Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Dilin şifreli kanalı: Şiir

Dilin şifreli kanalı: Şiir
 

Dilin şiifreli kanalı: ŞİİR


Bugüne kadar yapılmış olan yüzlerce şiir tanımının birleştiği nokta şudur sanırım: Şiir, dili en etkili kullanma sanatıdır. Şairler, içinde yaşadıkları toplumun bir bireyi olarak konuştukları dili, yine o içine doğdukları toplum içinde verilmiş halde bulurlar. Tüm diğer bireyler gibi toplumsal yaşama süreci içerisinde etkileşim sonucu dili öğrenir ve kullanırlar.

Burada tüm toplum bireyleri için dil aynı uzaklıktadır. Birbirleriyle ilişki kurmak, bir şeyler söylemek, derdini anlatmak mesaj vermek isteyenler bu dili kullanacaklardır. Dilin görevi, iletişimi sağlamaktır. Bu çok önemlidir. Dil bir iletişim aracıdır.

Şairlerle diğer toplum bireyleri arasında bu aşamada dili kullanmak açısından bir farklılık yoktur. Ancak duygularını, düşüncelerini belli bir edebi çerçeve içerisinde ve etkili biçimde ortaya koyan şairler, dili öylesine özümlemişlerdir ki, bu herkes için ortak olan dili kullanırken, sözcükleri öylesine bir sıralama içine sokarlar ki, bu şiir olur. İşte şairi şair yapan bu, dili kullanma biçimidir. Burada üslup dediğimiz şey ortaya çıkıyor: Dilin şairin sözünde somutlaşması. Dil söze dönüşüyor ve her şair, herkese ortak olan dilden yararlanarak kendi sözünü söylüyor.

Şiirsellikte esas olan, “neyin değil, neyin nasıl söylendiğidir” özlü sözü bunun sonucu olarak ortaya çıkıyor. Şairler dil yaratmazlar. Varolan dilin bütün olanaklarını kullanarak ve özgün bir diziliş içine sokarak en etkili şekilde kullanıp şiire dönüştürürler. Sözcüklerin ilk kez bu şekilde dizilişi de bunu gerçekleştiren şaire ait olduğundan dolayı artık bu sözcüklerin bu şekilde söyleme biçimi o şaire malolur. Bir anlamda bu şekilde şifrelenmiştir sözcüklerin dizilişi.

Bir şiir oluştuktan sonra onun anlaşılması demek olan süreç de, bu sözcüklerin birbiriyle uyum sağlayacak şekilde seçilerek ilk kez bu biçimde bir araya getirilişinin şifresini çözmekten başka bir şey olmasa gerektir. Bir şiirin kendini hemen ele vermemesi, okuyucu çabaları gerektirdiği savı da burada geçerlik kazanır. Dil, bir iletişim aracı olduğuna göre ve şiir de bu dili en etkili biçimde kullanma sanatı olduğuna göre, onu okuyan ya da dinleyenlerin düşüncelerine, duygularına etki yapması, çağrışımlar uyandırması gerekir.Okuyucu ya da dinleyici de hiç bir etki yapmayan şiirde, dili en etkin şekilde kullanmış olmaktan söz edilemeyeceği açıktır. Elbette burada şiir etki yapsın diye yavan, sıradan, basit dizeler kurmaktan söz etmiyoruz. Etkili olmak, ne sıradan dizelerle olur(zaten bunlara dize denilmez), ne de sıradanlıktan kurtulayım derken ipe sapa gelmez dizelerle olur. Aradaki çizgi çok hassas bir çizgidir ve şairlik bu denge üzerinde kurulur.
O halde hem yalın, duru, anlaşılır bir dil kullanmak, hem de etkili olmak yani şiir yazmak nasıl olur? Herkesin her gün kullandığı, sabahtan akşama kadar ağzından düşürmediği sözcüklerle de güzel şiirler yazılabilir ve herkesi de etkileyip beğenisini kazanabilir. Yeter ki bu sözcükleri şairliğinizin özgün potasında eritin ve onları, her şiire özgü özel anlamlar yükleyerek yenileştirin.

Sözcüklerin, şiir içindeki diğer sözcüklerle olan ilişkileri ve şiirin bütünü içindeki yapılanması sonucu alacağı bir kerelik yeni anlamlarla sanki yepyeni bir sözcükmüş gibi hayranlık uyandırabilir ve beklenmedik anlamlara ulaşabilir. Sözcüğe, sözlük anlamı dışında, o güne kadar kimsenin aklına gelmeyen anlamlar yüklemek. Bu yeni anlamlarla sözcükleri yenileştirmek, sanki şairin kendisi icat etmiş gibi sözcüğün bu biçimde kullanılmasını kendinin kılmak . Böyle bir şiirde şiirin içine giren sözcükler hem sözlük anlamlarını korurlar ve hiç şiirden anlamayanlar için bile düzanlamlarıyla bir etkide bulunurlar. Hem de asıl şiirin ortaya çıkmasını sağlayan yananlamlarla ve bu yananlamları çözdükçe şiirin keyfine varan şiir alımlayıcısına etkide bulunurlar. Demek ki bir şiirde, hem şiirsellikten uzak düzanlamlar olacak, bunlarla şiirin ayakları yere değecek; hem de bu ayaklar üzerinde yananlam katmanlarıyla şiir yükselecek.

Şiir olmanın bu iki aşamasından sadece birincisini yapanlar şiir yazdıklarını sanarak sıradanlığın sığ sularında oyalanacak ve ne yazık ki şiir yazma şansını kaçırmış olacaklar; sadece ikincisini yapanlar ise sıradanlıktan kurtulabilmek kaygısıyla ayakları havada sözcüklerle imgesel şiir yazdıklarını sanarak kimsenin anlamadığı hatta çoğu kez kendilerinin de pek anlayamadıkları bir kuş dili ile ötüp duracaklardır.

Asılolan şiirleşmenin bu iki aşamasını da başarıyla geçerek şiire ulaşabilmektir.

Ne mutlu bu dengeyi kuranlara!

 
Toplam blog
: 264
: 1128
Kayıt tarihi
: 30.04.07
 
 

1956 Sarıkamış Kars doğumluyum. 6 şiir kitabım ve 2 deneme kitabım var. son kitaplarımı B..