Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Dilenci vapuru

Dilenci vapuru
 

http://www.fotokritik.com/749671


Ailece oy birliğiyle Romeo'nun ismini Çoşkun olarak değiştirme kararı verdik. Çünkü kendisi azgınlığının had safhasında. Geçen sabah kardeşim "abi koş, romeo komşunun köpeğine tecavüz etmeye gidiyor" diye kaldırdı beni yataktan. Pencereden baktığımda komşunun dişi golden köpeğine doğru yıldırım gibi giden bir sarı fırtına gördüm. Ayakkabılarımı giyip de yetişene dek olanlar olacaktı. Bir an ne yapacağımı şaşırdım. O sırada diğer köpeğin sahibi evden çıktı ve müstakbel gelini kucağını alıp evin içine kaçırdı. Kapı suratına kapandığında Romeo'nun hali o kadar komikti kardeşimle birbirimize sarılıp gözümüzden yaşlar gelen kadar güldük.

İşin bir de ilginç yanı dişi köpekte sadece çiftleşme döneminde değil, bir de Romeo'yu eş seçti kendine. Evin içinden onun çağıran, isyan eden sesleri geliyor ve o sırada da Romeo kapıyı tırmalıyor. Çiftleşseler yavrular kırma olacağından onları kimlere dağıtacağız. Sevenler ayrılmayın, sevenleri ayırmayın tamam. Ama hayat bazen böyle işte.

***

Elinizdeki sahte paraları değerlerinin üçte birine alıyorum. Nasıl olsa ben onları okutacak bir yer bulurum. İnat etmeyin, verin paraları kurtulun. (duygu, sana diyorum en çok)


***

Geçen gün bir hanım kızımız bana bir mesaj yazdı. İsmi Başak Altın. Boş bir arazide ya da tarlanın ortasında bir karavanda hatta ilalebet park etmiş bir otobüste yaşayabileceğini söylemiş.

Karavanı değil ama "otobüsü" telaffuz etmesi beni düşüncelere daldırdı. Neden otobüs? Gitmesi için tasarlanmış bir mekanizmayı neden durudurup onu yuva yapmak ister insan diye düşündüm. Giden bir düzene durarak meydan okuma olabilir mi? İşleri asla kolaylaştırmayan, her zaman hızlandırıp daha karmaşık, daha içinden çıkılmaz hale getiren insan hırsının yarattığı sanayi canavarlarından sadece bir tanesini ehilleştirme arzusu ya da? Olabilir. Ben de düşündüm bir otobüste yaşamak ister miydim diye. O kadar çok düşündüm ki bu otobüsü, onun bir resmini yapmak istedim.

Malesef ki ben hiç iyi resim çizemiyorum. Hep de iyi çizmek istemişimdir oysaki. Hani bazı çocuklar vardır. Konuşmaya başlama yaşları gelmiştir ama hala IHHH AGHH diye sesler, parmak hareketleri ve korkutucu (!) mimikleriyle anlatmaya çalışırlar. Konuşamıyor olmaları onlarda bir asabiyet yaratır. GEnellikle erkek olurlar ve bir çoğu kabak kafalıdır. İşte ben de o çocuklar gibi hissediyorum sanırım, çizmek isteyip de çizemediğimde....

Elimden gelmek yazmak, o yüzden bu otobüsü anlatmak istiyorum.

Hayalimdeki otobüs, estetik görüntüsü ve içinden ilelebet çıkmayacak çocuk-ergen kokusu sebebiyle asmerikan filmlerindeki okul otobüslerinden olmalı. Rengi ise elbetteki sarı. Benim toprağıma gelip de kontağı kapattığında, artık ilelebet durmuş olmalı. Bir daha bir metre bile gitmemeli.

İki aynasından sarkan iki küpe saksıda sardunyalar. Ambleminin olduğu yerde dönen bir mevlevi figürü. Arabanın üstünde grafiti ile yapılmış lennon ve bob marley portleri ve bir de olmazsa olmaz "peace" işareti.

Bir güneşlik çizerdim, üzerinde Monica Belluci'nin sadece 4 yaşında bir çocuğun bile buruşturup avucunda saklayabileceği kadar küçük bir külot giydiği siyah beyaz bir fotoğraf.

Peredeler futbolcu formalarının birbirlerine dikilmesi ile yapılan kolajlarla oluşsun. 8 Gerrard ve 7 Cantona isimleri mutlaka görünür olsun.

Tepesinde Bremen mızıkacılarının bir küçük heykeli, en tepede kanatlarını açmış afili horoz...

***

Konferanslarda falan, konuşmacı konuşmasını bitirdiğini ilan ederken kısa bir sessizlik olur. İşte o sırada densizin birisi cılız bir alkış tutturur. Gözleri destek arıyordur, çok heyecanlıdır. Asla destek vermem. Hatta oyasım gelir o gözleri sıklıkla.

***

Eğer bir müttehait olsaydım depremde ilk beni yaptığım binalar çökerdi. Bu bir yarış olsaydı eğer, birinci olurdum, evet.

Bir jigolo olsam horoz gibi sevişirdim. 3 bilemedin 5 saniye.

Bir doktor olsaydım olacakları düşünmek dahi istemiyorum. Lütfen siz de düşünmeyin. Cennete bir bilet lütfen! Tek gidiş olsun.

Zamanda geriye gidip, savaşan avrupanın orta yerine bir nazi kampına düşseydim kolumda SS bandımla eğer, Schindler'e taş çıkartırdım Herr Führer'e inat.

Ve son olarak; eğer bir somon balığı olsaydım, yumurtadan en son ben çıkardım. Çıktığımda tüm sürü yükünü almış ve akıntı boyunca gitmiş olurdu. Düşerdim peşlerine. Onlar okyanusa varmış da geri dönerlerken akıntı yukarı, ortada bir yerde karşılaşırdık.

"Selamın aleyküm," derdim "somon efendiler, selamın aleyküm."

Aynı hızla aşağı doğru inerdim. Tüm sürü başladığı yere gelip göçü tamamlamış olmanın verdiği huzurlar çiftleşip ölürken, yanlış zamanda yanlış yerde olan ben, okyanusta bir soğuk su akıntısına kapılırdım.

Karanlık ve soğuk suda panikten hızla çarpardı kalbim.

Tıpkı şimdi çarptığı gibi...

K.

DV. Batmayan, batamayan vapur.
 
Toplam blog
: 295
: 733
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Bugün ölseniz mesela, ya da hafifletelim biraz hadi, bu giriş çok karamsar oldu. Bugün ortadan kay..