Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '08

 
Kategori
Psikoloji
 

Dil yaralarının insan psikolojisi üzerindeki etkileri

Dil yaralarının insan psikolojisi üzerindeki etkileri
 

Geçen gün izlediğim bir programda aile içindeki gerek çocuklarla ebeveynleri arasında, gerekse eşler arasındaki dil yarası dediğimiz, kalp kırıcı, hakaret içeren konuşmaların kişiler üzerindeki etkileri masaya yatırılıyordu.

Oğlunu babasız büyüttüğünü söyleyen bir kadın;

- Evladın yaptığı hakaret insanın içine oturuyor, derken çocuğunun yaptığı hakaretler konusunda bir günlük tuttuğunu söylüyordu.

Başka bir kadın ise;

- Evlat ne yaparsa yapsın, yine de anne yüreği onu affediyor diyordu.

Yakın bir tanıdığımın 35 yaşındaki bekar oğlu, eve getirdiği birkaç parça yiyecekten sonra annesine “Ben olmazsam duvarları yalarsınız” şeklindeki ifadesine tanık olduktan sonra, o çocuğun ailene yeri olmadığını düşündüm. Daha sonra öğrendiğime göre bundan daha ağır hakaretler sonrası, bu ebeveyn kıt kanaat geçinmeyi göze alarak, çocuklarıyla yollarını ayırmışlar.

Çocuğundan çok çeken bir kadın ise;

- Olmayanın bir derdi, olanın bin derdi diyerek sıkıntısını dile getiriyordu.

Evliliklerde eşler arasında da zaman zaman ağır hakaretler olmadığını kimse söyleyemez.

64 yıllık evlilik sonrası kocasını kaybeden kadın, devamlı ezildiğini söylerken,

- Kocamın bana yaptığı ağır hakaretler hep içimde bir yara olarak kaldı. Kendisine hiç kırıldığımı söylemedim. Sadece bari başkasının yanında beni küçük düşürme, yalnızken ne söylersen söyle demiş.

Huzursuzluk olmasın diye kadın susuyor, adam da bunu biliyordu.

Sosyolog Uğur Özdemir ise bu durumu;

İnsanlar hasta olunca doktora giderler. Neresinin ağrıdığını söylerler. Kalpler kırıldığında ise, bu durumu kalbini kıran kişiye söylemeleri gerekir.Belki bir özür dileme bu acıyı azaltır derken, kadının yara benim yaram sözüne karşılık olarak da ilişkilerde yaranın yaratıldığı bir ortam oluşunca, onlara saldırma ortamı yaratıyoruz ve sonunda da saldırı oluyor. Bu olayda nasıl bir davranış biçimi sergilememiz gerektiğine karar veremediğimiz için boğuluyoruz. sözleriyle değerlendirdi.

İnsanların kavga ederken bile seçtiği kelimelere dikkat etmeleri gerekir. Çizikler, kesikler tedavi edilebilir, ancak dil yarasının tedavisi yoktur. Tabii şunu da ilave etmek gerekir, bedensel yaralar tedavi edilir derken, eşlerin birbirlerini darp ettikleri şiddet hareketlerinden söz etmiyorum. Zaten evlilik, dayak dediğimiz o aşamaya gelmişse, dil yarası bunun yanında çok hafif kalır.

İnsanların sözle kırılmalarının en büyük nedeni ise, duymaya hazır olmadığımız kelimelerin bize söylenmesidir.

Bir kişi hiçbir neden yokken birine hakaret ediyorsa o kişinin ruh sağlığından şüphe etmek gerekir. Ama dilini kılıç olarak kullanmanın da bir ön hazırlığı vardır.

Kedilerin birbirleriyle veya köpeklerle olan kavgasını düşünün.

- Önce birbirlerine bakarlar

- Sonra kamburlarını çıkarırlar

- Daha sonra birbirlerine hırlamaya başlarlar,

- Son olarak da saldırı aşaması gelir.

İnsan psikolojisi de bu yöntemle çalışır. Eşin bir hareketine kızmışsınızdır, uygun bir şekilde söylemek varken bağırırsınız. O da size bağırarak karşılık verir. O sinirle de birbirlerinize hakarete varan kelimeler sarf edersiniz. İnsanlar sinirlerine hakim olamazlarsa, kavga ederken kelime seçmekte güçlük çekerler. Daha sonra hatasını anlayan taraf diğerinden özür diler. Belki de bu özür;

- Kusura bakma, ağzımdan kaçtı

şeklinde bir cevap karşısında o kişiye;

- O sözü söylediğin zaman beynin uyuyor muydu? diye sormak gerekir. Çünkü beynin haberi olmadan söz ağızdan çıkmaz.

Kocasının ağır şakalarından rahatsız olan kadın bu durumu kocasına söylediğinde, kocası şöyle cevap veriyor;

- Ne yapayım huyum böyle, sen benim şakalarımı kaldırırsın.

Sosyolog Uğur Özdemir ise bu ortamı aslında kadının yarattığını söylüyor ve ilave ediyor.

Dişinizi fırçalarken, dilinizi de fırçalayın. Bu yarayı da devamlı düşünmeyin. Üç zaman vardır. Dün, bugün ve yarın. Dün geçmişte kalmıştır. Yarın belki de olmayacaktır. Bugünü geçmişin hatalarıyla yaşarsak duruş hatası yapıyoruz demektir.

Şu an su içebiliyorsak ve nefes alabiliyorsak işte gerçek yaşam budur.

Not: Bu izlenimlerimin büyük bir bölümü aşağıdaki blog yazımda tanıtımını yaptığım TV programından alınmıştır.

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=86430

 
Toplam blog
: 974
: 3444
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

2017 Basın özgürlük endeksine göre 180 ülkeden 155. sırada olan ülkemizde yemek tarifleri  ve tel..