Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '14

 
Kategori
Felsefe
 

Dille düşünce, duygu arasındaki ilişki

Dille düşünce, duygu arasındaki ilişki
 

İnsanı öteki yaratıklardan ayıran en önemli özelliği, düşünme yetisidir. Us, duygu ve düşünce dizgesi, insanın iç benliğini kuran öğelerdir. Tasarlayan, düşünen ve duygulanan kimse, bunların sonuçlarını davranışlar ya da söz olarak kendi benliğinin dışına aktarır. Bu aktarmada onun en büyük yardımcısı dildir. Şu halde dil, bir yönü ile insan usunun insandaki duygu ve düşünce gücünün en iyi dışa vurma, en iyi anlatım aracıdır. Bu özelliğiyle, dil aynı zamanda kişinin iç dünyası ile çevresi ve dış dünyası arasında bağlantı kuran bir araçtır da. Yeni doğmuş bir çocuğun öykünmeyle başlayan sözcükleri öğrenme döneminden, kafasında kavramlar yer ettikçe yavaş yavaş nasıl bilinçli bir dil öğrenme dönemine geçtiği göz önünde bulundurulursa, kişinin iç dünyası ile dış dünyasını birbirine bağlayan dilin ortaya çıkışı daha iyi kavranır

Her dil, ilk belirtilerini, bebeğin henüz ana karnından ana kucağına geçişi ile vermeye başlar. Açlığını, susuzluğunu ilk gereksinmelerini, ağrıyan bir yerini önceleri yalnız ağlamayla ileten çocuk, sonraları ailesinden duyduğu sözleri öykünmeye yönelir. Daha sonra da o sözlerin boş birer ses kalıbından ibaret olmadıklarını, her birinin birer anlamı bulunduğunu sezinleyerek bunları kavramaya çalışır. Çocuk, zamanla ailede, çevrede kendi iç dünyasını, düşüncesini geliştirmeye başlar; işte insanın iç ve dış evrenindeki bu gelişmelerin temel aracı dildir. İlk aylarda ağlamalar, el kol hareketleri, atılmalar öykünmeyle gerçekleştirilen anlaşma, daha sonra asıl anlatımı dilde bulur. Nasıl bir çiçek tohumu elverişli iklim koşullarında büyüyüp gelişirse, bebek de algılamasını, çevre ve toplum koşullarına bağlı olarak dil ile geliştirir. Onun belleğindeki kavramlar, dış dünyaya aktarılırken, ses kalıpları olan sözcükler içinde ve bunları birbirine bağlayan ekler yardımı ile birtakım anlamlara dönüşür. Sözcükler ancak anlamları ile dolgunluk ve değer kazanırlar. Kendi düşünce dizgesindeki kavramları, birbirleri ile bağlantılı anlamlı sözcükler ve sözcüklerden kurulmuş tümcelerle dışa vuran çocuk da yavaş yavaş konuşmaya başlar ve dili öğrenir

Görülüyor ki. İnsanın dış dünyasıyla iç dünyası arasındaki sürekli, dengeli bağlantısı, dille kurulabilmektedir. Bu bakımdan dil, insan benliğinin ayrılmaz bir parçası, zengin bir ürünüdür. Düşünce ve duyguların dışarıya aktarılmasıyla işlerlik kazanmıştır. Gerçi, dil düşünce ilişkisi açısından bütün dilbilimciler aynı görüşü benimsemiş değillerdir. R. W. Langacker gibi bazı dilbilimciler, müzik besteleme, yontu gibi etkinliklerin dille ilişkisi bulunmadığını dikkate alarak, dil olmadan da düşünülebileceği görüşünü benimsemişlerdir. Onlara göre düşünme, dilden ayrı, bağımsız ve bilinçli bir bellek işlemidir. Yalnız, bunları düşündüren ve görüşlerini dayanıksız kılan nokta, adalet, erdem, acıma, güç, kudret, vicdan, olgunluk, bıkkınlık gibi soyut kavramların dil olmadan anlatılamayacağıdır. Buna karşılık diğer bazı dilbilimciler, Platon’dan beri süregelen görüşü benimseyerek konuşma ve düşünmeyi birbirinden ayırmazlar. Düşüncenin ancak dille gerçekleşebildiği görüşünü benimserler.

Bu iki farklı görüş karşısında, biz, dil ile düşüncenin nitelikleri bakımından iki ayrı işlem olduklarım benimsemiş olsak bile, müzik, resim, yontu... dışında düşünce ve duygu ürünlerinin insan benliğinin dışına yalnız dille aktarılabileceğini kabul etmek zorundayız. Bu gerçek karşısında, dil ile düşünce arasında yakın bir ilişki bulunduğuna kuşku yoktur. Duygu ve düşünce ürünleri kendi benliğinin dışına dille aktarıldığına göre, dil ile düşünce iç içe girmiş durumdadır. Karşılıklı ilişkiler açısından bunları birbirinden ayırmak olanaksızdır. Sözlerimiz, daha doğrusu dilimiz, bir bakıma düşünce ve duygularımızın dışa uzanmış görüntüleri; kavramların sese dönüşmüş simgeleridir. Duygu ve düşüncelerimizdeki genişlik, derinlik ve anlamlılık ancak dille gerçekleştirebilir. Eğer bir dil, anlatım gücü bakımından yeterince genişlik, dolgunluk, derinlik ve olgunluk kazanamamışsa, insanın iç dünyasındaki birçok değerler dışa vurulamaz. Bu bakımdan dil varsılığının ve yetkinliğinin, dil düşünce bağlantısı açısından çok büyük bir değeri vardır. Ancak, unutmamak gerekir ki, bir dilin anlatım gücündeki yetkinlik, milyonlarca insanın yüzyıllar süren ortaklaşa katkıları, yüzlerce bilgin ve sanatçının, o dili bir oya gibi işleyip geliştirmesi ile gerçekleştirilmiştir.

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..