Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '21

 
Kategori
Psikoloji
 

Din İle Bilimin Buluştuğu An

Tarihin bize dayattığı belki de yaşanılması kaçınılmaz olan acımasız, tek taraflı, orantısız bir rekabetin üstüne inşa edilmiş küresel sistemin insanlığı içine düşürdüğü durumu düşünürken umutsuzluğa kapılmıştım. İşte bu ruh halinin içindeyken yaşadığım sarsıntının da etkisi altında kalan vicdanımın tetiklemesiyle olsa gerek aralarında hiçbir bağ bulunmadığı halde, hatta ilk bakışta akıl dışı gibi görünen bir bağlantı oluşuverdi zihnimde. Bu bağlantının özneleri ise Ebu talip ile Sigmund Freud'un kızı Anna Freud'tu. Bunun neden böyle  olduğunu hala çözmüş değilim. Ama yine de bunları sizinle paylaşmaya karar verdim.

Daha annesinin karnındayken babasını, henüz küçük bir çocukken de annesini yitiren Hz. Muhammet'i himayesine alan ve onu büyütüp yetiştiren Ebu Talibin, Muhammet'in onca ısrarına rağmen Müslüman olmayışında bir incelik ve tereddüt vardır.

Oysa psikanalizi keşfeden Freud’un kızı Anna Freud ise, başlangıçta bu yepyeni bilimin özüne sadık kalmış ancak babasının ölümünden sonra göç ettiği Amerika'da yeni dünya liberalizmin tam göbeğine düşünce psikanalizin en temel kavramı olan bilinçdışını tahrif etme pahasına "ben" merkezci  bir takım teoriler üretmiş ve farkında bile olmadan, bu gün yerkürenin her noktasına hükmeden emperyalizmin ben merkezci sisteminin hamisi olan  Amerikan kültürüne katkıda bulunmuş oldu.

Babasına karşı duyduğum saygının ve hayranlığın etkisiyle, her şeye rağmen Anna Freud'u hoş görecek çıkarsamalar yapmaktan kendimi alamadım bu arada. Masumiyet çağındaki bir çocuğun, işiyle kendisinden daha çok ilgilenmesine içerleyip babasına karşı bir an için duyduğu nefreti  bilinçdışına  atmış olabileceğini, içe atılmış bu ateşten cevherin yine farkına varmadığı bir anda bilincine gelmesiyle yaptığı bir tercihin kurbanı olabileceğini öne sürdüm mesela.

Ebu Talip ile Anna Freud’un ruh hallerine daha yakından bakmak istiyorum bu arada. Muhammet'i kendi evladı gibi benimseyen Ebu Talip, ona büyük bir saygıyla yaklaşmış, onunla özdeşleşmiş ve içselleştirmişti. Ama kemikleşmiş inaçlarını aşamadığı için islamı dışa atarken, Muhammed'i içe atmış, böylece kökensel bir nevroz edinmişti.

Anna Freud ise, babasını dışa atımıştı.

Son olarak şunu da söylemeliyim. Ebu Talip olsun, Anna Freud olsun, her ikisi de karşılarındaki özneden mutlak bir aşk talep ettiler. Ancak birinin karşısına rakip olarak din çıkarken, diğerinin karşısına bilim çıktı. Aşık oldukları özne ile, rakip nesne arasına set çekmeye çalışırlarken uyguladıkları politika ise ruhlarında oluşan kökensel farkı belirlemiş oldu.

 

 
Toplam blog
: 164
: 710
Kayıt tarihi
: 13.09.06
 
 

1956 yılında doğmuşum. Tanrı Bilimi Eğitimi aldım. 78 kuşağından olmanın verdiği şevkle olsa gerek;..