Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Dilin bir edebi var…

Dilin bir edebi var…
 

Amacımız her ne olursa olsun, yüreğimiz ve beynimiz her ne haykırırsa, gözden çok dil ile sınırlanmış bir algılamamız var sonuçta…

Hoş, bunu anladıktan sonra insan fazlaca da durmuyor kelimelerin, vurguların üstünde ama anlayana kadar da ne canlar yanıyor…

“Bu böyle böyledir” diyen insan karşısındakini yorar!

Ukalalık boyutunda algılanır çünkü ve karşısındakine tanıdığı hak yalnızca kendini savunması şeklindedir ki, bazı kendini iyi bilen insanlar o mecrada görmek istemezler kendilerini…

Haa, bu arada, her şeyi bildiğini düşünen sevgili kişimiz ise, bu durumu “Söyleyecek sözü yok elbette” diye değerlendirir çoğu kere, ki zaten farklısını düşünmemektedir!

“Sen şunu şöyle yaptın” diyen bir grup insan da suçlama pozisyonundadır, amacı o olmasa bile, ağzından dökülen kelimeler karşısındakinin gardına alma içgüdüsünü tetikler ki, söyleşinin tartışmaya, tartışmanın da kavgaya dönüşmesi neredeyse kaçınılmazdır…

Zaman içinde, demagoji gücü kimdeyse demeyeceğim, yüzde 99.9 suçlayarak konuşma hakkını kendinde bulandadır, diğer kişi sıkılmıştır, affedersiniz, sidik yarışından ve de tartışmaların sonunun gelmeyeceğini artık anlamasından dolayı genellikle “hı hı” diye geçiştirir ki, içinden “Sen öyle san” diyerek ertesi günkü işlerini planlamakla meşgul olmaya devam eder dinler göründüğü anlarda, ilk başlarda salya-sümük ağlamalarından ders çıkarmıştır…

Bir de doğrusunu bilse de, “Bu böyle bence, doğrusu nasıldır sence” diyenler vardır ki, bunlar da kendi içlerinde üç gruba ayrılır:

1)Kendinden emin olamayanlar

2)Karşısındakinin tepkisinden korkanlar

3)Özgüveni ve edebi yerinde olanlar

Bu üç grup zaman zaman karıştırılabilir, özellikle 3. sırada yer alanlara pek de az rastlandığından, teşhisleri pek de kolay değildir, üstelik de kişi kendinden bilir işi durumunu düşündüğümüzde, en zoru da onların işidir…

Tepkiden korkanların gözlerine, bedensel ifadelerine bakmak yeterlidir aslında, kendinden emin olamayanların da “Şey…”, “Yani ne desem…”, “Hani düşündüm ki…” tarzındaki ifadeleri de ele verir kendilerini…

En hoş görülecek olanlardır aslında 1). ve 2). sırada yer alanlar…

Neleri kotarmak adına kendilerinden özverilerde bulunmaktadırlar…

Güçleri olduğunda sonlandırmaları an meselesidir, güçlerinin sağlanamaması konusunda, lütfen, kişilere yüklenmeyelim, toplumsal, ailesel, ekonomik, eğitimsel ne güdümlerle kim bilir bu hallerdedir…

3). Şıkta yer alan grup ise, az biraz talihli, bir parça da talihsizdir!

Özgüveninin oluşması için yeterli eğitime, görgüye, standarda sahiptir, birilerinin başına ekşimek, ukalalık yapmak gibi dertleri olmadığından pek de mütevazidir…

Mütevazilik zaman zaman, mütevaziliği bilmeyen, bilemeyen şahıslarca 1). ve 2). Kategorideki şahıslarla karıştırılır ki, mütevazi olan da çıkıp “Yok arkadaş, karıştırdın sen” demez genelde…

Bekler ki, günü gelir de anlaşılır…

“Aman” der, anlaşılmasam da ne yazar, kendimi biliyorum ya ben…

Ancak bazen öyle bir çizmeyi aşmaya başlar ki durum, “Salaklıktır” karşı tarafın seni koyduğu durum!

Eee yani… Hani, dur bir bakalım şöyle diyesi gelir insanın, edebin de sınırı var anacığım, buysa anlayacağın tarz, tercihim dahilinde olmasa da, kusura bakma pabuç da bırakamam bu bıçkınlığa!...

Bilip de yapmamak diye bir şey vardır, özgüven ve edep bunun mihenk taşlarıdır…

Eeee… Her insanın da bir sabrı vardır…

Cami duvarına işememeyi de bazı insanların bir şekilde bilmesi gerek!...

Anladığı dil gereği…

Sevgiyle olsun isteriz hep, ama sanırım bazen de doğruyu anlatmak adına küfretmek de gerek!

Aynı dilden konuşmak da bir iletişim değil midir aslında, bir anlamda...


Gülgün Karaoğlu
Temmuz,12/08

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..