Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Kasım '20

 
Kategori
Eğitim
 

DİN VE DEVLETE DAİR

Türkiye’de cami ve muhafazakâr sayısı arttıkça, bu artışla ters orantılı olarak suç oranlarının da azalmasını beklemek normaldir. Olması gereken gerçek budur. Yani neticede dinine bağlı insanların sayıları arttıkça olan her neyse; ülkede muhafazakâr, dinine bağlı bireylerin sayısı arttığında azalması gereken şeylerin azalmasını ummak, beklemek abesle iştigal değildir.

 Dinini bilen ve dininin kurallarına uyan insanların günden güne arttığı bir toplumda; suç oranları azalmalı, vergiler tam ve zamanında tahsil edilmeli, torpilin yerini adalet almalı, emanet ehline teslim edilmeli, savurganlık lüks tüketim ve şatafatın yerini dengeli bir tüketim politikası izlemeli, kul hakkı ile ilgili şikâyetler en aza inmeli, çek senet tahsilatlarında en az sorun yaşanmalı, herkes birbirine eskiye nazaran daha fazla saygılı olmalı, kısaca toplumda kargaşanın yerine, huzur ve daha fazla hoşgörü gelmiş olmalıdır ki olması gereken de aslında budur. Aksi durumlar yaşanıyorsa bir problem olduğu ve bu problemin doğru bir şekilde teşhis edilmemesi ve tedavi yoluna gidilmemesi halinde, dindarların, muhafazakârların dine mesafeli yaklaşanların onlardan iyice uzaklaşmasına neden olur. Az inancı olan kötü örneklere bakarak az olan inancından da olabilir. Çünkü örnek olanlar eğer örnek olmalarının gereğini yerine getirmeyip, tam aksi yönde davranışlar sergilerlerse dillerinden dökülen ayet, hadis gibi kutsal emir ve tavsiyeler bir anlam ifade etmemeye başlar. Bu durumda her şart ve durumda geçerli olan kural tekrar gerçekleşir. Bir kurum içeriden yıkılırsa, dışardan desteklemekle bir süre ayakta kalan yapı bir anda çökebilir. Ağaç içinden çürürse o ağacı ayakta tutabilecek hiçbir şey kalmaz. Kurumlar da öyledir. Kurumların saygınlıklarını yok eden en önemli şeyse söz ve eylem birliğinin kopmasıdır. Eylemler sözü yalanlıyorsa; bakan ve gören gözler, dinleyen kulaklardan daha fazla şeyi kaydeder. Çalışan bilinçaltı mantık sahteyi hemen fark eder. Bir bebekte dahi olan önsezinin ki bebekler kendilerini yalandan sevenlerle, gerçekten sevenleri ayırma konusunda yetişkinler kadar mahir oldukları bilinen bir gerçektir. Sözleri anlamasalar da yüzdeki ifadelerde sahte ile gerçek arasındaki fark dünyalar kadardır. Ne diyorlar: “Bal, bal diyerek diller ballanmıyor.” Söz ancak eylemle bir ise anlam ifade eder. Anlamına ters, sözlerle eylemler arasındaki farklılık, kurumun değerini her zaman düşürür.

Din ve din eğitimi toplumu düzenleyen kuralların içinde en önemli kurallardan biridir. Doğru şekilde dinin emir ve yasaklarının öğrenilmesi ve kurallara harfiyen uyulması ile bir bütünlük teşkil ettiğinde daha anlamlı hale gelir. En nihayetinde neredeyse tüm dinler bu dünyada dengeli bir yaşamı öğütlerken, bu dünyada yapılan iyiliklere “karşılık” öbür dünyada, ölünce bu dünyada yapılanlara karşılık olarak adaletli bir ödül veya ceza, cennet ve cehennem vadederler. Yoksa bu dünyada yapılan fedakârlık ve sabır, kurallara uymak ödüllendirilmeyecek, kuralları çiğnemek cezalandırılmayacaksa herkes eşit hale gelir. Tek tanrılı dinlerin en nihayetinde dengeli bir yaşamı tavsiyeden öte emrettiği herkesin malumudur. Bu konu; son derece hassas bir konu olduğundan, fazla bir şey demek, yazmak, riskli olmakla beraber, kurallarına uyulan her din, topluma daha fazla huzur, daha fazla iyilik, daha fazla zenginlik, daha az anarşi, daha fazla adalet… vadeder.

Gelinen nokta; ise hedeflenen huzur noktasından son derece uzaktadır.

Avrupa’nın, Avrupa olmasının kökeninde yatan en önemli şeylerden biri yüzlerce yıl süre ile devam eden din savaşlarının büyük bir rolü olmuştur. Cennete götüreceğini iddia eden inanış yollarının diğerlerini ölüme mahkûm etmesi, onları karşı tarafı diri diri yakması olağan karşılanmıştır. Dünya dönüyor diyenleri ölüme mahkûm eden din şu anda varlığını en fazla üyesi olan din olarak devam ettirmektedir. Öte yandan halen dünya nizamında en önemli figürlerden biri olarak yoluna devam eden dinler en azından toplumu birleştirici, toplumda insanları huzur ve mutluluk içinde yaşamasını sağlayacak bir yapıya nasıl kavuşturulabilir sorusu dahi başlı başına bir sorun, sorunlar yumağı olarak karşımızda durmaktadır.

Taraflar, her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de birbirlerinin karşısındadır. Birbirlerinin camilerine gitmeyi reddeden grupların varlığı herkesin malumudur. Milletin çimentosu olması gereken kurumların ayrışma nedeni olması kabul edilebilir bir şey değildir. Birleştirmesi gereken unsurların, yapıların ayrıştırması düşünülemez.  Her grubun diğerini bölücülükle suçlaması, buna mukabil bazı yapıların bizzat yabancı istihbarat örgütlerinin emir ve komutasında olduklarını kanıtlamaları, sıradan insanı kurumların hepsine karşı şüpheli bir bakışa yöneltirken, karmaşa, kargaşa devam etmekte hatta bazı grupların silahlandığına dair haberler sıradan insanları ürkütmektedir. Devlet erkine egemen grup, zümre birliği inşa etmek zorundadır. Yoksa artan taraftarlarla yaratılan iç kargaşa, silahlı ayaklanmalar ortada yönetilecek devlet namına bir şey bırakmaz. Devletin dine, dini gruplara müdahalesi mi yoksa dinin grupların devleti parçalara bölmesi mi sorusu ortada duran bir sorudur. Olmayan bir devlette neyin din olacağı da apayrı bir sorundur.

Demokrasi ile yönetilen ülkelerde herkesin oyu bir oy eder. Kişinin eğitim seviyesi, hayatı boyunca ne yaptığının ya da yapmadığının bir önemi yoktur. Ortada paylaşılacak bir zenginlik varsa, organize grupların organize olamayanlara göre pastadan daha fazla pay alacağı da kesindir. Taleplerini iletme bakımından kurumsal kimliğe sahip olanlar taleplerini hemen her gün yineleyebilirken sıradan insanın böyle bir şansı yoktur. Herhangi bir suça bulaşmamış ve aralarında çok iyi bir örgütlenme oluşturan gruplar, eğer iyi idare edilirlerse, üyeleri bu birlikteliğin semerelerini almaya başlarsa böylesi gruplara bağlılık artar. Böyle grupların ister dernek, isterse başka adlar altında örgütlenmeleri ve aralarındaki bağlılık emir komuta zinciri ya da basitçe seçimlerde blok halinde oy verme gücü karşısında iktidar iddiası olan hiçbir siyasi parti söz konusu grubu karşısına almak istemez. Bazı durumlarda birkaç oyun bile durumu değiştireceği göz önüne alındığında aralarında çok sıkı bağlar olan grupların ortada bulunan pastadan daha fazla pay almamaları için hiçbir neden yoktur. Bu durumda ortadaki pasta artmaksızın organize grupların payları günden güne artarken sıradan insana düşen pay azalabilir ki temelinde adalet duygusu olmayan insan daha fazla almayı genellikle egosu gereği normal kabul eder. Bunun normal süreçte, orta ve uzun vadede bir krize sebep olacağı aşikârdır.

Yapılanmaların hemen hepsinde normalde üyelerine bir kazanç vaadi vardır. Bu çoğu zaman maddi gelirlerle, makam ve mevkilerle, bir takım avantajlarla desteklenmediği takdirde sürekli üyelerden talep eden bir yapı uzun bir müddet ayakta kalamaz. Yapı, kurumsal olarak kişiye bir şeyler vermek zorundadır. Sürekli bireylerinden talep eden ancak bireylerine hiçbir şey vermeyen hatta ömür boyu alan yapılar da vardır ancak söz konusu grupların ya da yapıların büyüyebilmesi uzun vadede sınırlıdır. Bir zaman sonra ateşli söylevler, grup üyelerinin yaşam mücadelesi içerisinde gruptan kopmalarına neden olur. Nihayetinde kendi varlığını kendi emeğiyle devam ettirmekte zorlanan grup üyelerinin yapıyı taşımaları hem zor, hem de grup üyelerine sürekli yüktür. Bu duruma örnek takım taraftarlığı verilebilir. Bir müddet üyelerinin bağışlarıyla devam edebilen spor kulüpleri iyi yönetilmedikleri takdirde bir süre sonra, şehirdeki insanların elini eteğini çekmesi ile spor kulüpleri ayakta kalmakta zorlanır. Esasında yenmenin ötesinde şehre gelen seyirciler ve bunların harcamaları küçük bir şehir için önemli bir gelir gibi görünürken, iyi yönetilmeyen yapılar uzun süre başarı sağlayamayacağından kalıcı bir başarıdan söz edilemez.

Blok halinde oy kullanan, tek ses çıkaran özünde demokrasinin d’si olmayan yapıların hattı zatında demokrasi gibi bir iddiaları da yoktur, olması da beklenemez. Sözü ırksal ve dini gruplara getirmeden önce yönetimde dengeleri oyları ile değiştirebilen sendika, dernek gibi yapılar da benzer bir güce ulaşabilirler. Meslek örgütü olarak faaliyet gösteren yapılar bile bir güç merkezidir ve üye sayısı arttıkça pasta azaldığından genellikle ikinci, üçüncü, dördüncü alternatif gruplar tarafından yeni yapılarla dengelenen yapılara yasalarla müdahale etmek mümkünken, dini yapılara yapılan yasal müdahaleler toplum nezdinde devletin dine ve dini gruplara baskısı olarak lanse edilebilir. Meslek örgütlerinin ve çalışanların temsilcileri olan yapılar çeşitli konfederasyonlar şeklinde dağılmış olmaları, bazıların yapı olarak bir partinin örgütüne dönüşmeleri tamamının blok halinde hareket edip, ortadaki pastadan daha fazla pay almalarının önüne geçilmiş ve nispeten meslek örgütlerinde oluşan bölünme hatta oluşturulan karşıtlık duygusu üyelerin kafasını karıştırsa da esasında amacına uygun bir hamledir. Bir milyon çalışanı olan bir meslek grubunun blok halinde bir partiyi desteklemeleri sonucunda ortaya çıkan duruma benzer durumlar mesele dini gruplar olunca göz ardı edilmek zorunda kalınır çünkü söz konusu blok halinde hareket eden grupları birbirinden ayırmak sanıldığı kadar kolay olmaz. Esasında hedefi “bütünü daha da büyütmek” olan grupları bölmemek de gerekir. Burada sınır ve hedefi ortadaki “payın çoğuna hükmetmek” ve “bütünü yok etmek” isteyen gruplar meselesidir ki bugün hepimiz böyle grupların var olduğunu biliyoruz. O halde bütünün çoğunu kendisine isteyen diğerlerine yaşam hakkı tanımayan grupların büyümelerinin önüne geçilmesi gerekir. Bu grupların, “bütünü yok etmek” amacında olmasalar da uzun vadede terör ve kargaşaya neden olacakları artan payları ile kesindir. Öte yandan içerideki zenginlikleri dışarıya aktarmak, hedefi bütünü yok etmek olan grupların elindeki din ve mezhepsel araçların elinden alınmaması demek, ciddi toplumsal sorunlara neden olacağı kesinlikle beklenen, beklenmesi gereken bir tehdittir.

Birçok ülkede milli kiliseler ortaya çıkmıştır. Hıristiyanlık Dünyasında devletinden ayrı politika içerisinde olan kilise pek tasavvur edilemez. Yani kilise bir şekilde devletiyle paralel fikirler açıklar. İslam devletlerinde ki çoğunda demokrasi diye bir kavram olmadığından aynı durum geçerlidir. Suudi Devlet görevlilerinin söylediklerinin tersi istikamette dini kararlar açıklayan bir kurum nasıl ki orada varlığını devam ettiremezse, dini bakımdan birden fazla ve birbirinden farklı sesler İslam Dünyasında Irak ve Suriye gibi devletler haricinde hiçbir devlet için geçerli değilken, Türkiye ve Türkiyecilik nedense bir tek demokratik ülke olan bizim ülkemizde alenen eleştirilmektedir. Demokrasi ile yönetilmek, bazı grupların haklarından fazlasını almaları ve diğerlerinin hakkını paylaşma ve hatta bu ülkedeki inanların paylarını başka ülkelere peşkeş çekme aracı olmamalıdır. Uzunca bir süredir denetim dışı bazı kurum ve yapıların da bunu yaptıkları bugün artık sır değildir.

(1)

Din ve dinin emirleri yanlış veya yanlı yorumlanarak, halkın iyi niyetini ve cahilliğini veya bilgisizliğini kullanan ve bunu geçim kapısı yapan yapıların deşifre edilerek, halka gerçek İslam’ın öğretilmesi.

(2)

Dünyadaki kazanç kapılarına İslam’ı merdiven ya da basamak yapan yapıların deşifre edilmesi

(3)

Halkın elindeki zenginliklerin peşinde olan yapıların deşifre edilmesi, halka yine gerçek İslam öğretileri verilerek, halkın yanıltılmasının önlenmesi

(4)

Halkın ve devletin zenginliğini örgütlenerek İslam’ı da kullanmak suretiyle diğer bir takım yapılar gibi dışarı taşımak, en nihayetinde devlet ve milletin zenginliğini ve gücünü İslam’ı kullanarak devleti içten çökertme idealindeki gruplara egemen devletin müdahale etmesi şarttır. Aksi halde devlet diye bir kurum ortada kalmayacak, İslam kullanılarak devlet ve millet yok edilecektir.

(5)

Akıl ve bilimle İslam barışmalı hatta herkesin anlayacağı ve yanılmadan ve tuzağa düşmeden İslam tıpkı yükselme devrinde olduğu gibi bir medeniyetin yükselişine yardımcı olmalıdır. Akılla ve bilimle çatışma halinde olan İslam’ın milleti yerinden bir adım ileriye götüremeyeceği açıktır.

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..