Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '17

 
Kategori
Söyleşi
 

Dil Okulunda Kendi Markasını Oluşturan Bir Başarı

Dil Okulunda Kendi Markasını Oluşturan Bir Başarı
 

Yolumuz Gurbete Düştü


Yolumuz Gurbete Düştü

Dil okulunda kendi markasını oluşturan bir başarı

Ahmet Sivil’le ‘Dialouge’ kurmak!

 

Giriş

Erzincan yöresine ait güzel bir türkü duyarsınız gurbetin acı köşelerinde, Aşık Beyhani ve Ali Ekber Çiçek’in sazın teline vururken, yüreğinizin teline dokunmasına da izin verirsiniz;

Yolumuz gurbete düştü
Hazin hazin ağlar gönül
Araya hasretlik girdi
Hazin hazin ağlar gönül
Garip garip ağlar gönül
Dertli dertli ağlar gönül

Gurbet acıdır ama bazen acı olan sıladır, bazen acı yüreğindedir; acı sendedir ve sen nereye gidersen git, acı da senle birlikte gelendir.

Gurbet acıdır ama her gurbet acı değildir.

Belki acı olan çektiğin zorluklardır, vefasızlıktır, nankörlüktür, kadir kıymet bilmemedir, işlerin ters gitmesidir, hayallerinin kırılması, ümitlerinin bir bir yıkılmasıdır. Acı olan başarısızlıktır belki de, acı olan besleyip büyüttüğün umutların gerçeğe dönüşmemesi/dönüşememesidir.

Hayatının 50 yılını memleketinde, son üç yılını gurbette geçiren birisi olarak gurbetle ilgili en son sözü söyleyecek kişi olduğumu düşünüyorum. Belki de sırf bu nedenle gurbeti ben anlatmıyor, uzun zamandır gurbette yaşayanların anlattıklarını dinlemek istiyorum, sizlerle birlikte…

Yolumuz Gurbete Düştü adıyla başlattığım, “Doğduğu yerde değil, doyduğu yerde süren yaşamlar” diye de hedefi koyduğum bir söyleşi serisidir bu.

Adıyaman nüfusu kadar insanımızın sadece İstanbul’da yaşadığını düşündüğünüzde, herkesle konuşmamın mümkün olmayacağı da açıktır.

Kendi ayağı üzerinde duran, mücadele eden, gurbetin acısını çeken, sancısıyla yoğurduğu hayallerini gerçeğe dönüştüren ya da ne yaparsa yapsın bir türlü başaramayanlardan capcanlı örnekler göreceğiz.

Bazısı bir şeye küsmüş de gelmiş, bazısı yüksek tahsil için gelmiş ama bir daha gitmemiş. Kimi doğduğu yerde doymayacağına kanaat getirerek, taşı toprağı altın olan İstanbul’a kendisini atmış.

Bazısı oğlu için gelmiş, bazısı kızı için, bazısı da büyükleri için…

Bazısı kaçmış, herkesten, her şeyden ve kendinden…

Gurbete ve özellikle de İstanbul’a gelmenin çok sebebi var, her sebebi buraya yazmak mümkün değil. Zaten hepsi de bizim konumuz değil. Önemli olan gurbetin havasını ve gurbette yaşayanın sevdasını yansıtmak…

Yolumuz gurbete düştü, bakalım hangi gönül ne kadar hazin hazin ağlıyor veya ne kadar gülüyor…

 

Farklı bir tarz denemesi

Doyduğu yerde değil, doğduğu yerde süren yaşamlar”ı aksettirmeye çalışacağım Yolumuz Gurbete Düştü, klasik söyleşi tarzından biraz farklı. Belki birazcık da televizyon programını andırıyor, belki de evde, aile içinde bir muhabbeti.

Kalıp sorularım var ama kişiye göre değişenler de, ve yine verdiği cevaba göre yol alan farklı sorular da ama herkes için belli bir kalıp soru var. Bunun yanında görüştüğüm kişinin eşi, çocuğu veya yakın bir akraba veya dostuyla da kısa bir görüşme yaparak, konuğumla ilgili düşüncelerini alıyorum. Belki röportaj tarzı ilk değil ama gazeteye yansıyan şekliyle ilk kez böyle bir tarzı deniyorum. Umarım beğenirsiniz…

 

İlk Diyalogumuz Ahmet Sivil’le…

İlk konuğumuz özel yaşamında ve iş hayatında önemli bir başarı yakalayan Ahmet Sivil.  35 yıl önce yüksek tahsil için yolu İstanbul’a düşen Ahmet Sivil, 35 yılda büyük başarılara imza atmayı bildi. Elbette bu kolay olmadı. Bunun için İstanbul’a ilk geldiğinde, Adıyaman’a dönmeyi, tatil yapmayı, dinlenmeyi düşünmedi. Tam 18 ay boyunca hiç memleketine dönmedi, hep çalıştı, çaycılık yaptı, tercümanlık yaptı, okuluna devam etti.

Kendisi gibi İngilizce öğretmeni olan eşiyle birlikte kurdukları ‘Dialouge’ Dil Okulu, aynı zamanda kendi oluşturdukları bir markanın da ilk nüvesiydi. Sonrası geldi ama bu kolay olmadı. 35 yıl sonra “istesem de dönemem” diyebildiği kurulu bir tezgâhı var. Ahmet Sivil, yolu gurbete düşenler içerisinde başarıyı yakalayanlar kategorisine koyacağımız bir insanımız, bir değerimiz.

 

Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

1965 Kahta doğumluyum. İngilizce öğretmeniyim. İstanbul'da oturuyorum, İngilizce öğretmeni olan eşimle birlikte yabancı dil okulu ve rehabilitasyon merkezi işletiyoruz. Mimarlık eğitiminden sonra şu anda restorasyonda yüksek lisans yapan bir kızım var.

 

İlk defa İstanbul’a ne zaman geldiniz?

1983 yılında, yüksek tahsil için geldim.

 

Gurbete çıkmaya ne zaman ve neden karar verdiniz?

1983'te Kahta İHL'yi tamamladıktan sonra üniversite eğitimim için İstanbul'a gelmeye karar verdim.

 

Yüksek tahsil söz konusu olmasaydı, İstanbul’da yaşamayı ister miydiniz veya böyle bir hayaliniz oldu mu?

Sanırım üniversite için olmasaydı yine büyük denize yani İstanbul’a açılırdım. Ben çok da rutine alışık biri değilim. Mücadele etmeği severim.

 

Hani Türk filmlerinde görürdük, İstanbul’a geldiğinizde “Seni yeneceğim İstanbul” diye bir feryadınız oldu mu?

Tabi nostaljik takılıp ‘yenmek’ fiiliyle değil de daha çok ‘ne kadar büyük bir yer, burada mutlaka çok fırsatlar vardır, buranın cefasını çekeceksem sefasını da çekmeliyim’ diye düşündüm.

 

Adıyaman’dan ayrıldıktan sonra hayatınızda neler değişti?

Tabi Kahta gibi küçük bir yerden sonra dünya başkenti İstanbul'a gelince ister istemez eğitim, iş ve sosyal hayatım tamamen değişti; çok yüksek bir tempoyla hayatın her alanında müthiş bir koşuşturmaca başladı ki, bu tempo hala devam ediyor.

 

Çalışmaya ne zaman başladınız?

İstanbul'a geldikten hemen sonra çalışmaya başladım. Üniversite hayatıyla birlikte ütücülük, garsonluk, turist rehberliği gibi değişik işler yaptım. Bilahare kolej ve dil kurslarında öğretmenlik yaptıktan sonra "Dialogue" ismiyle kendi markamızı oluşturarak bir dil okulu açtık. 

 

İstanbul, devlerin yarıştığı bir arena

‘Dialogue’ ismiyle kendi markamızı oluşturarak bir dil okulu açtık, sözü tek başına mücadelenizi de, başarınızı da tam olarak yansıtmıyor, bunu biraz açabilir misiniz?

İstanbul, her alanda devlerin yarıştığı bir arenadır. Yani İstanbul’da ticari bir faaliyet yapacaksanız çok dikkatli, azimli, özverili ve sabırlı olmak zorundasınız. Hizmet sektöründe marka oluşturmak kolay olmuyor; birçok sıkıntıyla baş etmek zorundasınız. Biz çok yoğun çalıştık, Rabbim de lütfetti. Tabii son senelerde birçok kamu kurumu ya da dernek, vakıf gibi kuruluşların kontrolsüz ve kalitesiz ücretsiz dil kurslarından dolayı bizim gibi yıllarını ve emeğini bu alana yatırmış markalara ciddi anlamda zarar vermeğe başladı. Ben iki şubemi kapatıp, 40 personel işten çıkarmak zorunda kaldım. Dolayısıyla marka oluşturmak fazla bir şey ifade etmiyor, sizin kontrolünüz dışında bazı faktörlerle tüm emeğiniz boşa gidebiliyor.

 

Yabancı dil merakınız nereden geliyor?

Yabancı dilim üniversiteden önce derdimi anlatacak kadar vardı. Üniversitede dile hoş geldiği için filolojiyi seçtim. Şöyle söylerken ağzını dolduruyordu, fiz-yo-lo-ji diye (gülüyor) Ama sonra baktım ki, filoloji benim aradığım değil. Bir daha sınava girdim, İngilizce öğretmenliğine geçtim.

 

Filoloji, yabancı dilin hoşafıdır

Filolojiyi neden beğenmediğinizi arkadaşlarınıza nasıl anlattınız?

Üniversite tercihi yaparken bana soran çok oldu, daha önce filolojide okumuşsunuz, nasıldır, tavsiye eder misin, diye. Onlara bir fıkra anlatarak cevap veriyordum.

Uzun yıllar önce bizim memlekette birkaç arkadaş il dışında gitmiş, karınları acıktığında bir lokantaya gitmişler. O zaman menü yok, garson mevcut olan yemekleri sayarken, “komposto” dediğini duyan “Hah bana ondan ver” demiş, şöyle ağzı dolu dolu “kom-pos-tooo” dediğine göre güzel bir yemek olmalı. Sonra yemekler gelmiş, herkese yemek, ona hoşaf. İşte filoloji, yabancı dilin hoşafıdır, diyorum. (gülüyor)

 

Sonra dil okulları açmaya başladınız…

Evet, önce bir tane, sonra farklı yerlerde şubeler açmaya başladık. Ama dil okulları stabil değil, ekonomik krizden, eğitimdeki değişimlerden etkileniyor. Aynı kulvarda, farklı alanda dil öğretmek için farklı düşüncelerimiz var.

 

Adıyaman’da kalsaydınız, aynı başarıyı yakalama şansınız olur muydu?

Yaptığım işin aynısını yapamazdım; o zamanlar üniversite yoktu, okuyamazdım, dil okulu açamazdım.

 

Gurbette kalmayı sürdürdüğünüze göre, güzel yanları olmalı, sizce nedir gurbetin güzelliği?

Güzel yanlarından ziyade, yaptığım iş itibariyle İstanbul uygun bir yer olduğu için 35 yıldır buradayım.

 

Gurbetin zor yanı nedir?

Sevdiklerinizden uzak olmanız en büyük sıkıntı.

 

Gurbete çıkarken neyi hayal ettiniz ve ne kadarı gerçek oldu?

İyi bir eğitim, sevdiğim helal bir işletme... Elhamdülillah hepsi gerçekleşti...

 

18 ay evime gidemedim

Gurbete ilk geldiğinizde, yol bilmeyip, bir garip kaldığınızda size el uzatan, yol gösteren oldu mu, yoksa bir başınıza kalıp, mücadeleyi sürdürdünüz mü?

Ben yapı itibariyle uzanacak bir el bekleyenlerden değilim. O zamanlar hemşeri dernekleri yok, öyle tanıdığımız da çok yoktu. Tabii ki çok sıkıntılı günlerimiz oldu, elhamdülillah Rabbim bana mücadele etme azmi verdi, sağlık ve afiyet lütfetti.

 

Neler yaptınız mesela..

Çok çalıştım, günler geceler boyunca, farklı farklı işlerde çalıştım. Gece yarılarına kadar çay da sattım, tercümanlık da yaptım. Şimdiki gençler okula gelip, bir ay sonra özledim diye eve gidiyor, ben 18 ay memleketime gitmedim, çalışmaktan okulu uzatmak zorunda kaldım ama bunu dert etmedim, nasılsa hayata atılmıştım, hem de erkenden atılmıştım. Bunun faydasını çok sonraları gördüm.

 

Eşinizle nasıl tanıştınız?

Eşimle meslektaşız, aynı yerde çalışıyorduk. Evlenmeye niyet ettiğimde, üç şey söyledim. Birincisi ben dini hayatın merkezine koymuş birisiyim, bunundan asla taviz vermem. İkincisi yardım kuruluşlarında aktif görev alır, zorda kalan insanlara yardım etmeye çabalarım. Üçüncüsü ise biz güneydoğuluyuz, gelenimiz gidenimiz çok olur, misafiri çok severiz. Kendisi de Kayserilidir, kültürümüze çok uzak değiller. Sonra baktım ki, o benden daha çok misafir seviyor, benden daha çok yardımsever, ben geride kaldım (gülüyor).

 

İstanbul’a geldiğiniz için hiç pişmanlık duydunuz mu?

Hayır, hiç pişman olmadım.

 

Geri dönmeyi düşündünüz mü?

Şu anda üç alanda ticari faaliyetim var: yabancı dil okulları, rehabilitasyon merkezi ve ithalat. Oturmuş bir düzenimiz var, dolayısıyla tamamen dönmek gibi bir planım yok.

 

Adıyaman lezzetlerini özlüyor musunuz?

Özlüyoruz, ama elhamdülillah bu lezzetleri bir şekilde İstanbul'a taşıdığımız için çok sıkıntı olmuyor.

 

Adıyaman’a has ürünleri nasıl temin ediyorsunuz?

Memleketten gönderiyorlar, ya da bu tür ürünlerin satıldığı yerlerden temin ediyoruz.

 

Gurbette olduğunuz için yapabildiğiniz üç etkinlik sayar mısınız?

Uluslararası konferans vs. katılmak, etkin sivil toplum kuruluşlarına üye olup faaliyetlerine katılmak, etkin olarak dış ticaret yapmak.

 

Adıyaman’da olmadığınız için yapamadığınız üç şeyi sayar mısınız?

Kahta çayında yüzmek, ablamın/yengelerimin yemeklerini yemek, iş stresi yaşamadan barajı seyretmek.

 

Adıyaman; Potansiyeli harekete geçirilememiş il

Buradan baktığınızda Adıyaman’ı nasıl görüyorsunuz?

Potansiyeli harekete geçirilmemiş bir il...

 

Gurbet hayatından sonra bugün için zihninizde kalan Adıyaman'ı tarif eder misiniz?

Adıyaman merkezi çok bilmiyorum, ama hatırlayabildiğim kadarıyla güzel kokan güllerin olduğu bir kale, yine bol çiçekli bahçeleri olan tek katlı evler...

 

Adıyaman’la irtibatınız hangi sıklıkla sürüyor, ne kadar gidip geliyorsunuz, ne kadar çok kişiyle görüşüyorsunuz?

Hemen hemen her gün 3-4 defa akrabalarımla görüşürüm, senede 2/3 defa giderim.

 

Bir gün, her şeyden elinizi ayağınızı çektiğinizde Adıyaman’a döner, “ölmeye geldim” der misiniz yoksa, doyduğum yerde ölebilirim de diye düşünür müsünüz?

İstanbul'da 35 sene emek verilerek oluşturulmuş bir düzen var, artık istesem de gidemem...

 

Ne dediler

Zehra Sivil (Ahmet Sivil’in eşi)

Kayseri doğumluyum, İstanbul’da büyüdüm. Eşimle Gök-Dil dil kursunda tanıştık ve evlendik.

Bir Kayserili olarak Adıyaman kültürü bana hiç yabancı gelmedi. İnsanları misafirperver, saygılı, dürüst, cömerttirler. Eşim de aynı şekilde dürüst, sadık ve iyi bir insandır. Bana her konuda çok yardımcı olur. Ev işlerinde sıkıştığımda en iyi arkadaşımdır. Bir misafir gelse her şeyi birlikte çabucak hazırlarız. Böyle bir insanla evlendiğim için çok şanslıyım.

 

Ne dediler?

Leyla Elif Kayan (Ahmet Sivil’in kızı)

24 yıl önce Ahmet ve Zehra Sivil’in biricik kızları olarak dünyaya geldim.

Eminim her kız çocuğu babası için özeldir ama ben babamın gözündeki yerimin bambaşka olduğuna eminim.

O her zaman benim için son dönemlerde dikte edilen arkadaş gibi baba ifadelerinin çok daha ötesinde çok daha sahici ve içten baba gibi babadır.

Her daim dağ gibi arkamdadır ifadesi tam olarak babamı tanımlar diyebilirim.

Son derece merhametli, adil, yardımseverdir ve bize de öyle olmayı tembihler. Aile bağlarının ne kadar önemli olduğunu ve ilk adımlarımdan üniversite yıllarıma evliliğe kısacası hayata dair birçok şeyi ben onda ve annemde görerek öğrendim.

Herkes tarafından bu kadar sevilen iki örnek insanın kızı olma gururunu ve mutluluğunu bana yaşattığı için Allah’a sonsuz şükürler olsun.

 

Ne dediler?

Mustafa Doğan (Arkadaşı)

Adıyaman Üniversitesi Strateji Daire Başkanı

İlk karşılaştığınızda, derin, ağır ve buzdan bir adam sanırsınız. Kutuplarda yaşam var mı? Sorusunu sorarsınız kendinize. Bir zaman sonra “Ohh My God !” kutuplarda böyle bir yaşam var mı? Sorusu dökülür dudaklarınızdan. Muhabbet esnasında hiç beklemediğiniz bir anda, kendine has kahkahası ile sizi milyon mil uzaklara götürebilir. Sizinle konuşurken farklı düşünceleri kafasından geçirip sonuçlandırabilir.

Yaşamının süresini hesaplamak için o günkü yaşını 3 ile çarpmanız gerek. Gördüğünüz, göremediğiniz ve onun yaşadıklarını üst üste koymanız gerekir. En ağır yükü Adıyaman ve Kahta’ ya olan özlemi ve hasreti olsa gerek. Erken yaşta kelleşmesine anlam veremediklerimden birisidir. Nemrut’un mesleğine etkisi olmuş olabilir, ancak yaşamında Erciyes’in ve eteklerinin rolü çok bence. Bıçkın bir Kanigenik Mahallesi delikanlısı idi, Ebu Sadık, Kırkori ve çiğ köfte, Alüt Nar, O’nun için anlamlıdır.

Allah gecinden versin, gün gelir de o benden önce demez ise eğer, ben ona; “Adıyaman ve Kahta’ya düşkün, hasbi, harbi ve sevimli insandı” diyebileceğim birisi. Şen olsun, selam olsun.

 

Ne dediler?

M.Sami Köroğlu (Arkadaşı)

KYK Adıyaman İl Müdürü

Ahmet Sivil, çok gayretli, çalışkan ve çok değerli bir hemşerimizdir, dostumuzdur, arkadaşımızdır.

İngilizceye hakimiyeti, sadece bir üniversiteden ibaret değil, kendi çabasının, çalışkanlığının, öğrenme azmi ve merakının bir ürünü.

İngilizce başarısında Nemrut’un etkisinin olduğunu da düşünüyorum.

Ahmet Sivil, memleketine, geleneklerine, örfüne bağlı ve memleket hasretiyle dolu birisi…

O nedenle her fırsat bulduğunda soluğu burada alır, yakınlarıyla, dostlarıyla hasret giderir ve tabi ki, Adıyaman’ın lezzetlerini tatmadan, tattırmadan da gitmez. İşi rast gelsin, başarısı daim olsun, yüzü hep gülsün, iyi ki varsın…

 

 

 
Toplam blog
: 28
: 420
Kayıt tarihi
: 31.12.11
 
 

1964 doğumluyum, İstanbul'da yaşıyorum. Birçok yerel ve ulusal gazetede köşe yazısı yazdım, söyle..