Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '17

 
Kategori
Güncel
 

Din Yorgunu Olmak!

Din Yorgunu Olmak!
 

Din yorgunluğu


 

Ben hep derim muhafazakârların en temel sorunlarından biri, hemen hemen tüm konulara at gözlüğü ile sentez yapmadan ön kabul ile inanarak bakıyor olmaları kendilerinden olanı her ne olursa olsun sürekli yüceltmeleri, kendinden olmayanlara amansız bir şekilde savaşarak yaşam hakkı tanımak istememeleridir. Geçenlerde bir arkadaşım, atmosferdeki havayı kontrol etseler onlar gibi düşünmeyenlere, karşıtlarına vermeyi keserler diyordu. Bu düşünce ve davranışı sosyolojiyi din sosyolojisine indirgemiş bilim alanından tutunda ta devlet yönetimine kadar her alanda deneysel biçimde somut olarak görürsünüz.

Ben DP dönemi dahil, Ülkemizde hiçbir sosyal projenin hayata geçirilmediğini düşünüyor, Bakanlığı olan bir sosyal politikasızlığın içler açısı başarısız halini izliyorum. (Aile içi şiddet, çocuklara cinsel taciz, çocuk gelinlerin fazlalığı..)

Geçenlerde AKP kurucuları arasında yer alan Yeni Şafak yazarı Ayşe Böhürler, Doç. Dr. Ömer Miraç Yaman’ın “Muhafazakâr kesim olarak çocuklarımızı ‘din yorgunu’ yaptık” (gözlem gücü olan sıradan herkesin söyleyebileceği bir söz) sözü üzerine köşesinde “Din yorgunu gençler” başlıklı bir köşe yazısı yazdı. Böhürler bu tanımı genç bir akademisyenden duyduğunu belirterek “Hem de bizim camianın içinde yetişmiş, yaklaşık dokuz yıldır gençlerle özellikle de zor denilen gençlerle çalışan bir araştırmacıdan duydum. ‘Muhafazakâr kesim’ olarak çocuklarımızı ‘din yorgunu’ yaptık derken verdiği örnekleri dinlerken; üst akıl, büyük resim gibi tanımlara takılıp elimizden akıp gidenleri görmemişiz duygusuna kapıldım.” diye yazmış. Böhürler yazısının devamında: “Bu kavramı öyle olaya başka mahalleden bakan, dışarıdan birinden duysam bakışım farklı olurdu elbette. Ama bunları anlatan içimizde yetişmiş, bu mahallenin babalarını da annelerini ve çocuklarını iyi tanıyan bir akademisyendi. Onu dinlerken kendimize odaklanmaktan gençlere ne kadar da gözlerimizi kapattığımızı, bizce olması gerekenlerden ibaret bir kalıba onları oturtmaya çalışarak ne kadar yorulduğumuzu ve de yorduğumuzu fark ettim. Bu yazıya sebep sadece dinlediklerim değil elbette! Dindar kesim olarak bizim çocuklarımızda oluşturduğumuz ruh haline olan tanıklığım da doğrusu bu yargıyı pekiştiriyor. Bir haftadır bu kavram zihnimde dönüp duruyor. Ne yaptık da bunu başardık anlamaya çalışıyorum.”

Vakıf ve derneklerimizin çoğu bunun farkında değil. Hâlâ onlar her şeyi biliyor, hâlâ toplum ateist, günahkâr, sapık, dünyevi…‘Gençler ise onlarla aynı fikirde değil. Kaybediyoruz genç kuşağı. Gönlümüzde kimseye yer yok, çocuklarımıza bile!’ diyor.

Doğrusu her bir cümle tokat gibi geldi. Artan bağımlılık, şiddet ve gençlik sorunları üzerine görüş alırken aynada yansıyan hatalarımızla yüzleşmek zor! Belki de bugün hepimize hâkim olan ‘İslâmî serüven kırılıyor’ duygusunun sebebi de bu! Elbette bu kırılmadan umutsuzluğa düşmemek gerekiyor. Ömer Miraç da bu kanaati taşıyormuş, ‘Yerinize dimağı açık çok güzel gençler geliyor’ diyor…tam bu cümlenin sonunda tüm ümitsizliğimi bir yana bırakarak beni bi amansız gülmek alıyor. Hatta ben, kendi mecrasında entelektüel biri sayılan Ayşe hanımefendinin hayret ettiğine hayret ettim doğrusu. Her gün tramvayla işe gidip gelirken özellikle İmam Hatip öğrenci gençliğinin davranış kalıpları üzerinde yaptığım gözlem bile bana yeterli olumsuz bilgi veriyor.

İnsanların doğaüstü güçlere, kutsal saydıkları türlü varlıklara, tanrılara ya da Tanrı’ya inanma, tapınma biçiminde katıldıkları gizemsel olgu olarak, insanla birlikte var olan dinin de dozu ayarlanmalıdır. Teokratik bir devlet yapısında bile belki de din kavramı bu kadar konuşulmuyor, dayatılmıyor, baskı unsuru olarak kullanılmıyordur. İnsanların ruhsal rahatsızlıklarını din diye dayatmaları da dahil hiçbir rasyonel olmayan dinsel önerme insanı mutluluğa erdirmiyor, rahatlatmıyor. Dinle, kutsalla uyumlu olmayan diyalektik davranışlar da işin cabası. John Stuart Mill’in “Muhafazakârlar aptaldır demiyorum, ama aptalların çoğu muhafazakârdır.” sözü ile 16. yüzyılın önemli bilim insanlarından ve modern tıbbın kurucularından biri, Fa?makolojinin Babası kabul edilen Paracelsus’un “Her şey zehirdir. Önemli olan dozdur.” sözlerini hatırlatmak istiyorum. Hayatın manivelası, balansı, dengesi, rengi, uyumu hatta kendisi bile dozdur. Her şeyin fazlasının insana zarar verdiğini hepimiz biliriz.

Çok sıkı çalışma yüzünden ya da başka nedenlerle, insanın bedensel ve ruhsal etkinlikler yönünden verimlilik düzeyinin düşmesi, iyi bir çalışma yapamayacak duruma gelmesine yorgunluk denmektedir. Laikliğin özgürlük alanını kullanmak bir yana, doğrusunu söylemek gerekirse hayır sadece muhafazakârların kendi çocukları değil tüm toplum olarak din yorgunu olduk.

Nizamettin Biber

 

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..