Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mayıs '16

 
Kategori
İnançlar
 

Din Diyanet Alevilik Sünnilik

Din Diyanet Alevilik Sünnilik
 

DİN DİYANET ALEVİLİK SÜNNİLİK


Tarihi olarak anlatırsak olaya Peygamber efendimizin ailesinin nereden geldiğiyle başlamak gerekir. İsmail Peygamber Urfa’da yaşarken birçok peygamber gibi bir zanaatla uğraşmaktadır. Marangozdur. Put yapar ve put satar. Bir gün hasta iken oğlu İbrahim Peygambere putları alıp pazarda satmasını söyler.

İbrahim Peygamber babasından aldığı eğitimin gereği putları burnunu bin rivayete göre bir su birikintisine bir rivayete göre Urfa Balıklı Göle sokar. Halktan kişiler sen ne yapıyorsun diye ona çıkışır. Tanrılarımız başını niye suya sokuyorsun diye. Oda onlara su içiriyorum der. Halk çıkışır hiç öyle olur mu diye. Oda cevap verir kendisine hayrı olamayanın size ne hayırı olsun diye.

Ama hayatı tehlikeye girer. Ve babası İsmail Peygamber onu Arap Yarımadasına götürüp ölümden kurtarır. Orada Kâbe’yi inşa eder. Yıllar sonra oğlunu merak eder ve ziyarete gelir Kâbe’nin kapısında iki çocuk oynamaktadır. Bu çocuklara yanaşır. Başlarını okşar ve sorar adlarınız diye. Kureyş ve Haşim cevabını alır.

Kimin oğlusun dediğinde torunları olduğunu öğrenir. Oğlunun buradan bir Arap kadınla evlendiğini öğrenir. Bu Haşim Peygamber Efendimizin dedesidir. Bu Kureyş ise Ebu Süfyan’ın dedesidir. Yıllar içinde Kabe putlarla dolmuş. İbrahim Peygamberin babasından öğrendikleri bozulmuştur. Kabe’nin etrafındaki kabileler tekrar çok Tanrılı inançlara dönmüştür.

Ukaz Panayırı düzenleyip aralarındaki savaşları bu kutsal günlerde barışa döndürmektedirler. Tabiî ki bu panayırın kazancıyla güçlü zengin bir yapıları vardır. Kureyş sülalesi iktidarı uzunca bir dönem ele geçirmiştir. Ama bu dönemde Haşim sülalesi de yardım severlikleri ile halk gözünde büyümektedir. Abdülmuhtalip Haşim sülalesinin en büyüğü olarak bu geleneği yaratmıştır. Oğlu Abdullah ve gelini Amine vefat edince torunu Muhammed’in sorumluluğunu üstüne almıştır. Dedesinin vefatıyla da Peygamber Efendimiz amcası Ebu Talib’in korumasına geçmiştir.

Hz. Ali’nin babası Ebu Talib babası Abdülmuhtalip gibi halkın sevgi ve saygısını kazanmış bir liderdir. Kabilelerin yöneticileri seçimle iş başına geldiğinden olgunlaşan koşullar Ebu Talibi iktidara getirmiştir. Bu arada Peygamber Efendimiz amcasının kervanlarının başına geçmiştir. Ve halkın güvenini kazanan bir şahsiyet haline gelmiştir. Bu arada Yahudi bir haham olan Hatice Anamızın dayısıyla sohbetleri bilgi alış verişi olmuştur. Hatice Anamızın dayısı olan haham son peygamberin geleceğinin müjdelendiğini söylemiş ve tarifler vermiştir. Bu tarifler Peygamber Efendimize benzemektedir.

Peygamber Efendimiz Hatice Anamızla evlenmiş. Onun kervanlarının işletmesini de yapmaya başlamıştır. Davranışlarıyla halkın sevgi ve saygısını kazanıp El Emin unvanını pekiştirmiştir. Sonunda Hira Dağında kırk yaşında iken peygamberliği Kuran’ın nazil olması başlamıştır. İşte bu noktadan sonra İslam’ın çileli günleri Peygamberimizin kendine ilk inanan Ali, Hatice, Zeyd (Azat ettiği köle) ilk Müslümanlar olmuştur.

Peygamberimiz tebliğleriyle hızla insanlara ulaşan bir lider olurken elinden iktidarı kaybeden Kureyş sülalesi şimdi de dinleri kaybedecek olmanın Kâbe’nin Ukaz Panayırı’nın geliri kaybedecek olmanın telaşıyla bu yeni eşitlikçi, köleleri özgürleştiren düşünceleri boğmak için saldırılara başlamışlardır. Haşim sülalesinin güçlü isimleri Ebu Talib ve Hamza olmasa yok etmek için bir an düşünmeyecekleri Peygamberimize çeşitli kışkırtmalar ve saldırılar düzenlemiş Müslümanlar büyük eziyetlere uğramıştır. Peygamber Efendimiz sonunda Tanrı’nın izni ile Medine’ye hicret etmeye kara vermiştir. Gece yatağına Ali Efendimizi yatırıp erkenden yola çıkmıştır. Gece onun öldürmeye gelenler yatağında Ali efendimizi bulmuşlardır. Takipler devam etmiş. Tanrı’nın inayetiyle bir mağaraya sığınan peygamberimizi mağara girişine ağını ören bir örümcek ve yuva kuran bir güvercin kurtarmıştır.

Medineli ensarlar kardeşleri sevgiyle karşılamışlardı. Medine’de İslam Devleti’nin temelleri atılmıştır. Bedir, Uhud ve Hendek Savaşıyla Kureyş kabilesi dize getirilmiş. Mekke’nin fetihle Kabe’nin içindeki putlar temizlenmiş. Kabileler hızla İslam’a geçmiştir. Peygamber efendimiz 632’de veda hutbesini okuyup, halkıyla vedalaşmış ve hakkın rahmetine kavuşmuştur. Daha cenazesi kaldırılmadan iktidar kavgaları başlamış. İslam’ın büyük kırılması mezheplere bölünme gerekçesi de. Peygamber sonrası devleti kimin yönetmesi gerektiği üstüne başlamıştı.

Ehli Beyt ( Peygamberin Ailesi) onun naşını kaldırırken. Kureyş kabilesi büyükleri Ebu Bekir, Ömer ve Osman aralarında hangisinin iktidara çıkacağını konuşuyordu. Sonunda Ebu Bekir üstünde anlaşıldı. Ardından Ömer ve Osman iktidar gelecekti.

Bu birinci sebebin ardında ikinci olarak ta Peygamber Efendimizin naşını kaldıran ailesi özellikle kızı Fatıma Anamız cenazesi defnedildikten sonra defin işlemlerine katılan çok küçük bir topluluk Fatıma Anamızın evinde toplanmışlardır. Topluluk burada iken buraya gelen Ömer Hz. Ali’nin Ebu bekir’in halifeliğine biat etmesini istemiştir.  Hz. Ali kabul edilmeyince Hz. Fatıma’nın evini yakmaya kalkışmış bu da yetmemiş kapının ardında Hz. Fatıma’nın olduğunu gördüğü halde hışımla kapıya tekme vurmuş ve karnı yüklü olan Fatıma Anamızın önce çocuğunu düşürmesi sonrada altı ay sonra vefatıyla sonuçlanan elim hadise gerçekleşmiştir. Bu hadise İslam’ın mezhepsel bölünmesinin en temel ikinci sebebidir.

Ebu Bekir ilk işi Peygamberimizin Hz. Fatıma’ya sadaka olarak verdiği Fedek Hurmalıklarına el koymak olmuştur. Fatıma Anamızın tüm itirazlarına rağmen kendisine hakkı olan Fedek geri verilmemiş. Fatıma Anamız Hakka yürüdüğü güne kadar bir daha Ömer ve Ebubekir’e küsülü olmuş ve cenazesine katılmamaları için Hz. Ali’ye kendisini gece defnetmesi vasiyetini bırakmıştır.

Devlet görevlerinin ve yöneticilerinin genişlemesi haksızlıkların artığı kölelerin tekrar edinildiği eşitlik dürtüsünün azaldığı dönem olmuştur.  Osman’ın iktidarı zamanında ise iş iyice ayyuka çıkmıştır. Emevilerin (Kureyş Kabilesi) önemli görevlere getirilmesi İslam’ın başındaki eşitlik dürtüsünün tamamen yıkılmasına sebep oldu.  Sonuçta Hz. Ali ve oğulları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in Osman’ın evinin önünde nöbet tutmaları bile yetmemiş ve Osman öldürülmüştür.

Hz. Ali’nin sırası geldiğinde önce Cemel Vak'ası (Deve Olayı) (656) cereyan etti. : Hz.Ali'nin halifeliğini tanımayan Ebu Bekir’in kızı ve Peygamber Efendimizin ikinci eşi Ayşe ve onun yanında yer alan Talha ve Zübeyr, mücadele etmek ve kuvvet toplamak için Irak'a gittiler. Hz. Ali barışçı girişimlerinden sonuç alamadı. İki taraf, Kufe yakınlarında savaştılar.

Savaş'ın en şiddetli bölgesi Ayşe'nin bindiği " Asker " adlı devenin etrafıydı. Bunun için bu olaya " Deve Olayı " denilmiştir. Savaşta Talha ve Zübeyr öldü. Ayşe'nin Medine'ye dönmesi sağlandı. Esir alınan Basra'lılar serbest bırakıldılar.

Bu olay, Müslümanlar arasındaki ilk büyük savaştır. Hz. Ali bu olaydan sonra Medine'ye dönmemiş, Irak'ın merkezi olan Kufe'ye yerleşmiştir Suikaste uğrayan Halife Osman bin Affan'ın öcünü almak, aynı aşiretten olduklarından Muaviye'ye düşmekteydi. Muaviye Osman'ın katillerinin kovuşturmasını yapmadığından onların işbirlikçisi olduğunu iddia ettiği Ali bin Ebu Talib'nin hilafetini reddetti. Bununla birlikte, öncülüğünü (peygamberin eşlerinden) Ayşe, Talha ve Zubeyr bin el Avvam'ın yaptığı isyana da katılmadı. İsyanın ardından yapılan Cemel Savaşı'nın galibi Ali Ayşe'yi affetti. Ali'nin sağladığı refakatçiler eşliğinde Medine'ye giden Ayşe'ye maaş da bağladı.

Hz. Muhammet İslam sancağını diktiğinde Muaviye'nin ve babasının iktidarına da son vermiştir. Hz. Muhammet’in dünyayı terkinden sonra tekrar iktidara sahip olabilmek için çok mücadeleler vermiş sonunda beşinci halife olmuş yine başa gelmiştir. Kendi taraftarı olan Ayşe ile beraber, dördüncü halife olan Hz. Ali’ye savaş açmıştır. Böylece birçok masum Müslüman’ın kanının vebalini almıştır. Savaş sırasında Hz. Ali taraftarlarını etkisiz hale getirmek için mızrakların ucuna Kuran'dan sayfalar taktırmıştır.

Ayrıca Hz. Muhammet’te gelen vahiylerle dalga geçerek "Bana'da vahiy geldi" diyerek ortaya çıkmıştır. Allah şu ayetiyle ENAM 93 yalan düzüp Allah'a iftira eden veya kendine bir şey vah yedilmediği halde "Bana vah yedildi" diyen kişi ile "Allah'ın ayet indirdiği gibi ben de indireceğim" diyen kimseden daha zalim kim vardır! Bir görsen o zalimleri ölüm dalgaları içindeyken. Melekler ellerini uzatmış, "Çıkarın canlarınızı!" diye! Bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız; çünkü Allah'a karşı gerçek dışı şeyler söylüyorsunuz ve çünkü O'nun ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz. Hz. Muhammet ise bundan dolayı Muaviye'yi sürdürmüştür.

Muaviyenin amcasının oğlu olan halife Osman ise sürgünde olan Muaviye'yi iktidara gelince sürgünden geri getirtmiş ve onu Vali atamıştır. Mısır'ı ele geçirdi ve Hz. Ali’nin 661 yılında suikasta uğrayarak öldürülmesinin ardından halifeliğini ilan etmiştir. Bu zalim kişi 661'den 680'e kadar İslam devletini yönetmiştir. Böylece İslam'ın bozulmasında başrol oynamıştır. Kişiliği, yaptıkları ve bilhassa inananların peygamberin gerçek halefi olduğuna inandıkları Hz. Muhammet’in damadı ve amcası oğlu Hz. Ali’yle savaşması nedeniyle nesiller boyunca İslam'a inananlarca nefretle anıldı.

İslam hızla yozlaşıyor, Arap milliyetçiliği diğer milletlerden Müslümanlara yapılan eziyetler artıyordu. Muaviye oğlu Yezit’in kendinden sonraki halife olarak kabul edilmesini daha hayattayken garantiye almaya çalıştı. Taraftarlarına Yezit’e bağlılık yemini ettirdi. Yezit başa geçince ilk iş olarak Medine valisine bir mektup yazarak Hüseyin bin Ali'ye değil, kendisine itaat etmesini, aksi takdirde bunu canıyla ödeyeceğini bildirdi. Peygamber efendimizin torunları Hz. Hasan zehirlenip, Hz. Hüseyin Küfe'lilerden kendisine bağlılıklarını sunan mektuplar alıyordu. Halife olduğunu ilan ederse Hüseyin'i destekleyeceklerini söylüyorlardı.

Hüseyin bu teklifleri ciddiye aldı ve Küfe'deki taraftarlarının gerçekte olduğundan çok daha fazla olduğunu zannetti. Yaklaşık 70 taraftarı ve ailesi ile Küfe'ye doğru yola çıktı. Sayıca fazla olmayan Küfe'li taraftarları Yezit tarafından bastırıldı. Hüseyin ve beraberindekiler Kerbela'da Yezit’in 4500'e yakın adamıyla karşılaştılar. Burada meydan gelen savaşta Hüseyin ve taraftarlarının hepsi öldürüldüler, ailesi esir alındı. Böylece yıllarca sürecek Emevi saltanatı başladı. Medine’ye geçişle birlikte İslam Devleti’nin temelleri atılmıştır.

Bu devlet eşitlikçi kandaş hukuka tabi bir devlettir. Bu devletin her tuğlasında ortak akıl ortak emek vardır. Mekke’nin teslim alınmasıyla yenildi sanılan Esbu Sufyan ve düşünceleri oğlu Muavi’ye ve torunu Yezit’le tekrar iktidara gelmiştir. Eşit, Kandaş Müslümanlık yenilmiştir. Böylece Muavi’ye Müslümanlığının temelleri atılmıştır.

Emeviler döneminde İslam mezheplere bölünmüştür. İslamın dört hak mezhep olarak bildiği Hanefi, Maliki ,Hambeli ve Şafi mezhepleri de bu dönemde doğmuştur.Hanefi Mezhebinin kurucusu  Ebu Hanife (asıl adı Numan bin Sabit bin Zutadır. Tasavvuf bilgilerini Muhammed Bakır (beşinci göbek torunu) ondan sonra da Cafer-i Sadık'dan (Hz.Peygamberin Hz.Fatıma ve Hz.Ali’den altıncı göbek torunu) öğrendi. 699 yılında Kufe’de doğup, 767'de Bağdat'ta öldürüldü. Müslümanlar tarafından ehl-i sünnet itikadının lideri kabul edilir.

Hanefi Mezhebinin kurucusudur. Müslüman inancında olanların %45-50'i Hanefi mezhebindedir. Böylece Peygamber Efendimizin vefat ettiği 632 yılından nerdeyse yüzyıl sonra üstelik ortada ne dört halife ne sahabeler kalmışken bu dört hak mezhep kuruldu. İşte Emevilerin İslam’ı Muaviye Müslümanlığına döndürmeleri yüzlerce yıl süren Şii ve Sünni kavgasının ve kırımların özü. Aleviler İmam Caferi Sadık’ın sağlığında karşı çıktığı ama öğrencisi Ebu Hanife’nin öldürülüp adına kurulan mezhepten sonra Şiiler onun adına Caferi Mezhebini kurmuştur. Ama bu mezhep hak mezhep sayılmaz!

İslam dinini 200 yüzyıl direnen Türk kavimleri Emevilerin kaderini değiştirmiştir. Emevilerin Türk illerini istila ettikleri günlerin birinde; Horasan illerinin üç Türk başbuğu zincirlere vurulmuş; Emevî muhafızlarının ortasında yaya olarak götürülmektedir. Abdurrahman Ebu Müslim, hicretin 100. miladın 722. yılında Azerbaycan’nın Kayık köyünde doğmuştu. Ebu Müslim’in babası, bir daha yuvasına dönemedi. Çünkü onu Emevî valisi Yezit bin Mehlep yakalatarak idam ettirmişti.

Türk tarihinde yer tutmuş büyük kahramanlardan biri de Ebu Müslim-i Horasanî’dir. Oğuz Türkmenlerinin tarihinde, yeni bir devir açan büyük bir kahramandır. Asırlarca Çinlilerin akınlarına göğüs geren Oğuz Türkmenlerinin hürriyet ve istiklallerini batıdan gelen Emeviler tehdit etmeye başlamıştı. Daha da ileri giden Emevîler, Türk ellerini yağma ve istila etmişlerdi. Bu esaret acısına tahammül edemeyen Oğuzlar, bağırlarından yüce bir kahraman olan Horasanlı Ebu Müslim’i çıkardılar. Müstevlilere karşı ihtilal bayrağını açan Ebu Müslim, milli mücadeleye girişti. Emevî ordularını yenip, İslam tarihinde yeni bir devir açtı. Emevî saltanatına son vererek Abbasî Devletini kurdu. Ama iktidar tutkusu Abbasileri kışkırtan insanların varlığı Ebu Müslim’in öldürülmesini sağladı.

Oysa Ebu Müslim Horasani Emeviler ve Abbasiler döneminin halk kahramanıdır. Tarihin figüranı değil baş aktörü gerçek bir tarih yaratıcısıdır o. Köle iken ihtilal önderliğine yükselen bir efsane-insan'dır. Horasan Spartaküsü derler adına. Bu yüzden bölge halklarından Kürtler, Türkler, Acemler ve Araplar kendisine sahip çıkmış, onu öz evlatlarıymış gibi benimsemiş; her kavim, 'Ebu Müslim bizdendir' diyebilmiştir. Adına menkıbe ve destanlar yazılmış, Bâtıni akımlarca 'tanrı-insan' olarak algılanmıştır. Ebu Müslim ölmemiş, ak güvercin donuna bürünüp gökkuşağında gezer olmuş. Tarihte böylesine aktif rol oynayıp, yaşam öyküsü bilinmeyen çok az insan vardır.

Türklerin İslamiyet’e geçiş süreci çok sancılı olmuştur. İslam’a geçtiklerinde ise o zaman muhalefete düşen kırımlara uğrayan Hz.Muhammet ve ailesinin yani Hz. Ali ve Hz.Fatıma’nın evlatlarının yanında olmuşlardır. Hoca Ahmet Yesevi binlerce müridini Anadolu’ya gönderip bu toprakların İslamlaştırılmasıyla Horasan Erenleri Anadolu’nun taşına toprağına Şii Caferi Mezhebi ve Hz.Ali taraftarı olan İsmaili, Fatimi akımların içine kendi Şaman ve Türk kültürleri katarak Alevi dediğimiz kültür deryasını oluşturmuşlardı. Alevilik elbette içinde Hz.Ali ve ailesine yapılan her türlü haksızlığa karşı çıkan bir yan vardır. Ama asıl bu iki anlayışı yan yana getiren Peygamber Efendimizin kandaş hukukta kurduğu İslam Cumhuriyetinin Muaviye Müslümanlığa dönüşünü engellemek isteyen Kırklar Meclisi gizli teşkilatını kuran Hz. Ali ve ailesine (Ehli Beyte) sahip çıkış vardır. Tarihte hep gizli örgütlenmelerinin temeli ta Kırklar Meclisi’ne kadar dayanır. Bütün İslam’ı farklı algılayan kendi geçmiş ilkel komünal sınıfsız dinleriyle İslam’ın karışımı olan İslam Tasavvufunu oluşturmuşlardır. Bu Batıni akımlar Yavuz’un büyük kıyımından sonra Alevi ismiyle anılmıştır.

Buraya kadar anlattıklarımız biraz tarih biraz mitolojiydi. Sonuçta bugün İslam Cumhuriyeti bazı konaklardan geçmiş günümüze gelmiştir. Ülkemizde 600 yıl hüküm süren Osmanlı kurucu unsuru olan Türkmen Batıni akımları özellikle Ahi Teşkilatının Şeyh Edebali’nin öğütlerini unutup hızla Muaviye Müslümanlığına geçerek Araplaşmışlardır.

Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşın’da Aleviler’den büyük destek almış onların isteklerinin çağdaş, bilimsel, eşit bir düzen yaratmak olduğunu bilmiştir. Bununda o gün için Cumhuriyet olduğunu ortadadır. Bundan olayı Aleviler Cumhuriyet sahip çıkmaktadırlar. Eğer ömrü yetse idi Diyanet diye bir kurumun olmayacağı da ortada idi. Türkçe Ezan’la başlayan süreç Türk Tarihinin araştırılması Hoca Ahmet Yesevi ve Horasan Erenlerinin yapmak istediği gerçekleşecekti. Bugün Sünni kardeşlerimizin kafasını karıştıran İslam Uleması(bilim adamı demiyorum)  bilgilerinin eksikliğinden çok işlerine öyle geldiği için bu tarihi süreci yanlış aksettirmektedirler.

Bir kere İslam Cumhuriyet (Asrı Saadet) hiçbir zaman kandaş eşitlikçi hukukun dışına çıkmamıştır. Ne köleliği kutsamış, ne peygamberin ailesini katletmeyi, ne diğer dinlerden insanlara saldırmayı, ne özel mülkiye kutsamıştır. Beytül Mal’dan özel mülkiyete, Bilal’i Habeşi azat eden kültürden binlerce kölelerinin olduğu Emevi, Abbasi kültürüne. İslamı doğru okuyup doğru algılayacaksak bizde Hz.Ali’yi seviyoruz deyip kaçamak cevap vererek. Hz.Muhammet vefatından yüz yıl sonra hak mezhep Hanefiliği çıkararak ve Diyanet bu Mezhebi resmi mezhep ilan edip bugün Alevilere el uzatıp onları Sünnileştirmeye çalışarak ne samimi olabilir ne de gerçekçi.

Üstelikte şu unutulmasın ki Peygamber Efendimize saygısızlık ediliyor. Bugün yaşanan Asrı Saadet Müslümanlığı değil Muvaiye Müslümanlığının ABD elinde petro- dolarlarla Suudilerce Vahabilileştirililerek işbirlikçi hale getirilen halidir. Bununla barışmamız buna güvenmemiz bunun samimiyeti beklememiz anlamsızdır.   Aleviler karındaş hukuktan gelmiş ilkel komünal bölüşümcü gelenekleri Hz.Muhammed’in Asrı Saadeti ile çelişmemektedir. Ama bugünün Muvaiye Müslümanlığıyla çelişmektedir. Gerçekte yollarımız ayrıdır. Bizim isteklerimiz Diyanetten pay verilmesi değil Atatürk’ün başlattığı devrimlerin sürmesidir. Ölümüyle başlayan karşı devrimin son bulması ve Mustafa Kemal’in başlattığı bağımsız çağdaş laik demokratik bir cumhuriyetin yeniden inşa edilmesidir. 

Mehmet Özgür Ersan 

 
Toplam blog
: 447
: 1524
Kayıt tarihi
: 20.09.13
 
 

06 Mayıs 1974 Çorum Sungurlu'da doğdu. Yaşamının büyükçe bir bölümünü Mamak'ın gecekondu mahalleler..