Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '15

 
Kategori
Dil Eğitimi
 

Dilde süreç

Türk Oğuz beğleri, budun eşidin!
Üze tenri basmasar, asra yir telinmeser Türk budun İlinin törünün kim artatı.
Bugünün Türkçesiyle:
Türk Oğuz beyleri, ulusu işitin!
Üstte gök basmasa, aşağıda yer delinmese, Türk ulusu ülkeni, töreni kim bozar. (bozabilir)  

Göktürk Yazıtları                                                                                                8.yüzyıl

Günlerden gecelerden sonra Ay Hatunun gözi bodadı.Bir irkek çocuk toğırdı. Yüzü gök, ağzı ateş kızıl, saçları, kaşları kara idi.Anasının göğsünden ilk sütü emdi bir daha emmedi.Çiğ et, şarap tiledi, dile gelmeye başladı.Kırk günde büyüdü, yürüdü, oynadı.Vücudu tüylü idi.At sürüleri güder, ata biner av avlanırdı.

Ben sizlere oldum kağan
Alalım yay ile kalkan
Daha deniz, daha müren
Güneş bayrak, gök kurıkan

müren:nehir
kurıkan:çadı

 OğuzKağanDestanı                                                                                                 3.yüzyıl
                                                         
Türkçenin ilk sözlü, yazılı ürünleri günümüzden uzak olan dilimizin işlerliğini kanıtlıyor.

Göktürk yazıtları Göktürk ABC’si, Oğuz Kağan Destanı Uygur ABC’siyle yazılmış.Oğuz kağan Destanı Paris Milli Kitaplığı’nda sergilenmektedir.Her değerimizi yabancıların bilgi, becerileri sonucu tanıdığımızın bir kanıtı.Buna başka bir örnek de on beşinci yüzyılda yazıya geçirilen Dede Korkut Öyküleri.Bugün asıl yazmalar Almanya Dresden ve Vatikan kitaplığında bulunmaktadır.

Dil, toplumun yapısı, yaşantı düzeni, düzeyi dikkate alınarak incelenmeli.Toplum, göçebe, yerleşik, gelişen nitelikli yapısıyla dili belirleyici kılar.

Türkçe için de aynı süreç geçerlidir.Orta Asya’daki göçebe toplum yapısı sözcük sayısının sınırlı olmasını gerektiriyor.Çünkü göçebe toplumun kullandığı araçlar, yaşantının tek düzeliği dildeki anlamı, anlatımı daraltıyor. Bu düzeyde diğer toplumlardan sözcük alışverişi de gerçekleşmez.Dil yabancı etkilerden uzak...

Eski Türkçe, yabancı etkilerden uzak bir dönemdir.Özellikle Köktürk Yazıtları bunu kanıtlayan  baş belgedir.Türkçenin yabancı dillerden bir iki sözcük dışında etkilenmediği bu belgelerde görülmektedir. Fakat Karahanlıca İslamiyetin etkisiyle Arapça ve Farsçadan etkilenmiştir.Anadolu Selçuklu döneminde Farsça resmi dildir.
Türkler, tarih boyunca bir düzineyi bulan ABC kullanmıştır.Örneğin, Soğd, Mani, Brahmi vb. Yaygın uzun sureli olarak kullanılan ABC’ler:

                                  1.Göktürk
                                   2.Uygur
                                   3.Arap
                                   4.Latin


GÖKTÜRK ABC

Göktürk Yazıtları bu ABC’yle yazılmıştır.Bugün kullandığıız sekiz ünlü bu ABC’de dört ünlüyle karşılanmaktadır.Kimi ünsüzler de (b, d, g, k, l, n, r, s, t, y) birden çok işaretle karşılanır. Örneğin, “baş”,”beş” sözcükleri iki ayrı “b” işaretiyle yazılmaktadır.Çift ünsüzleri (lt, nç, nt);, dört heceyi(ok/uk, ök/ük, ık, iç)  ikili ünsüzleri karşılamaktadır.


Noktalama işareti olarak (:) sözcük öbeklerini ayırmada kullanılmaktadır.Örneğin,üze kök: t(e)nri: y(a)g(ız): y(e)r: kıl(ı)ntukda: (e)kin (a)ra: kişi oglı: kıl(ı)nm(ış:……

UYGUR ABC

Göktürk ABC’sinden sonra en yaygın ve uzun sure kullanılan ABC’dir.Bu ABC sekizinci yüzyılın ilk yarısında kullanılmaya başlamıştır.On sekiz harften oluşur.Üç ünlü, on beş ünsüz.Sogd abc’den geliştirilmiştir. Sağdan sola yazılan bitişik

yazıdır.Harfler, sözcüğün baş, orta, son bölümlerinde değişik biçimde yazılır. Değişik noktalama işaretleri kullanılmıştır.
Uygur kültürü 9-13. yıllarda en parlak dönemini yaşamıştır.Adlarını bildiğimiz ilk Türk ozanları bu dönemde yetşmiştir.

Örneğin, İlk Türk (Uygur) ozanı Aprınçur Tigin

                        köz-i karam birle
                       külüşügin oluralım.

Sevdiğinin güzelliğni “kara gözlüm” ile adlandırarak birlikte duyacakları mutluluğu “gülüş” sözcüğüyle anlatıyor.Bugünden düne baksak da şiir özelliği taşıyor bu dizler.Başka örneklerle Türkçenin dününe bakmayı sürdürelim.       
                                                    
              Begler atın argurup / Kadgu anı turgurup
              Mengzi anı sargarup / Körküm angar türtülür

Ölenlerin arkasından yakılan sagu (ağıt, mersiye) Eski Türkçenin anlaşılırlığını gösteriyor.

              Tümen çeçek tizildi / Bükünden ol yazıldı
              Öküş yatıp üzüldi / Yirde kopa adrışur

Doğadaki değişimi anlatan koşuk dilimizin bir başka ürünü olarak islamiyetten önceki yazının özelliklerini  gösteriyor.Türkçenin  süreç içinde yol aldığını kanıtlıyor.

 Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig’te (1069-1070) .Bilgi ve bilgili olmanın yararlarını bakın o günün dili Hakaniye Türkçesiyle şöyle anlatıyor:

                Biligsiz karagu turur belgülüg
                Yorı ay biligsiz bilig al ülüg

                 Kişi togdı öldi sözi kaldı kör
                Özi bardı yalnuk atı kaldı kör

Bugünün Türkçesiyle:

         Bilgisiz kördür, besbelli
         Yürü ey bilgisiz, bilgiden pay al


                Kişi doğdu, öldü, sözü kaldı, bak
                Özü gitti insanın, adı kaldı bak

Dizeler öğretme amacı taşıdığı oranda şiirden de o ölçüde uzaklaşmış.Oysa  Eski Türkçenin ilk ürünleri daha şiir.

SAV (ATASÖZÜ)

Öğüt verici, yapıcı özelliğiyle toplumun ortak ürünleri olan sav (atasözü) söyleyişte değişime uğrayabilir.

                Esende ivek yok.
                Ulugnı uluglasa kut bolur.

Bugünün Türkçesiyle:

                Sağlam işte ivedi yoktur.
         Yaşlıara saygı gösterenler uğur bulurlar.

Kültürel değişim sonucu atasözlerinde de söyleyişte değişikler oluyor.

  Esende ivek yok.
                Sağlam işte ivedi yoktur.
               Acele işe şeytan karışır.

Dilde de dönüşüm, değişim oluyor. ivek-ivedi-acele / bolur-olur / ulugnı-ulu-yaşlı

On beşinci yüzyılda yazıya geçirilen Dede Korkut Öyküleri Türklerin Orta Asya’dan başlayan yürüyüşünü şiir-düzyazı biçiminde bizlere sunmaktadır.Öykülerin sonunda Dede Korkut ortaya çıkarak dinsel dileklerle öyküyü bitirir.

            Peri kızı kanat urup uçtu.
            Dedem Korkut gelüben şadlık çaldı, kara dağa indiğinde aşıt versin.
            Erlikile kardaşın kanın aldın.
            Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın.Günahları adı görklü Muhammed Mustafa’ya bağışlasın.
                                                                   Basat’ın Tepegöz’ü Öldürmesi


Öyküde din değiştiren Türkler, Orta Asya’dan  aldıkları gelenek, görenekleri sürdürüken İslamiyetin etkileri, dilde  değişmelerin olduğu da görülmektedir:

Örneğin,

şad:Sevinçli (Farsça)

Bunun yanında Türkçe sözcüklerin çoğalarak sürdüğünü görüyoruz.

Örneğin,

gelüben:gelerek /Aşıt (geçit) / görklü:güzel / arı:temiz / Ur- / vur-

Osmanlı dönemine gelince, bu dönem, 13.yüzyıldan 20. Yüzyıla değin sürer.Bu altı yüz yıllık dönemde özellikle 14.yüzyıldan sonraki süreçteki yapıtlarda Osmanlıca denen üçüz (Arapç-Farsça-Türkçe) yapay dil kendinden söz ettirir.Osmanlıda resmi dil Türkçe de olsa yazışmalarda Saray, Osmanlıcayı  yeğler.

 Mikrası tig ile iltibası pürlemanından cüda kıldı.
     *
 Dest busi arzusuyla ölürsem dostlar
 Kuze eylen toprağımı sunun anınla yare su
                                                                                 Fuzuli

Şirsel özelliği yakalayan Fuzuli “Türkçeyle yazmanın zorluğundan söz eder.” Bu nedenle Omanlıca ürünler verir.


ARAP ABC

Türklerin İslamlığı kabulüyle 10.yüzyıl ortalarından başlayarak Uygur abc’si yannda Arap abc’sini de kullanırlar.Arap abc’si 12. yüzyıldan başlayarak 20.yüzyıla değin kullandığımız abc olur.

Arap abc’si 28 harflidir.Ancak İranlılar bu abc’ye dört ünsüz (p, ç, j, g) ekleyerek 32’ye çıkarırlar.

Tanzimat döneminde Batılılaşma eylemiyle başlayan Türkçe arayışlar, aydınları anlaşılır bir dille yazmaya götürür.Türkçenin yalınlaşması Türkçülük akımının gelişmesiyle 19. Yüzyıl sonlarında ulusallık kavramıyla ele alınır.Genç Kalemler dergisi, Yeni Lisan eylemini başlatan Ömer Seyfettin ve arkadaşları başarılı örnekler verirler.Ancak yetmez.

Yazarların çabaları ulus devlet Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla somutluk kazanır.

12 Temmuz 1932’de Atatürk’ün öncülüğünde kurulan Türk Dil Kurumu; Tarama, Derleme sözlükleriyle ; Yazım Kılavuzu, Türkçe Sözlük yapıtlarıyla; Türk Dili dergisi ve bu derginin özel sayılarıyla ; Türkçe kök ve eklerle sözcük türetme, sözcükleri birleştirme yöntemiyle Türkiye Türkçesi’nin gelişimine büyük katkılarda bulundu.Böylece, Türkiye Türkçesi yazın, bilim alanlarında kendini kanıtladı.Dilimizdeki Türkçe kökenli sözcük oranı % 32’den günümüzde %72’ye ulaştı.

Nermi Uygur, Dildeki Felsefe adlı yazısında, “ ‘Dildeki dünya görüşü’ deyimi ‘ dildeki felsefe’ deyimiyle anlamdaştır.Dünya görüşü evreni, dünyayı ‘algılayışa’ verilen addır.Dil görünümleri dünya görüşü arasında özlü bir bağı açığa vurur.İkisi birbirinden ayrılmaz, iç içe girmiştir.Dünya görüşü dilde yansır.Benimizin derinliklerine uzanabildiğimiz her yerde dilimizden bir şeyler buluruz. Her dilin dünya görüşü başkadır.”

Nesneler soyutlanarak sözcüğe (kavram) dönüşür.Sözcükte (gösterge) saklı duran gösteren (sözcüğün duyumsal yönü), gösterilen (ses yönü, kavram) birbirine iyice kaynaşmış olarak bulunur. Ancak,” Sözcükle nesne arasında sesçe bir bağlantı yoktur.”(Doğan Aksan, Anlambilimi ve Türk Anlambilimi) Örneğin “çiçek, fleur, flower, blume” ayrı dillerde aynı nesneyi karşılamaktadır.Bu durum göstergenin nedensizliği ile açıklanmaktadır.
Fakat  Türkçeyle düşüncemiz arasında sıkı bir bağ vardır.Dil düşüceden, düşünce dilden koparılamaz.Örneğin, “çiçek” göstergesini duyunca nesnelerin tasarımı olan “kavram” oluşur.Bunun tersi de olabilir Doğada “çiçek” nesnesini görünce “çiçek” göstergesini anımsarız. İşte gösteren – gösterilen arasında böylesine sıkı bir bağ vardır diyebiliriz.

Kısaca, dil-düşünce bir bütünün değişik yüzleridir.Bir kağıdın iki yüzüdür ses bir yüzde, düşünce diğer yüzde.


Türkçe düşünmek, Türkçe anlatmakla düşünce-dil bağlantısı söz konusu ediliyor. Bu nedenle Türkçeyle örülmüş dünyamızda tüm toplumun buluşması geleceğimiz için kaçınılmazdır.

Türkçenin yazarlarca savunulmasının sonuç vermesiyle Türkçe toplumda yaygınlık kazandı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla  Türkçe, okullarımızda eğitim dili oldu. Türkçe bugün yaşamımızın  her alanında başvurduğumuz iletişim aracı olarak yaşıyor, boy atıyor.

Büyük Atatürk,“Türkçe varsıl bir dildir yeter ki bilinçle işlensin.” derken yaşamımızın her alanında bize yanıt veren, iletişimimizi kolaylıkla sağlayan, bilim, yazın, sanat, felsefe alanlarında yetkin bir dil olduğunu belirtiyor.Günümüzdeki cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ise, “Türkçe ile bilim ve felsefe yapamazsınız.” diyor.İşte geleceğimizi aydınlatan, karartan sözler.

Dünya Felsefe Kuruluşları Onursal Başkanı, Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı Prof. İoanna Kuçuradi’nin, “Biz Türkçe felsefe yapıyoruz.Türkçe yayınlanan 9-10 kitabım var. Makalelerim Türkçeden İngilizceye çevriliyor.” (Mehmet Türker, Sözcü, 27.12.2014) duyurusu Türkçeyle felsefe yapılamaz diyenlere sunulur.

Hasan Ali Yücel, 496 kitabı dilimize kazandırdı.Bunlar bilim, felsefe, sanat yapıtları.Türkçe, dilbilimcilerin, felsefecilerin ortaya koyduğu yapıtlarla tüm alanlarda yeterli olduğunu bugün kanıtlıyor. “Türkçem benim ses bayrağım” dizesinde Dağlarca, Türkçeyi  savunuyor. Büyük ozan geleceğimizi kurmada, ulus toplumumuzun sağlıklı gelişmesini gerçekleştirmede Türkçenin önem taşıdığını bildiriyor.

Türkçenin büyük ozanı böyle düşünüyor.Ulusal birliğimiz, dirliğimiz bozulmasın diyorsak Türkçe temelinde toplumu yükseltmeliyiz.Ancak bu alanda ne yapmamız gerektiğini düşünmede geç kalmayalım. Duyuş, düşünüş birliği bir toplumu ulus yapmada dili, yani Türkçeyi çok önemsemeliyiz.

Halktan ulus olmak o toplum için önemli bir aşamadır.Toplumsal düzeni gelişmiş, değişmiş, yeni toplumsal ilişkilere, değişimlere yol açmıştır.Toplumlar basamakları çıkarak gelişir, değişir.Bunun başkası geri dönüşleri getirir.

“Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için devlet teşkilatımızın dikkatli ve alakalı olmasını isteriz.” 

Atatürk, 1 Kasım 1932

        Türklüğün vicdani bir / Dini bir vatanı bir
         Fakat hepsi ayrılır / Olmazsa lisanı bir
                                                             Ziya Gökalp

Tüm bu saptamalar dil toplum ilişkisini doğruluyor.Toplum dille varlık kazanır.Dil kuşaktan kuşağa toplumu taşır.Bu kadar önemli bir öğedir o toplumun ortak dili.

İşte bunun için,

“Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk millet, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.” diyor büyük Atatürk.

 

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..