Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '15

 
Kategori
Siyaset
 

Din olmazsa Ahlak olur mu?

Din olmazsa Ahlak olur mu?
 

Ahlak dar bir tanımla toplumu oluşturan bireyler arasında yeni oluşan veya süregelen ilişkileri bir düzene oturtabilmek, temel olarak neyin doğru neyin yanlış olduğu temel savı üzerinden şekillenen, kişilerin uymak zorunda olduğu davranış biçimleridir.
 
Din ise; farklı dinler farklı bakış açılarıyla farklı tanımlamayı beraberinde getirse de ortak değer olarak doğaüstü bir nitelik taşır ve dogmatiktir. Din de bireyin tanrı ile ilişkisini ve toplumsallaşma sürecindeki insanların yaşamını düzenlemek, oluşturulan düzenin korunmasını sağlamak ve bu düzeni sürdürebilmek adına bir takım kurallar koyar. Fakat din her ne kadar dönemsel olarak farklı toplumlara gönderilmiş olsa da koyduğu kurallar daha çok evrensel nitelik taşır.
 
Fakat ahlak terimi dini kurallarla iç içe geçmiş hatta birbirine karıştırılmış bir kavramdır. Ahlak din ile karıştırıldığı gibi etik kavramı ile de karıştırılmıştır. Oysa ki etik daha çok evrensel değerler, ahlak ise toplumların belirlediği kültürel değerler ve normlar üzerinden şekillenir.
 
Yani bir toplumun ahlaksız olarak değerlendirdiği bir olguyu diğer toplum ahlaklı olarak değerlendirebilir. Ya da tam tersi bir durum söz konusu olabilir. Dolayısı ile ahlak kavramı rölativisttir.
 
Din ile ahlak arasında oluşturulan korelasyonun aslında din ile etik arasında oluşturulması daha mümkün olabilir.
 
Etik, bilgi ve erdemle açığa çıkabilecek bir olgudur ve dini doktrine ihtiyacı yoktur. Oysa etik değerleri olmayan din düşünülemez…Dolayısı ile toplumda yaratılmaya çalışılan dindar olmayan bir toplumun ahlaksız olacağı, ya da ahlaklı bir toplum için dindar bir nesil yetiştirilmesi gerektiği düşüncesinin ne denli politik bir serzeniş olduğunu görmek mümkün.
 
Etik yani toplumdaki karşılığı ahlak; aklı kullanma yolu ile oluşabilecek bir kavramdır. Akli olmayan bir ahlakın kalıcı ve bütüncül olması düşünülemez. Akıl varsa ahlak vardır. Akıl da dogmatik dini öğretilerle kazanılamaz. Bilimde, sanatta, teknolojide, nerede olduğun, toplumsal aklın bir yansımasıdır. İşte aslında böyle bir akıl tanrıyı ve dini öğretilerdeki etik kavramını kavrayabilir. Akıldan, düşünmekten, sorgulamaktan yoksun bir toplumun dinsel ahlakı anlama çabasının geçerliliği yoktur.
 
17, yüzyıl felsefesinin önde gelen rasyonalistlerinden Spinoza der ki ;
Kişi doğal durumunda tutkularının esiridir, aklının yardımıyla bu esaretten kurtulabilir. Bu sebeple aklî davranmakla ahlâkî davranmak aslında aynıdır.
 
Dolayısı ile görünen odur ki toplumun büyük bir bölümünde meydana gelen ahlaki deformasyonun başat faktörü dogmatik dini öğretilerle aklın saf dışı bırakılmasıdır.
 
Kültürel dogmaların dinsel ahlaki öğretiler olarak insanların hayatına sokulması toplumun evrensel ahlak yani etik kavramı gibi “olmazsa olmaz” değerlerini  görünmez kılmış, hatta “olmasa da olur”u  meşrulaştırmıştır.
 
Topluma ahlak diye dayatılan, ataerkil toplum yapısını iyice görünür kılan sistem, erk(ek) iktidarını baz alan kadını değersizleştiren, ötekileştiren ve kadının yaşamını kısıtlayan yasaklamalardan ibarettir. Kadının örtünmesinden kocasından izin almadan yapmaması gereken işlerden, kadın olarak aile içi görevlerinden, misafirlik münasebetlerinde haremlik selamlık diyaloglardan, yani tamamı ile toplumsal cinsiyet odaklı bir ahlak felsefesi yaratılarak, yeni bir toplumsal ahlak tanımlaması yapılmıştır.
 
Toplum, bu gibi kısır öğretilere mahkum edilmiş, bütün dinlerin de ortak değeri olan hırsızlık, rüşvet, faiz, vergi kaçırma, kumar ki buna şans oyunları da dahil, yalan, riya, kin, nefret gibi daha bir çok madde sıralayabileceğimiz evrensel nitelik taşıyan etik değerlerden uzaklaştırılmıştır.
 
Oysa ki çok azını saydığımız evrensel bu değerlere sahip olmanın yolu insanın kendini gerçekleştirmesinden geçer.
 
Altını bir kez daha çizmek gerekirse, ahlaklı bir toplum için dindar olmak gerekiyorsa dindar olmayan toplumların da ahlaksız olduğunu iddia etmek gerekir. Oysaki entelektüel anlamda gelişmiş, ateist yada deist olarak kendini tanımlayan insanların toplumun büyük bir bölümünü oluşturduğu ülkelere bakıldığında, toplumdaki suç oranlarının, kendini dindar olarak tanımlayan insanların yaşadığı, Türkiye de dahil Ortadoğu coğrafyasındaki bir çok ülkenin suç oranlarından daha düşük olduğunu görmek mümkün.
 
Dolayısı ile sadece toplumsal cinsiyet kavramını topluma ahlak diye satan bir siyasal iktidarın, dindar nesil yetiştirme düşüncesinin altında yatan gerçeği görmemek mümkün değildir elbette.
 
Din siyasallaştığı gibi ahlak da siyasallaşmıştır…
 
Ahlak bir çırpıda söylenen bir isim olsa da bir çok öğretinin fiile dönüşmüş halidir…
 
Ahlak için erdem gerekir, erdemli olmak içinde dindar değil, bilgi sahibi olmak gerekir.
 
 
Keriman KESER
 
 
 
 
Toplam blog
: 26
: 4022
Kayıt tarihi
: 11.05.13
 
 

Aile Danışmanı- Bireysel Danışman- Çift Terapisti- Cinsel Terapist ..