Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '16

 
Kategori
Dil Eğitimi
 

Dilde kazananlar kaybedenler...

Dilde kazananlar kaybedenler...
 

sozcu.com.tr


Dil yaşayan bir varlık mıdır? Belki öyle..  Dillerin de yaşam  döngüleri vardır. Kendi kültür çevrimlerinde yaşarlar; dışardan sözcük alır verirler. Dil içi insanları ona yardım etmeye çalışır, yeni sözcükler türetirler. Bazen de, dil öylesine yabancı sözcük akınına uğrar ki, sonrasında bayılacak hale gelir, kendisini yitirmeye başlar.
 
Peki diller ölür mü? Bazen ölür … Anadolu’da kimbilir konuşulan kaç dil ölmüştür; bugün bu dilleri bilen bile yok. Sadece dağda taşta bazı belgelerin üzerinde kalmışlardır. Bazı dillerin bir iki konuşanı, tanıyanı vardır. Onlar da ölmüşlerdir. Öyleyse sahip çıkılmazsa diller de ölürler.
 
Dilin bakımı yenileştirilmesi, yeni sözcüklerin akıllıca türetilmesi ve dile katılmasıyla olur. Dil bunu ya kabul eder; yada etmez… Etmezse ısrar etmenin bir anlamı yoktur. Belki yeni bir sözcük önermek gerekebilir.
 
Dilde türetilen sözcüklerin bir bölümü zamanla bir güzel dile yerleşiyor; kimse bu sözcük nereden geldi diye sormuyor… Oysa bir bölüğü de, yıllar geçse de dilde sırıtıp duruyor; halk bir türlü onları benimseyip, baba malı gibi kullanamıyor. Bunlar neler mi? Hadi hep birlikte görmeye çalışalım.
 
1.Dile yerleşenler, Türkçe anlamı ağır basanlar:
 
Uçak (Tayyare’yi hatırlayan veya kullanan var mı, yok…)
Dolmuş (Dolmuş, toplumun yeni bir aracı için hiç yoktan bir ihtiyacı karşılamak için doğmuştur; bunun gibi yüzlerce sözcük yapılmıştır, tutmuştur…)
Buzdolabı (Frijder’i kullanan var mı?)
Görgü (Adabı muaşereti kim kullanıyor?
Kas (Adale)
Almaç (Ahize)
Sağduyu (Aklıselim)
Gökkuşağı (Alaimisema)
Kamu (Amme)
Gelenek (Anane) 
Güney (Cenup)
 
Bu sözcüklerin karşılığı gerek TDK tarafından türetilsin, gerek halk bulmuş olsun, dile öylesine yerleşmiştir ki, artık hemen hemen Türkçe’nin öz malı olmuşlardır. Bundan böyle yabancı karşılığının ağır basacağını beklemek boşunadır. 
 
2.Her  iki anlamı da eşit derecede  kullanılan sözcükler:
 
Anlam  (Mana )
Abide (Anıt)
Kelime (Sözcük)
Acele (Tez)
Ani (Birden)
Araz (Bulgu)
Asabi (Sinirli)
Asır (Yüzyıl)
Avane (Yardakçı)
Aza (Üye) 
Vb.
 
Dilde belki de her iki anlam da uzun bir süre bir arada yaşayabilirler, ama eninde sonunda Türkçe karşılığı ağır basacak ve yabancı karşılığını dışarıya itecektir. İkinci anlamların bir süre daha dili zenginleştirmesi, ek anlam katması açısından dilde oyalanmaları beklenebilir. Bu normaldir. Hiçbir şey aniden olmaz.
 
3. Eski anlamı baskın çıkan sözcükler:
 
Azamet (Ululuk)
Bakaya (Kalıntı)
Bakire (Erden)
Bedel (Karşılık)
Bina (Yapı)
Burç (Dönence)
Cevap (Yanıt)
Define (Gömü)
Edebiyat (Yazın)
Emniyet (Güvenlik)
 
Eğer sözcüğün eski anlamı baskın çıktıysa, yada yeni anlamı eski anlamını tam anlamıyla karşılayamıyorsa, o takdirde  dil önerilen, yada türetilen sözcüğü yedeğine alır ;  uzun süre onu  sınar; eğer halk ve uzmanlar kabul etmezse o sözcük kıyıda unutulmaya mahkumdur. Yeni bir anlam türetilinceye kadar yedek anlam, yedekte bekler. Belki de yeni bir anlam zamanla eski anlamı da kıyıya itebilir. Bu bir zaman sorunudur. Hep dil içi bir çekişme vardır.
 
4.Türkçe’ye kabul edilmeyen türetmeler:
 
Ürem (faiz)
Yeğni (hafif)
Gereksinme (İhtiyaç)
Betik (Kitap)
Ayırtaç (Alematifarika)
İşlemce (Ameliyat)
Buyurgan (Amir)
Sevi (Aşk)
İçrek (Batıni)
Söylem (Cümle)
 
Her ne kadar iyi niyetle bazı Türkçe dışı sözcükler için önerildiyse bile, bir süre dil içinde salındıktan sonra, insanların onları kabul etmemesi sonucunda, bu sözcükler, kenarda köşede kalırlar ve yenilenmeyi beklerler. Zaman içinde bazı anlamlar tutsa bile, bazılarının yerine yenisi gelecektir. Gelemezse eski, yabancı sözcükler yaşamını sürdürmeye devam edeceklerdir. Başka çare yok… Çünkü bir dildeki soyut kavramlar, somut “sözcük”ler, karşılıklar beklerler.
 
5.Zamanla yerleşmesi olası olanlar:
 
Devinim (Hareket)
Öykü (Hikaye)
Tutku (İhtiras)
Alıntı (İktibas)
İzlenim (İntiba)
Aşırma (İntihal)
Yetenek (Kabiliyet)
Evren (Kainat)
Dil (Lisan)
Yaratık (Mahluk)
 
Önerilen bazı sözcükler belki bugün için dilde yerine tam olarak alamamışsa bile, onlara şans vermek dilseverlerin hakkıdır. Bir süre;  bazen uzunca bir süre beklenmelidir… Çok olasıdır ki, bu sözcüklerin büyük bir bölümü dildeki yerini alacaktır; artık ikinci anlamlarına (eğer bir başka ayrımcığı karşılamıyorlarsa..) gerek kalmayacaktır.
 
Diller halkının göstergeleridir. Her dil halkının gurur kaynağıdır. Bir dil ne kadar kendiliğinden işlevler görebiliyorsa; yani başka dillerden yardım almadan kendi sözcükleriyle gerekli kavramları karşılayabiliyorsa, o zaman o dil özgür bir dildir. O halk özgür bir halktır. 
 
Dilinin yarısı Arapça, yarısı Farsça, bir bölümü İngilizce ve öteki katkıların hangi dillerden geldiği belli olmayan diller tutsak alınmış dillerdir.
 
Diller sade, temiz, arı olabilir mi? Tam anlamıyla hiçbir zaman olmaz; ama ne kadar kendi halkının ihtiyaçlarına karşılık verebiliyorsa o kadar iyi bir dildir. Dil kültürün ana göstergesidir. Dili olmayan bir ulus yoktur. Ama bazen dili olan bir ulus da yok olabilir. Nasıl, bunu biraz tarih okuyarak, biraz çevremizi ve olayları gözlemleyerek ve düşünerek anlayabiliriz.
 
Dağlarca: “Türkçe benim ses bayrağım..” demiş. Bundan güzel bir dilin egemenliğini güzelliğini anlatan bir söz olabilir mi?
 
Unutmayın Türkçe bizim aynı zamanda öz vatanımızdır. Nereye gitsek onu birlikte götürürüz. Bizi işaretleyen, gösteren, bize onur veren Dilimizdir. Onu işleyelim. Onun üzerinde düşünelim. Onu sevelim.
 
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..