Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '15

 
Kategori
Deneme
 

Dilekler tahlilden geçer

Dilekler tahlilden geçer
 

Görsel alıntı


Özü ayrı, sözü ayrı olanın görünen yüzü gerçek yüz olur mu? Kirli, siyah, kirli beyaz bir arada yıkanır mı?

İçi siyah, dışı beyaz sözler, düşünceler, beklentiler, dilek ve temenniler arz edildiği makamda tahlilden ve süzgeçten geçmeden kabul görür mü?      

İnsanoğlu artık minareyi çalmaktan vazgeçti, camiyi çalmak için kılıf hazırlamış. Eh minare uzun olsa da taştan ve basamaklardan ibarettir. Cami ise geniştir, halılarla, kilimlerle ve sair aksesuarlarla donatılmıştır. Cami daha kıymetlidir.

Yalan, hile hasetlik, tamahkârlık ve haksızlıklardan değil mi ki yeryüzünde huzur bozuldu. Gökyüzünde hayat var mı onu henüz keşfetmiş değiliz. Gökyüzünde yaşam olsa da orada da güvende olamayız her an yere düşeriz. Geriye tek çare kalıyor, oda yerin altına göç etmek.

Tasarlanan duygular fiil ve faaliyetler insanın iç dünyasında ekilen mahsuldür. İnsanın iç dünyasından dış dünyasına intikal edenler vicdan ve merhamet duygularıyla barışık mı, bu duygular süzgeçten geçirildi mi, yıkandı mı, temiz mi, onu bilmiyoruz.

Evet, yukarıda da yazdığımız gibi kirli siyah ile kirli beyaz bir arada olmaz, birlikte yıkanmaz dedik. Neden? Çünkü kirli siyahın kirleri, kirli beyaza sirayet eder, beyazın rengini değiştirir de ondan.  

Kıskançlık hile, hasetlik, haksızlık çekememezlik ve benzeri nefsanî duygularına hâkim olamayanların iç dünyasını, yüreği yananları, hüzünlüleri, hakları gasp edilenleri, yoksulluğa duçar bırakılanları ve hakkını icra edemeyen insanların iç dünyasını Yüce Yaradan görüyor, biliyor.

Hz. Âdem’in çocukları Kabil çiftçilik, Habil ise çobanlık yapardı.

Dilek ve temenniler için  ziraatçı Kabil içi boş, cılız başaklardan oluşan bir demet ayırdı, hatta bu demet içinde sadece bir tane dolgun başak bulunuyordu ki ona kıyamadı yedi. İçi boş ve cılız başakları kurban etti.

Çoban Habilise sürü içinde  çok beğendiği etli koyunu kurban etmişti. Kurbanlar Yüce Makama vardı tenazide tartıldı, elekten geçti, Çoban Habil’in kurbanı  kabul oldu.

Çiftçi Kabil'in kurbanı kabul görmedi. Gökten inen beyaz bir taş parçası Kabil'in cılız  ve içi boş başaklarını yaktı.

Bunun üzerine neden senin kurban'ın kabul gördü, benim kurban'ım kabul görmedi diye Kabil, kardeşi Habil'i öldürdü.

İşte O günden itibaren yeryüzünde, İnsanlar arasında kıskançlık, aç gözlülük, doymam-azlık, çekememezlik ve hasetlik, başladı. Hakların gaspı ve zayi olunması da bu tarihten itibaren başlar. 

İnsanoğlu dünyevi hayatta rahat bir yaşam, iyi bir geçim, sağlık, mutluluk, iyilik ve güzellik için dilek ve temennilerde bulunur, Esas dünyanın manevi yolculuğunda başarıya ulaşmak için de dua ve eder niyazda bulunur.

Yine insanoğlu dünyevi hayatta sevmediği, çekemediği  birinin kötü duruma düşmesi, zarar ve ziyan görmesi için beddualarda bulunur.

İnsanoğlu bilmez ki dualar, dilekler, temenniler niyazlar, beddualar varır makamda terazide tartılır, elekten geçer. 

Öncelikle dünyevi hayatta  ve esas dünyanın manevi yolculuğunda kendisi için istediklerini hak etti mi, bunlara layık mı? Yaptıklarıyla istedikleri karşılaştırılır.

Aynı şekilde sevmediği, çekemediği  insanların kötülük, zarar ve ziyan görmeleri için ettiği bedduaları hak edip etmediği incelenir, tartılır, elekten geçer ona göre değerlendirilir.

Bir kimse, bir başkasına hak etmediği halde lanet eder, söver veya beddualarda bulunur ise bu istekler O kimse için ecir ve Rahman olacağını unutulmamalıdır.

Aldığımız nefesten, düşündüğümüz fiil, faaliyet ve hayallerden haberdar olan, bizden, bize daha yakın Yüce Yaradan’dan saklayabileceğimizi mi düşünüyorsunuz?. 

Haksız bedduanın, hak edilmeyen dileğin kabul göreceğini mi sanıyoruz? Böyle sananlar  yanılmaktadır. Beddualar kapalı, kapılardan geri döner sahibini bulur.

Dünyevi hayatta yapılan çirkinliğin, kötülüğün, haksızlığın karşılığı er yâda geç mutlak surette karşılığını görecektir.

Kıssadan hisse: 

Aynı mahallede, yan yana oturan kapı komşulardan biri diğer komşusunu hiç sevmezmiş. Adam komşusunu her gördüğünde, beddualar eder, söylenir, hastalanırmış.

Komşuyu görmeyeyim diye evin giriş kapısını değiştirmiş. Arka bahçede çalışırken komşusu herkese açık yoldan evine gidiyormuş, yine beddualar etmiş, bu kez bahçesini  viran etmiş. Günlerce, aylarca ne yapayım diye çareler aramış.

Sonunda hocaya gitmeye karar vermiş.

- Muhterem hocam benim çok büyük bir derdim var, komşumu sevmiyorum, onu gördüğüm zaman hastalanıyorum, ne olur buna bir çare bulunuz.

= Çare tükenmez oğlum şöyle bir otur bakayım.

= Peki, ne yapmamı istiyorsun?

- Hocam komşumun ölmesini istiyorum,

= Evladım ölümün yetkisi bizim elimizde değil, çok zor dileklerde bulunuyorsun daha hafif dilekler iste, mesela yürüme engelli, görme engelli, duyma engelli gibi dileklerde bulun.

= Yalnız unutma dileklerden ikisini onun için tut, birini de kendin için tut.

Adam düşünmeye başlamış yahu yürüme engelli olsa yine yakınları yardım eder dışarı çıkarırlar yürütürler yine görürüm, yine hastalanırım.

Duyma engelli olsa bana bir faydası olmaz ki evden dışarıya çıkınca bahçe kenarından geçer yine, görürüm. En iyisi  görme engelli olsun dileğinde bulunayım. Komşumun iki gözü görmesin, benim bir gözüm bana yeter. 

- Hocam dileklerimi tuttum.

= Peki, oğlum geç şöyle otur

Hoca almış eline kâğıtları yazmaya, çizmeye, üfürmeye başlamış, nakışlı bir muska yapmış bunu cebine koy demiş. Hiç merak etme dileklerin hepsini takdire yetkili makama gönderdim.  

Adam hocaya teşekkür etmiş henüz dışarıya çıkmadan iki gözü birden görmez

olmuş.Adam, geri dönmüş.

-Yahu hoca ben komşumun iki gözü kör olsun, benim bir gözüm kör olsun diye dileklerde bulunmuştum. Neden böyle yanlış yaptın? Bak benim iki gözüm kör oldu.

= Hoca, Evladım ben hiç yanlış yapar mıyım? Senin tuttuğun dilekleri doğruca makama gönderdim. Dileklerin makamda terazide tartıldı. Sonra elekten geçince dilekler yer değiştirdi.

İyi dilekler komşuna gitti, kötü dilek sana geldi. Sen, zaten vicdan ve merhamet yoksunu olmuşsun. Bundan böyle artık sana ne göz, ne de söz gerekmez.

Yani sizin tahlil aletleriniz, süzgeciniz ve takdir hakkınız varda sizi bir damladan meydana getiren Yüce Yaratıcının terazisi, tahlil aletleri, süzgeci, takdir hakkı yok mu sanıyorsunuz?

 

Kıymetli okurlarımıza saygılar sunuyorum.

Mehmet BURAKGAZİ / MERSİN  

 
Toplam blog
: 608
: 2204
Kayıt tarihi
: 12.04.12
 
 

Bingöl'de, Baharın son ayında, ikindi üzeri un ambarı (kiler) arkasında, ebesiz, hemşiresiz, Emin..