Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '08

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Dilovası kazası

Olayların had safhada temeline, özüne, kaynağına ve her ne derseniz o haline odaklı bir insanım. Bu nedenle olayların görünen tarafları beni çok etkilemez. Görmediğimiz, göremediğimiz ama bir şekilde sonradan öğrendiğimiz yönleri çok önemlidir benim için. Çünkü çoğu kez bir olay olumsuz tarafı ile bizlere yansımasa dahi aslında o sorun vardır ve sonuç gerçekleşmediğinden biz sanki yokmuş gibi davranırız. Örneğin Marmara depremi olmasa dahi sorun vardı ve hep var olacak. Biz önlem almadığımız için günün birinde bir şekilde olumsuz sonuç gerçekleştiğinde normalin çok üstünde acılar yaşayacağız.

Aşağıdaki alıntı aynen 28 mayıs tarihli Hürriyet gazetesinden yapılmıştır. “ Sabah 06.30 sıralarında Dilovası'na gelen otomobil, iddiaya göre sürücüsünün uyuklaması sonucu, ……………. (37) yönetimindeki ……… plakalı TIR'a arkadan hızla çarptı. Hurda yığınına dönen otomobilde …………….. çocukları ….. (10), ……..(4) ve ilk eşinden olan oğlu ……. (19) olay yerinde öldü. Kardeşi ……………. eşi ……………ve onun kardeşi …………(14) ise hastanede yaşamlarını yitirdi. ……………… nın sağlık durumunun da ciddi olduğu belirtildi. “ lütfen internettende kontrol edin ve kaza geçiren arabanın resmini bulup bir bakın. Şimdi o gördüğünüz arabadaki insan sayısını yukardaki alıntıdan okuyun. Sayın okurlar anımsayın küçük bir binek otosu Haymana yolunda çukura düşüp içinde 7 kişi hayatını kaybetmemişmiydi ? Şimdi o zaman aslında sorunumuz kazalar mı yoksa bir binek otosuna 7 kişi binebilmek mi? (Ki son kaza uzun yol yapılırken oluşuyor.) Eğer bu kaza olmasaydı, taş çatlasa 100 km sonra hedefe varılmış olacaktı ve biz asıl sorunu görmemiş olacaktık. Ama sorun kaza değil. Kaza olmasa dahi bizim sergilediğimiz davranış biçimi. Zaten bu davranış biçimleri sorunlara yol açıyor veya çok daha hafif olabilecek bilançoları ağırlaştırıyor.

Bu alışkanlığımız ne ilk ne de son. Anımsayın “tatmin duygusu” yazımda bir kazadan bahsetmiştim. Sanırım dün yine o civarda (Maslak civarı) bir kaza oluyor. 25 yaşındaki bir genç saat 13.00 sularında bir kişinin ölümü ile sonuçlanan bir kazaya karışıyor. Bu haberde Hürriyet gazetesinde var. Ancak kaza yapan aracın, kaza esnasındaki sürüklenme sürecini okuyun şaşacaksınız. O saatte hangi hız veya hangi kullanım tarzıdır ki haberde yazılanlar gerçekleşiyor. (Bu sürüklenme süreci ile bir önceki kazanın sürecine bakın inanamayacaksınız benzerliklere.) Sonra Samsun’ da 23 yaşında bir genç yine bir ciple yine ölümlü 2 kazaya karışıyor. Sayın okurlar farkındamısınız aynılığımız asıl sorunumuz. İstanbul’ daki o kaza bize bir fikir vermiyor. Devam ediyoruz bu davranış biçimine. Devam ettikçe aynı acı sonuçlarla hep karşılaşıyoruz. Bıraktım siyaseti, ekonomiyi daha karmaşık, farklı boyutları olan toplumsal, sosyal olayları. Sadece bu kadar fazla somut örneği olan olumsuz bir davranış biçimini dahi değiştiremiyormuyuz biz. Yani sadece arabadaki koltuk sayısı kadar insanın seyahat etmesinde bir sorun mu var bizim için? Ya da gencecik insanlara mutlaka hemen bir araba –tercihen cip- alıp onların trafikte istedikleri gibi bu araçları kullanmalarına onay vermek veya göz yummak zorundamıyız ? Nedir bizim sorunumuz ? Ve neden bu sorunlarımız varken suçlu hep dış mihraklar! ?

 
Toplam blog
: 226
: 558
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

15 Nisan 1959 İstanbul doğumluyum. Marmara üniversitesi siyasal bilimler fakültesi mezunuyum. Ancak ..