Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '10

 
Kategori
İnançlar
 

Din ne kadar yaşan(m)ıyor?

Din ne kadar yaşan(m)ıyor?
 

Toplumda her insan, hazır bulduğu standart hayat modeline uygun yaşar. Bir iş sahibi olmak, mal mülk edinmek, aile kurmak ve çocuk sahibi olmak insanların çoğunun elde etmek için çaba gösterdiği en önemli değerlerdir. Toplumun büyük bir bölümü yaşamına yalnızca bu dünyevi hedefler doğrultusunda yön verir. 


 

Kendi küçük penceresinden dünyaya bakan insanların gündelik yaşamda en önem verdikleri konular, televizyon dizilerini ya da saatlerce süren spor ve tartışma programlarını kaçırmadan izlemektir. Bazılarının ise daha ‘büyük amaçları’ vardır; sosyal etkinliklere katılmak, kulüp ya da kuruluşlarda görev almak... 


 

Gençlerin çoğunun başlarındaki yöneticilerden, ülkenin savunmasından, eğitim, hukuk ve sosyal sistemlerinden haberleri yoktur. Dünyada yaşanan olayların ise pek çoğunu bilmezler. Aralarındaki konuşmalar, kız ve erkek arkadaşları, okulda ya da mahalledeki olaylar, bilgisayar oyunları, izledikleri filmler, ‘takıldıkları’ kafeler, giysileri ve markaları gibi konulardır. ‘En büyük idealleri’ de ya ünlü bir film oyuncusu ya da popüler bir müzik grubunun bir üyesine benzeyebilmektir. 


 

Toplumda kitap okuyanların sayısı çok azdır; insanlar yaygın fikir ve dünya görüşleri hakkında bilgi sahibi değildirler. Toplumda kitap ve gazete okuma oranının düşüklüğü, ancak buna karşın magazin gazete, dergi ve programlarının büyük ilgi görmesi, insanların hiçbir yararı olmayan işlerle zamanlarını geçirmeleri yaşanan amaçsızlığın sonucudur. Bu durum ise toplumsal yozlaşmayı beraberinde getirir. 


 

Dünya üzerinde ‘batıl’ ve insanlık için ‘zararlı’ olan birçok fikir ve felsefi akım vardır. Amaçsız yaşayan pek çok kişi, insanlığa zararlı düşüncelerin tehlikesinin farkına bile varamayacak kadar boş ve ‘tuzağa’ düşmeye hazır durumdadır. 


 

Din dışı hiçbir felsefe veya fikir akımı, insanlara aradıkları huzuru, güveni ve güzelliği veremez. Bu nedenle Kur’an ahlakının anlatılması, insanların bilgilendirilmesi çok önemlidir. Böylece hatalı görüşlerin ardına bilinçsizce takılmış olanların, dünyanın ve kendilerinin yaratılışının bir amacı olduğunu anlamaları mümkün olabilecektir. 


 

Şeytanın Tuzakları 


 

Kusursuz yaratılmış imtihan mekanı olan dünyada, şeytan ve nefsinin bencil tutkuları insanın en büyük düşmanlarıdır ve insanlara başıboş oldukları yönünde telkin verirler. Şeytan sinsice taktiklerle, nefsi de kötülüğü emrederek, kişiyi Allah’tan ve dinden uzaklaştırmaya çalışır. Doğruları fısıldayan vicdanının sesini dinlemeyen ve şeytanın emirlerine uyan insan zamanla yaşam amacından ve sorumluluklarından uzaklaşır. Oysa kişi, Allah’ın birçok ayette emrettiği gibi, düşünmekle sorumludur. Ancak düşündüğü taktirde şeytanın tuzaklarına karşı teyakkuzda olur ve dünya hayatındaki sorumluluklarının bilincine varır. 

 

İnsanın apaçık düşmanı olan şeytan, kıyamet gününe kadar tüm gücüyle insanları kötülüğe sürüklemeye yemin etmiştir. İnsanları kendi yoluna çekebilmek için çeşitli taktikler ve sinsi yöntemler geliştiren şeytan, amacına ulaşabilmesi için kendisine yardımcı olan, insanlar ve cinlerden oluşmuş itaatli bir orduya sahiptir. Tarihin başlangıcından itibaren yaşamış, yaşayan ve yaşayacak olan tüm insanlara aynı telkinleri veren şeytan, bıkmadan usanmadan sinsi plan ve yöntemler kullanarak, onları kendisiyle birlikte azaba sürüklemeye çalışır. 


 

Şeytan insanları her an gözetler; en zayıf bulduğu an yakalar, tuzağa düşürmeye çalışır. Onların da kendisi gibi kötülüğü benimsemelerini ve sistemine tabi olanların sayısını artırmak ister. Dünya hayatının geçici metaını süsler, çekici hale getirir, ahiret için çalışmanın çok zor ve sıkıntılı olduğu yönünde telkinler verir. Allah'ın emirlerini onlara zor, içinden çıkılmaz ve karmaşık göstermeye çalışır. İnsanlara beklemedikleri anlarda, beklemedikleri yönlerden pusu kurarak telkinlerini verir. 


 

Şeytan, insanları, ibadetlerinin yeterli olduğuna, güzel ahlaklı olduklarına, ellerinden gelenin en fazlasının bu olduğuna, güçlerinin bu kadarına yeteceğine inandırmaya çalışır. Kalplerinin temiz olmasının yeterli olacağını düşündürerek, onları samimiyetten uzaklaştırmak ister. Diğer insanlarla kıyaslandığında çok üstün bir ahlaka sahip olduklarını düşündürerek onları gevşekliğe sürüklemeye gayret eder. Böylece insanların kendilerini beğenip müstağni görmelerine ve azgınlaşmalarına sebep olur. Allah, Kur’an’da insanları “Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın vaadi haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın. Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır.” (Fatır Suresi, 5-6) ayetiyle bu konuda uyarır. 


 

Bunların yanı sıra şeytan, Allah'ın bağışlayıcılığını öne sürerek insanı günah işlemeye teşvik eder. Allah sonsuz merhametiyle Kendisi'nden bağışlanma dileyen kullarının günahlarını affedebilir. Ancak "nasıl olsa Allah affeder" diyerek bile bile günah işlemek samimiyetsizliktir. Böyle bir ahlakı yaşamaya devam eden kişi, daha pek çok kötülüğün içine sürüklenir. 


 

İnsan gerçek huzur ve mutluluğa ancak fıtratına uygun din ahlâkını yaşayarak kavuşabilir. Aksini düşünenleri ahiretten önce bekleyen hayat, "Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz." (Taha Suresi, 124) ayetindeki ifadeden anlaşılacağı üzere, 'sıkıntılı bir hayat'tır. 


 


 


 

İlk Yayın, Burhan Dergisi 


 

 
Toplam blog
: 727
: 972
Kayıt tarihi
: 09.02.10
 
 

Ekonomi okudum. 5 yıldır haber siteleri, portal ve dergilerde yayınlanan yazılarımı ve inandıklar..