Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '09

 
Kategori
İzmir
 

Dil Bayramı - 8. İzmir Türkçe Günleri

Dil Bayramı - 8. İzmir Türkçe Günleri
 

77. Dil Bayramı Ana İzlek: “Dil Bilinci” / Savsöz: “Okudum Türkçe, Yaşadım Türkçe”


Cumartesi günü, devrimin 77. yıldönümünde, 26 Eylül Dil Bayramı dolayısıyla düzenlenen 8. İzmir Türkçe Günleri etkinliklerine katıldım. Konak Belediyesi ile Dil Derneği'nin birlikte hazırladıkları izlencede özel konuklar, özgün konular, güzel oyunlar ile dinletiler vardı. Ekim ayında etkinlik okullara taşınacak; izlence, Atatürk Lisesi, Gültepe İlköğretim Okulu, Karataş Lisesi, Dokuz Eylül İlköğretim Okulu, Selma Yiğitalp Lisesi, Halit Bey İlköğretim Okulu ile 50. Yıl Lisesi'nde sürecek; ayrıntıyı "İzmir'de Eylül 2009 Etkinlikleri" başlıklı yazımda vermiştim.

TRT İzmir Radyosu spikeri İffet Diler'in güzel sesiyle yaptığı sunumu, çağırdığı konuklar ile düzenlenen oturumları keşke daha kalabalık bir topluluk izleseydi. Konak Belediyesi Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi'nde, 19:00 sularında Ahmet Kenan Kâhyaoğlu yönetimindeki Konak Belediyesi Ege Çağdaş Oda Korosu'nun konseriyle biten ilk etkinlik günü çok etkileyiciydi. Günlük yaşamda ve sanal ortamda dilimizin bozulmasının, kirlenmesinin karşılığında yapılabileceklerden söz edildi. Türkçenin yeterliliğini duyumsamayan, abecemizde bulunmayan harflerle yazmaya, bulunan harfleri kullanmamaya ya da değiştirmeye çalışan bir kuşağın ancak eğitilerek, uyarılarak Türkçeyi doğru konuşup yazabileceği anlatıldı.

Dil Derneği İzmir Temsilciliği Yürütme Kurulu İzmir Temsilcisi yazar Yunus Bekir Yurdakul hem düşünceli, hem hüzünlü, hem umutlu sözlerle giriş konuşmasını yaptı, etkinliğe katkısı olan herkese teşekkür etti, tüm izleyicileri selamladı, bayramımızı kutladı.

Mavisel Yener'in öyküsünü yazıp Erol Aksoy'un oyunlaştırdığı “Telefon Kıllanma Kılavuzu” öncesinde sanatçı Erol Aksoy'un çok yararlı bir konuşmasını dinledik. Aksoy'a, İzmir'deki çoğu etkinlikte rastlarım, yine bir konuşmasına denk geldiğim için çok sevindim. Sanatçı, dilin tiyatro sanatı yönüyle değerlendirilmesi gerektiğini dile getirdi, şöyle sürdürdü: "Günlük konuşma dışında dili irdeleyenler, yazın sanatının içinde olanlardır. Dilin iki türlü kullanma yolu var: Yazma, konuşma (günlük konuşmalarımız, sanatsal konuşmalar -tiyatrocuların konuşması-, hatip, sunucu ve spikerlerin konuşması)... Günlük konuşmada sorun yok, insanlar bir biçimde anlaşıyor. Ancak mesleği konuşmak olan insanların Türkçe gerçeğini başka türlü algılamaları gerekiyor. Zamanında yapılan, dil göze mi, kulağa mı seslenmeli diye Muallim Naci ya da Recaizade arasındaki tartışma yönünde değerlendirmeler sürmekte. Ama beni bağışlarsanız, Türkçeyi bakıldığı zaman görülen harflerdir diye algılarsak, Muallim Naci'nin durumuna düşersiniz, düşerler. Oysa bizim açımızdan, sanatçıların açısından değerlendirdiğinizde, biz dilde Recaizade'yi temsil ederiz... Çocuklarla bu oyunu çalışırken de şunu gördüm: Çocuklar, sözcükleri harf harf okuyor. Oysa harf harf okumak değil, seslendirmek önemli. Şöyle bir sorun çıkıyor karşımıza: Türkçe yazıldığı gibi mi okunur, okunduğu gibi mı yazılır? Bize öğretilen, yazıldığı gibi okunan dünyada tek ve önemli bir dil olduğudur, bu doğrudur, ilköğretimde böyle öğretilmelidir; çünkü öbür türlü yazım birliğini sağlayamayız. Ancak ileriki yaşlarda, Türkçenin yazıldığı gibi okunmadığı gerçeğini de çocuklara anlatmak gerekir. İşte okullarımızda genellikle yapılmayan budur. Çünkü orada bir yazım telaşı vardır. Oysa hiçbir zaman konuşurken 'yapacağım' demeyiz, 'geleceğim' demeyiz; 'yapıcam', 'gelicem' deriz. Okullarla 15 yıldır çalışmaktayım, karşılaştığım en büyük sorun bu...."

Sanatçı, tiyatroda tek sözcükle çok anlamlı söylenişlere örnekler verdi; çıkarılan seslere göre anlatım ayrımını belirleyecek başka harfler eklemediğimizi ama anlama göre sözcükleri okumamız, seslendirmemiz gerektiğini belirtti. TDK'nın kaldırdığı inceltme iminin (^), konuşmalarda da kalktığını, çocuklara bunu söyletmekte zorlandığını aktardı. "Kâzım" yerine çocukların, "Kazım" demesi gibi... Çocukların olasılıkla artık öğretmenlerinden de "kâtip" yerine "katip", "Hâkkari" yerine "Hakkari"yi duymasından ötürü bu sesin kulaklarına işlemediğinden dem vurdu. Basın yayın organlarında yapılan yanlışlıkların da doğruymuş gibi algılanmasına, "meş'ale" yerine "meşâle" diye okunarak yayılan yanlışı örnek gösterdi. "Saati" değil de "saatı"; "saate" değil, "saata" diyen bir kuşak yetişmekte; işte tüm bu nedenlerle öğretmenlerin çok duyarlı ve özenli olmaları gerektiğini bir kez daha dile getirip sahneyi oyuncularına bıraktı.

Gün içinde iki oyun, bir de Gölge Gösteri Sanatları'ndan Hacivat Karagöz gösterisini izledik. Hacivat Karagöz oyununda da, Soyer Kültür Sanat Fabrikası Oyuncuları'nın oynadığı, Gürol Tonbul'un yönettiği "Dilim Dilim" adlı oyunda da dildeki yozlaşma konu edilmişti.

“Türkçem benim ses bayrağım" diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın çokça şiirleri okundu ve ayrı bir oturum yapıldı. "Dağlarca'ya Saygı" oturumunda ozanı yakından tanıyan iki konuk vardı. Tanışmak için kendisini ziyaret etmiş olan Özgen Kılıçarslan ile ozan, yazar, çevirmen Eray Canberk, Dağlarca'yla yakınlıklarını, nasıl tanıştıklarını anlattılar. Son zamanlarda gözleri görmemeye başlayan Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın belleğine yazdığı şiirleri başkalarına yazdırdığını anlatan Canberk, belleği okuyan bir makinenin bulunmamışlığına hayıflanarak büyük ozanımızın belleğinde nice şiirle bu dünyadan ayrıldığını söyledi. Oturumu, yazar Hidayet Karakuş yönetti. Bu yıl sonsuzluğa uğrladığımız, geçen yıl kendisine Türkçeye Emek Ödülü sunulan Nezihe Meriç ile birlikte Nezihe Araz, Demirtaş Ceyhun, Kemal Özer için düzenlenmiş özel bir bölüm de vardı. İkinci oturumun konusu “Dil Bilinci / Yabancı Dille Eğitimin Getirdikleri…” idi, konukları da ilgi çekiciydi; Profesör Özdemir Nutku'nun yönettiği oturuma konuşmacı olarak yazar Füruzan ile Profesör Sedat Sever katıldı. Füruzan'ı Kitap Fuarı'ndan sonra yeniden görmek çok güzeldi. Her zamanki içtenliği, alçak gönüllülüğü ve yalınlığıyla görüşlerini paylaştı. Oturum içtenlikli bir söyleşi havasında geçti, özellikle sanal ortamda Türkçeye, abecede olmayan harfler sokuşturulduğu, garip kısaltmalarla iletişim kurulmaya çalışıldığı, dilde eğitimin çok küçük yaşlarda başlaması gerektiği, kendi dilini iyi öğrenen bir çocuğun diğer dilleri de bilinçli bir biçimde öğreneceği anlatıldı. İngilizcenin bilim dili olarak kabul edilmişliği tartışılarak Türkçenin de bilim dili olmasında hiçbir sakınca bulunmadığı savunuldu. Füruzan, Türkçe konuşurken de, yazarken de hiç zorlanmadığını, Türkçenin kendisine yetmediğini hiçbir zaman duyumsamadığını sözlerine ekledi. Yapıtları başka dillere çevrileceği zaman çevirmenle tanışmak isteyen tek yazar olarak görüldüğünü, yazdıklarının çevriliyor olmasına değil de doğru çevrilmesini ne denli önemsediğini dile getirdi.

Sonuç bildirgesini Gürol Tonbul'un sesinden dinleyip kutlamaları alkışlarla karşıladık. 26 Eylül Dil Bayramı kutlu olsun! Nicelerinde buluşalım...

 
Toplam blog
: 101
: 2403
Kayıt tarihi
: 18.11.07
 
 

İzmir'den merhaba! İzmir'de, Göcek'te, Marmaris'te, Milas'ta, Söke'de, Bodrum'da sonra yine İzmir..