Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Şubat '08

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Din; Kaçtıkça, uzaklaşmak istediğimiz yere varıyoruz

Din; Kaçtıkça, uzaklaşmak istediğimiz yere varıyoruz
 

postmodern "kökten"dincilik


“Modernizm yayıldıkça, dinin toplum üzerindeki etkisi giderek zayıflar mı?” sorusunun, zihnimdeki yanıtını nasıl kâğıda dökeceğimi düşünürken, Orhan Pamuk’un bir beyanatı ajanslara düşmüştü. Yine herkesin bir köşesinden tutup, bir kulp takmaya çalıştığı beyanat, aslında bütün itibari ile oldukça hoştu. Ama bende kendimce bir cımbızlama yapıp, kendi meramımı anlatmak için, ifadenin bir kısmını yazıma meze olarak kullanmaya karar verdim. İsterseniz konumla ilintili olan kısmını kısaca aktarayım; “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın türban takan kızları, kendilerini özgür hissedebilmek için köktendinci Bush’un Amerika’sına gitmek zorunda kalmışlardır.”

Cümlenin bin bir farklı şekilde algılanabileceğinin farkındayım. Ama benim bakmak istediğim nokta, dünyanın en gelişmiş ülkesinde, iktidarda bir köktendincinin bulunması. Ne garip, biz modernleşmek için uğraşıp, bu sürecin sonunda dinlerin toplum üzerindeki etkisinin azalacağına ya da bu etkinin bireysel düzeyde kalacağına inanırken, kaçarken uzaklaşmak istediğimiz noktaya yaklaşıyormuşuz.

Bu mevzua bir miktarda şu sebepten girmek istiyorum; çevremde sohbet ettiğim kişilerin çoğu, ülkemizde çağdaşlaşma devrimi tamamlanmadığından, dinin baskılanmasına devam edilmesi gerektiğini iddia ediyorlar. Bu nedenle tarikat örgütlenmelerine izin verilmemesi, giyim kuşamın kontrol altına alınması, din kurumlarının devlet kontrolünde bulunması gerektiği fikirlerinde oldukça ısrarlılar.

Oysa kurucumuzun bizlere hedef gösterdiği muasır medeniyetin var olduğu ülkelerde durum hiçte hayal ettiğimiz gibi değil;

Olayı birkaç örnekle daha açıklamaya çalışayım; Bilmem hatırlar mısınız, ABD Temsilciler Meclisinde Ermeni yasa tasarısının görüşüldüğü gün, toplantıya bir Hıristiyan din adamının okuduğu dualarla başlanmıştı. O zaman araştırınca öğrendim ki, Temsilciler Meclisi'nin sabah açılan ilk oturumunu, görevli bir din adamı dua ederek başlatıyor. O günde Temsilciler Meclisi, sabah açılışını Tüm Ermeniler Patriği Karekin II.'nin duasıyla yapmıştı. Bizim meclisimizde, bir toplantı öncesinde bir din adamının çıkıp dua ettiğini düşünebiliyor musunuz?

Bir diğer örnek, geçen hafta Yunanistan’da yaşandı. Yunan Ortodoks Kilisesi lideri Başpiskopos Hristodulos'un akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetmesi üzerine Yunanistan'da üç günlük yas ilan edilerek bayraklar yarıya indirildi. Türkiye’de bir din adamının vefatı neticesinde yas ilan edildiğine hiç denk geldiniz mi?

Geçen hafta içinde İtalya’da iktidarda olan sol koalisyon, büyük olasılıkla Vatikan’ın devreye girmesi ile hükümetten düştü. Eşcinsel hakları ve kürtaj konusunda iktidarla fikir ayrılığına düşen Vatikan'ın, hükümetten istifa eden Adalet Bakanı’nın koalisyon ortağı partisini ikna ederek, hükümete verdiği desteği çektirdiği konuşuluyor İtalya’da halen yeni bir hükümet kurulabilmiş değil. Bizde Diyanet İşleri Başkanı’nın siyasette bu kadar güç sahibi olabileceğini, hükümet kurup devirebileceğini düşünebilir misiniz?

Almanya’da iktidarda olan partinin ismini biliyor musunuz? “Hıristiyan Demokrat Parti”, bizde “Müslüman Demokrat Parti” isimli bir parti kurmak mümkün mü sizce?

Anlaşılıyor ki, toplumlar geliştikçe, ekonomik düzeyleri arttıkça, eğitim seviyeleri yükseldikçe dinle aralarına bir mesafe koymak gibi, doğrudan sonuç yaşanmıyor. Hatta ve hatta dini toplumdan yalıtacak projeler dahi geliştirseniz bir sonuç elde edemiyorsunuz. Örneğin Rusya’da 70 yıllık sosyalist bir dönemden sonra, din yükselişe geçmiş durumda ve Ortodoks Kilisesi yeniden ülkenin etkin güçlerinden birisi haline geldi.

Tüm bu anlatılanları onaylıyor ya da “Neden bizim ülkemizde de benzerleri yaşanmıyor?” diyor değilim elbette. Ancak dünyada yaşanan yeni gelişmeleri de görmezden gelemeyiz. Dünyayı, insanları, ihtiyaçları tek tipleştirme eğiliminde olan, toplumu bireyin önüne koyan modernizm anlayışından, farklılıkları önemseyen, bireyi ön plana çıkaran postmodernist anlayışa doğru yaşanan dönüşü görmek gerek.

Geldiğimiz noktada, yapılabilecek itirazları duyar gibiyim; “İyi ama Hıristiyanlık reform ve Rönesans geçirmiş bir dindir, bu nedenle modern yaşamla bir çelişki yaşamaz, ancak İslam için aynı şeyi söylemek mümkün değil, Müslüman kimliği ile demokrat kimliği uyuşmaz. Henüz İslam ile modern siyasal sistemi arasında bir uzlaşmanın yaşanması söz konusu değildir.”

O zaman bir başkası sizlere, “doğrudan Allah’tan emir aldığını söyleyen ve bir tarikat mensubu olan ABD başkanı önümüzde bir örnek olarak durur iken, bir din kurumu ülkesindeki iktidarı belirleme gücüne sahip iken, henüz yeni vefat etmiş bir dini lider, zamanında ülkesinde nüfus cüzdanlarından din hanesinin kaldırılmak istenmesi karşısında yüz binleri meydanlara toplayabilmiş iken, reform ve rönasans dediğiniz şey nedir?” diye soracak olursa, ne yanıt vereceğiz.

İnsanlığın ortaçağ karanlığından, aklın önderliğinde reform ve rönasans aracılığı ile çıkıp, medeniyetin son durağı olan modernizme ulaşacağına dair inancımız, postmodernist dünya gerçeği ile yıkılmak üzere.

Ülkemizde toplumdaki dinsel algılayışın demokrasi ile uyumuna dair öngörülerimizi belki de yeniden gözden geçirmeliyiz. En azından demokrasi ile temas etmeyen hiçbir fikrin ya da inancın, kendiliğinden demokrat olma becerisine sahip olmadığını bilerek, ülkede muhafazakarlığın bir miktar daha yayılmasını göze alarak, demokrasinin genişleyeceği kanalları açmanın risk derecesini yeniden değerlendirmeliyiz.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..