü sözler vardır. “Boş boğaz, dili uzun, diliyle belaya uğramak, dili zifir, dilini eşek arısı soksun...”gibi. Bunlar ne konuştuklarını bilmezler ; “pot kırar”,”çam devirirler.” İnsanları arı gibi sokar, acıtırlar. Ne var ki gün olur, gereksiz ve ölçüsüz konuşmalarının cezasını çekerler.

 

Ustalıkla kullanılan dil, çevreyle sağlıklı ilişkiler kurmaya yardımcı olur. Bizi toplumlaştırır. Giderek saygınlığımızı artırır. İş, özel yaşamımızın renklenmesine neden olur. Bu bakımdan iletişimin yaşantımızdaki yeri ve önemi günden güne artmaktadır. Her çağda insanlar, iletişim gereksinmesi duymuşlar, bu alanda değişik araçlar geliştirmiş; kullanmışlar. Birbirlerinin dillerini bilmeyen insanlar bile anlaşmak için değişik iletişim yolları denemişlerdir.

 

Bizi diğer canlılardan ayıran en belirgin özelliğimiz, dil gücümüzdür. Çünkü düşünme, tasarlama, düş kurma, akıl yürütme gibi tüm insancıl özelliklerimizi, dil aracılığıyla dışa aktarabiliriz. Uygarlığın doğması, gelişmesi, bilginin üretilmesi, yaygınlaştırılası da dil aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Dil olmasaydı, insanlar birbirleriyle düşünce alışverişinde bulunamayacak; duygular, düşünceler, izlenimler, görüşler… Yayılamayacak. Böyle bir birikim olmayınca da uygarlık doğup gelişemeyecekti.

 

Dil, insanca yaşamanın, düşüncenin, buluş ve yaratıların anasıdır. Dil, düşüncenin aynası, ulusal varlığımızın temelidir. Dil olmadan ulusal bilinç gelişmez. Onun içindir ki ulusun oluşmasında en önemli öğe dildir. İnsanlar arasındaki yakınlaşmayı, bütünleşmeyi sağlayan dil ulusal birliğin çimentosudur. Ulus olma, insan topluluklarının belli bir ülkü çevresinde birleşip kaynaşmalarıdır. Bu kaynaşma ve birlik insanların birbirlerini anlamaları, tanımalarıyla gerçekleşir. Bunun için gerekli iletişimi dil sağlar. Alman filozofu Humboldt şöyle diyor:”Bir ulusun gerçek yurdu, onun dilidir. Dil, ulusal dileği belirten güçlü bir kavramdır. Ulusal dil yok olunca ulusal duygu da çok geçmeden yitirilir.”

 

Türk toplumu olarak dilimizi ne denli önemsiyoruz. Anadil konusunda tutarlı çağdaş bir, politikamız var mı? Bu konuda, yeterince araştırma yapıldığını sanmıyorum. Türk diline gönül veren yazarlarımız da dilimize gereken özenin gösterilmediği görüşünde birleşiyorlar:

Türk edebiyatının tanınmış şairlerinden Yahya Kemal’in “Türkçe ağzımda annemin sütüdür” diyerek yücelttiği, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ise “Türkçem benim ses bayrağım” diyerek hem yücelttiği hem de kutsallaştırdığı dilimize, bugün gerekli özeni gösteriyor muyuz? İnsanlarımızda Türkçe sevgisi, ana dili duygusu, dil bilinci ve duyarlığı yeterince var mı? Bu soruların iyice düşünülmesi, sürekli göz önünde tutulması gerekir.

 

Dil öğrenimi; beyni, dolayısıyla düşünceyi değiştirir, biçimlendirir. Sosyal yapının iç dokusunu ana dili oluşturur. Oysa Türkçemiz giderek zayıflıyor, güdükleşiyor. Bugün Türkiye’de çevre kirlenmesi, hava kirlenmesi, siyaset kirlenmesi gibi çeşitli kirlenmelerin yanı sıra, bir de “dil kirlenmesi” vardır. Dil duyarlığı ve dil bilinci bakımından görülen eksikler, Türkçenin geleceği için ciddî bir tehlikedir.(Kavcar, Çağdaş Türk Dili,2008,s.244)

 

Anadil öğrenimine gereken önem verildiği de söylenemez. Okuma kitaplarına değin girmiş çoğu metinler, çocuğun gelişimine uygun olmadığı için çocuklarda okuma alışkanlığı gelişmemekte, ilgileri değişik alanlara kaymaktadır. Türkçe ders kitaplarındaki metinlerin duygusal, düşsel, bilişsel, devimsel içeriklikli becerileri öğrencilere kazandırmadığını Emin Özdemir şöyle dile getiriyor:

Dilini kullanamayan, okuma zevki gelişmemiş; irdeleme eleştiri yönsemesi oluşmamış yarım dilli insanlardan oluşan bir toplum durumuna gelişimizde güzel duyusal bir yapısı bulunmayan metinlerin payı da büyüktür.”(Özdemir, Türk Dili, S:30.31.1990,s.859)

 

Anadil öğretimi, bir bilgi dersi olmaktan çok beceri ve alışkanlık kazandırma; kazandığı beceri ve alışkanlıkları uygulama yöntemiyle kazandırmadır. Öğrencilerin dinleme, konuşma, okuma, yazma, dilbilgisi alanına ilişkin becerileri, izlencelerin(programların)amaçlarına uygun ve tam olarak kazanabilmesi için her öğrenciye anılan becerileri uygulayabileceği olanakların sunulması gerekir.(Sever,2002,Uluslar Arası Bilgi Şöleni Bildirisi)

 

Dil, ulusu oluşturan en önemli öğedir. Ulusun kimliğidir dil. Dil arcılığıyla anlaşır, kültür değerleri oluşturur, birbirimizi anlarız.

 

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..