Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ağustos '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Dilenci enflasyonu

Dilenci enflasyonu
 

Korkutan resim...


Yer Manavgat köprüsü. İşten eve dönüyorum. Saat 20/30 sıraları. Yol kenarında park etmiş bir zabıta aracı ve yerde boylu boyunca yatan bir kadın. İlk görüşte kaza zannederek koştum.

Yaklaştım, resimlerini aldım. Bir yandan resimlerini alırken bir yandan da zabıtadan çekme diye uyarı aldım. Ben işimi yapıyorum dedim.

-Olaydan önce çekmiyorsunuz, olay olduktan sonra çekiyorsunuz diye bir tepki daha aldım. Birkaç kare aldıktan sonra zabıta memuruna ne olduğunu sordum.

-Ne olacak dedi dilenci. Biz almaya gelince kendilerini böyle yere atıp, olay çıkarıyorlar dedi.

Kadın boylu boyunca yatıyor ve çok acı çekiyormuşçasına iniltiler çıkarıyordu.

Bir süre sonra 25-30 yaşları arasında gözüken 1.70 boylarında, kirli sakallı bir beyle, 10-11 yaşlarında gözüken bir çocuk geldi. Adam; insanlık öldü mü, siz ne biçim insansınız diyerek bağırıyor ve zabıta memurunun üstüne, üstüne yürüyordu. Bu arada arkada duran su şişesini alarak kadının suratına döktü. İki üç defa parçalar halinde döktükten sonra kadın debelenerek güya kendine geldi. Bu arada adam memura hakaretlerini sürdürüyordu. Bir hayli de kalabalık birikmişti etrafta. Hakaretlerini sürdüren adam, memura doğru hırsla atağa geçiyor, kalabalık onu engelliyordu. Kavganın büyümesine ramak kalmıştı. Memura polis çağırmasını söyledim. Memur telefonu eline alınca genç ve çocuk kadının koluna girerek uzaklaştı.

Memura dedim ki…

Demek ki gazetecilere karşı ön yargılı olmamanız gerekiyormuş. Biz işimiz gereği resmimizi çekeriz ama gerçek bilgilere ulaşmadan haber yapmayız ki; olay dilenci zabıta kavgasından çok trafik kazsını andırıyordu. Ve zaten gün boyu esnafın bu konudaki şikâyetlerini dinlemiş, ne kadar taciz edildiklerine şahit olmuş, tam da bu konuda bir yazı yazmayı, haber yapmayı düşünmüştüm.

Daha önce de bir yazımda söz ettiğim gibi, dilencilerden artık gına gelen esnaf ne yapacağını şaşırmış durumda. Arkasına bir çocuk takan soluğu çarşıda alıyor. Her bankamatiğin önünde, her köprübaşında, her kalabalığın olduğu yerde onlar var. Gün boyu esnafı taciz eden dilenci ortalaması 9-10 dan aşağı düşmüyor. Ve çoğu parayı almadan, kovsan da kapıdan gitmiyor. Belediye topluyor, onlar bir gün sonra yine sokaklarda. Ne belediye bıktı onları toplamaktan, ne onlar bıktı dilenmekten. Ve çok eski bir numaradır biliyorsunuz. Olay çıkar. Kalabalığı topla. Sonra da diğer çete üyeleri gelsin kaşla göz arasında cüzdanları yürütsün. Bir taraftan da insanlık öldü mü diye name yapsın.

Sanırım bunlara sağlam cezalar vermenin, gerekirse dilencilere, tacizcilere özel kanunlar çıkarmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Ya da toplayıp hepsini bağda bahçede çalıştıracaksın. “Çalışmaya çok meyilli olmasalar da.”

İşte bir iş dönüşü yaşanan günden kalan iz düşümleri...

Keşke zabıtalar ve “diğer birçok insan” gazetecilere düşmanmış gibi, önyargılı bakmasalardı. Haber yapmak dedikodu yapmaya benzemez çünkü. “Söz uçar, yazı kalır misali.” Belki de onlarında haklı tarafları vardır kim bilir? Bize anlamak düşer.

Gerçi benim işim, ya da dalım haber yapmak değil, o ayrı bir beceriyi gerektirir ama... Böyle önüme düşünce de yapıyorum zaman zaman. Çünkü ne kadar dikkat etsem de yorum katıyorum habere. Sonra da olmuyor ama… hıııı diyerek, işaret parmaklarını uzatıp azarlıyorlar.:)

Her neyse işte o anlar ve o kareler…
 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..