Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mart '10

 
Kategori
Siyaset
 

Dindarlık ve toplum

Dindarlık ve toplum
 

Sekülerleşen İslam Anlayışı


Türkiye bu günlerde siyaset arenasında çok farklı günler yaşıyor. Büyük bir değişimi ve dengelerin yerinden oynamasını izliyoruz. Peki bu değişim toplumdan bağımsız şekilde siyasilerin ve/veya dış güçlerin kontrolünde ve zorlamasıyla mı gerçekleşiyor? Yoksa toplum bu değişiklikleri mi talep ediyor? Soruların evet ve hayır gibi net bir cevabı yok, ama toplumda bu değişime neden olabilecek bir konuyu paylaşmak isterim.

Dindarlık düşüncesi siyaset alanında ve toplumsal zeminde bir değişim geçiriyor mu? Bu konuda dindar kesimin bir gazetesinin köşe yazısından bölümler paylaşmak isterim:

"Marksizm nasıl bir ideoloji idiyse ve soğuk savaşın bitmesiyle ideolojiler anlamlarını nasıl yitirdiyse, İslam'ı ideolojilere mahsus zihin durumları ve kalıplar esasında algılama yanlışına düşen Müslümanların da aynı akıbete düçar olması kaçınılmazdı. Şimdi "İslamî" çevrelerde sıklıkla tekrarlanan "mücahit-müşahit-müteahhit" tekerlemesi, dünyevileşen Müslümanların hikâyesini hayli çarpıcı biçimde özetliyor.

Herhangi bir ideoloji mensubunun bu çarka kolay biçimde kapılması şaşırtıcı değildir. Çünkü hiçbir ideolojinin "ahiret inancı" yoktur! Dünyanın, dört bir yanınızı kuşatarak bütün cazibesiyle kendisini dayattığı bir süreçte, sizi kıvamda tutacak ahiret inancınız yoksa, ne kadar direnirseniz direnin, bir süre sonra kendinizi akıntıya bırakmanız adeta "kaçınılmaz son"dur.

Müslümanların dünyevileşme denen akıntıya bu kadar kolay kapılması neyin göstergesidir diye soracak olursanız, bana göre bunun tek cevabı var: İslam'ı ideolojileştirmenin sonucu olarak sekülerleşmek. Zira haddini aşan, dozu kaçırılan her şeyin, sonunda zıddına inkılap etmesi (dönüşmesi) kaçınılmazdır.

Burası, "ideoloji" ile "itikad"ın da ayrıştığı noktadır. Şartlar sizi zorluyorsa, ideolojinizi siyah-beyaz gençlik fotoğraflarına terk ediverirsiniz ve bunun kimseye bir zararı olmaz. Başkaları için hayatınızı feda edecek değilsiniz ya!"

Milli Gazete, Ebubekir Sifil. http://www.odatv.com/n.php?n=islamcilik-oldu-2803101200

Bu yazıyı okuyunca şu sözler aklıma geldi: "Eskiden biz de faize karşı çıkardık. Şimdi kandırıldığımızı anladık. Faiz ekonominin gerçeğidir. Faizsiz ekonomi olmaz." Tabii ki bu sözler gayet açık ve anlaşılır, fakat Ebubekir Sifil'in yazısıyla yan yana koyunca daha da belirginleşiyor sanırım anlamı. Faiz, İslam Dini tarafından açıkça yasaklanmış ve büyük bir günah olarak ilan edilmiştir. Fakat söyleyen kişinin ifade ettiği gibi gerçekten de ekonominin olmazsa olmazıdır. Burada yaşanan ikilemin nasıl çözüldüğünü Sifil çok güzel açıklamış, tekrar altını çizelim: "Burası, "ideoloji" ile "itikad"ın da ayrıştığı noktadır. Şartlar sizi zorluyorsa, ideolojinizi siyah-beyaz gençlik fotoğraflarına terk ediverirsiniz ve bunun kimseye bir zararı olmaz. Başkaları için hayatınızı feda edecek değilsiniz ya!"

Gerçekten de bugünkü şartlar yazıda "Burası" diye tabir edilen noktadır. Zorlaşan şartlar ve verilmesi gereken bir karar ortada olduğunda daha önce savulunan inançlar (itikad) terkediliyor ve İslamcılık ideolojiye dönüşüyor. Burada savunduğum nokta sadece siyasilerin değil toplumunda bu dönüşüm/değişim sürecini yaşamasıdır.

Gelin, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfının (TESEV) 21 Kasım 2006da yayınladığı, “Değişen Türkiye’de din, devlet ve toplum ilişkileri” araştırmasının sonuçlarına bir bakalım:

    Ankete katılanların %36sı “dışarı çıkarken başınızı örtüyor musunuz?” sorusuna “hayır” cevabını veriyor. Bu oran 1999da %27 imiş. Başörtüsü takanların %64ü başörtüsü ile eğitimi arsında tercih yapacak olsa eğitimi tercih edeceğini ve başını açacağını söylüyor. Türkiye’nin en önemli sorunu nedir? Sorusunun cevabında, “Başörtüsü sorunu % 3, 7 ile işsizlik, enflasyon, terör ve ekonomik krizden sonra sonuncu sırada yer alıyor… Bunlardan hangisi öncelikle çözülmeli sorusuna; “başörtüsü sorunu” diyenler sonuncu sırada geliyor. Başını geleneksel değil de İslami tesettüre uygun örtenlerin oranı % 18den % 11e gerilemiş durumda. Kendini oldukça dindar olarak konumlandıranların sayısı % 25den % 48e çıkmış. Kendini çok dindar olarak tarif edenler ise % 6dan %12ye yükselmiş. “Dindarlara baskı yapılıyor mu?” sorusuna 1999 da “evet diyenler % 42 iken 2006 da bu oran % 17. “Dine dayalı siyasal partiler olmalı mı?” sorusuna 1999 da % 41, "evet" derken 2006 da % 25 "evet" diyor.

Bu sonuçlara göre Türkiye dindarlaşıyor, fakat dindarlaşmayla aynı oranda savulunan değerlerin öneminin azaldığı görülüyor. Başörtüsü sorununun artık o kadar da önemli olmadığı, tercih yapılmak zorunda olduğunda vazgeçilebileceği görülmektedir. İslamcılık ismi altında savunulan iddialardan ve taleplerden vazgeçmiş, inandığı gibi yaşamak yerine yaşadığı gibi inanmaya başlamış bir topluma dönüşüm olduğu görülüyor. Faiz örneğinde ele aldığımız gibi, yanlış olduğunu bildiği halde şartlara uymak adına inançtan vazgeçilebildiğini göstermektedir.

Yazımızı iki alıntıyla bitirelim:

Batılı bir araştırmacı yazar Jenny White; “Türkiye’de İslamcılık öldü. Bunu genç Müslüman muhafazakârlara bakarak söylüyorum. Mısır çarşısında kot pantolonlu bir kız gördüm. Boynu ve saçlarının bir kısmı açıktı. Ne kapalı diyebiliyorum ne açık. Müslümanlar değişiyor” diyor.

İsmet Özel; “Başörtülü kızın başörtüsünün markasıyla, göbeği açık kızın pantolonunun markası aynı. Aynı yerlere girip çıkıyorlar, aynı filmi izliyorlar, ikisinin de amacı aynı” diyerek gelinen noktayı eleştiriyor.

 
Toplam blog
: 11
: 1417
Kayıt tarihi
: 08.02.10
 
 

1985 yılında Elazığ'da doğdum. İlkokulu Namık Kemal İlköğretim Okulu'nda, ortaokulu Elazığ Anadolu L..