Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '07

 
Kategori
Dilbilim
 

Dilin yozlaşması ve dilde sadeleşme

Dilin yozlaşması ve dilde sadeleşme
 

Dil insanlar arası iletişimin doğrudan aracıdır. Kullandığı araç gereç, insanın istek, duygu ve düşünceleriyle yaşam biçimi olan kültürünün zenginliklerini yansıtan sözcükler ve dil kalıplarıdır. İçimizdeki sessiz konuşmayı sese çevirmeden önce, uygun sözcükleri seçmek ve onları başkalarının anlayabilecekleri anlam ve biçim kalıplarına dökmek zorunda kalırız. İşte bu tür seçim ve düzenlemeler dil kullanımı dediğimiz bir niteliktir ve konuşma topluluğu içinde yaşayan bireylerin birbirleriyle anlaşmalarını sağlar. 

Türkçe’nin bir abecesi vardır, her harfi tek tek okumak gerekirse nasıl okunacağı bellidir; kural olarak yazılmıştır. Ad, sıfat ya da önad, ilgeç, belirteç, eylem gibi söz bölüklerinin nasıl kullanılacakları, ad ve önad gibi sözcükleri kullanarak nasıl tamlamalar yapılabileceği, hangi ekin hangi köke hangi sırayla geleceği, yapım ve çekim eklerinin özellik ve işlevleri, tümce yapma, soru, olumsuz ve devrik tümcelerin özellik ve kullanım alanları olsun hepsinin Türk Dil Bilgisinde tek tek yeri ve kuralları belirlenmiş olup bizler ve çocuklarımız bu düzen ve uyum içinde anadilimizi öğrenmiş, konuşmuş ve yazmışızdır. 

Dilimizin yıllardır tam bir uzlaşıyla sürdürdüğü ve uyguladığı bu kurallara aykırı olan ve Türkçe’ye sokulmak istenen her türlü sözcük ve yabancı kurallı kullanım bir virüs gibi, Türkçe’nin bünyesini, metabolizmasını, sağlını, güzelliğini, doğallık ve özbenliğini bozar. İşte bu yozlaşmadır. Yabancı sözcüklerin, özellikle Batı’dan olanların Türkçe’nin sesletim ve yazım kurallarına aykırı düştüklerini, sorun yarattıklarını hepimiz biliyoruz. Buna karşın, son birkaç yıldır bazı kurum, kuruluş, ticaret ortaklıkları, iş yerleri, v.b. sürekli olarak bu yabancı sözcükleri, geldikleri dilin biçim ve söyleyişleriyle bize beğendirmek için uğraş veriyorlar. Şöyle bir baktığımızda, İngilizce’nin bir armağanı mı, yoksa dayatması mı olduğunu bilemediğimiz: 

Holding, Franchising, Leasing, Mortgage, cafe, card, NTV, Show TV, CNN Türk, HSBC, City Bank, club, center, mood, cool, large, cep to cep, aids gibi sözcüklerin sırasıyla içinde bulunan ve uzun i okunan ea, iki ünlü arasında kaldığı için z okunan s (Leasing’deki); mortgage’da okunmayan t; ı sesi veren a, önce g sesi verip burada c okunan g’ler ve okunmayan e; cafe, card, club, cool sözcüklerinde k sesi veren c, buna karşılık CNN, HSBC, City Bank, center sözcüklerinde s okunan aynı c; mood ve cool’da uzun u sesi veren çift o’lar Cep to Cep’te t’den sonra gelip kısa kısa ‘u’ okunan o ve ‘aids’ sözcüğünde ey okunan ai, ; show’daki ş okunan sh ve Franchising’de ‘ç’okunan ch harfleri bütünüyle okunuş ve yazım yönünden Türk sesletim ve yazım kurallarına ters düşen, onu bozan tepeden inme durumlardır. 

Hele ‘show’ sözcüğündeki ‘w’ Türk abecesinde zaten yoktur. En-ti-vi, si-en-en, eyç-es-bi-si gibi kısaltmaların İngiliz abecesinin okunuş kurallarına göre seslendirilmesi kesinlikle kabul edilemez yüzkarası oldubittilerdir. VIII. Yüzyıldaki, Köktürk Anıtlarında okuduğumuz Kül Tigin Kaan’ın sözleriyle “Ey Türk, titre ve kendine dön!” öğüdünü anımsatarak diyoruz ki:
‘Ey Türk şimdi dilin ve kimliğin sorgulanıyor. Bu sınavda sen başarılı olmak zorundasın, yoksa bu oldu bittilerin arkası kesilmeyecek, bu konuda vereceğin her ödün seni yeni ödünlerle karşı karşıya getirecektir.' 

Dilimiz kimliğimiz olduğuna göre dilimizi yitirirsek kimliğimizi de yitireceğimiz bellidir. Her dile yabancı sözcükler girebilir, ancak bu sözcüklerin okunup yazılmaları ve girdikleri dildeki kullanımları bu dilin kurallarına kesinlikle aykırı olamaz. Bütün dilbilimcilerin paylaştıkları ortak görüş, sözcükleri alınsa bile, ‘yabancı kural alınmazdı. 

Adına ister sadeleştirme, ister özleştirme diyelim, amaç; Türk dilini başka dillerin egemenliğinden kurtarmaktı. Eskiden de olduğu gibi bu konularda üç ayrı görüş vardır: 

1. Tüm yabancı sözcükleri dilden atmak.
2. Dile hiç dokunmamak, olduğu gibi bırakmak.
3. Yabancı kurallarla birlikte yabancı sözcükleri de atmak ama halkın benimseyip kullandığı sözcüklere dokunmamak. 

Dilimizdeki her yeni anlayış ile, bozulma devam etti. Yeni bir ülkenin kurulmasıyla birlikte, dilde yenileşme adına bazı yenilikler yapılmaya çalışılsa da, bu bozulma önlenemedi bir türlü. Yabancı dillerden kelime alımı önlenemediği gibi, bu kelimelerin günlük kullanımda yaygınlaşması da engellenemedi. Kendi dilimize uygun hale getiremediğimiz bu yabancı kelimeler, zamanla bizim dilimizin bir parçası haline geldi.

Şu an için genci ve yaşlısıyla tüm ülke insanı, eski köklerine ait olan bir dili kullanmaktan ziyade; günün moda tabirleriyle dolu bir dilin kullanımını tercih ediyor. Çevresinde olup biten dil bozulmasına ses çıkarmıyor ve rahatsızlık duymadan hayatının içine sokuveriyor.

Fakat unutulmaması gerekli ki; bir ülkede dil kulanımı zarar gördüğü anda, her türlü alanda zarar görmek kaçınılmazdır. İnsanlar ve kurumlar olarak dilimizin, düzgün, doğru ve kalıcı bir şekilde kullanımı için yapılması gerekenlerin bilincinde olmalı ve o bilinçle davranılmalıdır. Yoksa dilimizi kaybetmeye başladığımız anda, arkasından kaybedeceklerimiz azımsanmayacak şeyler olacaktır. Geç olmasın!

 

 
Toplam blog
: 432
: 6177
Kayıt tarihi
: 08.10.06
 
 

Med cezir içinde kafasına estiği gibi yaşayan bir havva kızı birazcık kağıt kalem aşinalığı olmas..