Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '15

 
Kategori
Güncel
 

Dingildemek üstüne…

Dingildemek üstüne…
 

Dingildemek ne demek biliyor musunuz?

Bu sözcük örneğin, “koltuk düşkünü” için söyleniyorsa, pirinç ayıklamak anlamına gelir.

“Ayıkla şimdi pirincin taşını” özdeyişi işte bu ve benzeri “durum vaziyetleri”ni açıklamak için kullanılagelmiştir.

Anlaşılmadı, değil mi?

Ama koltuk düşkünü zevat bu tarifi bilir; adım gibi biliyorum.

Anlarlar ve bizim kelimelerin kalabalığında tökezleyip, herkes tarafından kolayca anlaşılabilecek sözcükleri bulamayışımıza dua ederler.

Çünkü o sözcükleri bulup, ifade edebilirsek, ipliklerin pazara çıkacağı korkusu ile dingilder/ dururlar...

Ama kelimeleri bulacağız… Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Ortak dilimizi yakalayıp, mutabakat köprümüzü kuracağız.

İçimizdeki “yoğun” anlatma hastalığını tedavi ettirip, basitliğin erdemini yakalayacağız.

Daha yoğun anlatma isteğini niçin bir hastalık olarak tanımladık?

- Vicdan azabından…

- Sorumluluk hissi ağır bastığından.

- Daha geniş kitlelere ulaşabilmek uğruna yanıp yanıp, tutuşmaktan.

- Bir şey başarılacaksa bunun ancak, [mutlaka ve kesin olarak,] herkesin birleşmesi ile, ortak paydanın payında toplanmasıyla gerçekleşeceğine olan inancımızdan…

Oysa her şey o kadar basit değildir, biliyoruz.

Bizim ifade etmeye çalıştığımız ölçüde kolay değildir; onu da biliyoruz.

Yaşam da öyledir.

Toplumsal değerlerimizin hayatın pratiğine sızdığında bize yansıttığı pratik de öyle…

Aydın insan yoğun ilişkiler çemberi içinde yüzmesini bilen kişidir.

Çoğu insanın yaşamı, yoğun düşünceler altında ezilmektedir.

Yoğunluk bir yüksekliktir, evet…

Ama o yoğunluğu [gerçekten] paylaşmak istemenin yegâne yolu; dili, yalın ve basit bir içerik içinde yakalayabilmekle mümkündür.

Bu bir yetenek meselesi midir?

Hayır, değildir. Asla!

Çünkü gerçeği, “dingildemeden” ortaya koyma cesareti dildeki yalınlığı beraberinde getirir.

Zor olan basit olmaktır.

Ve gerçek yoğunluk, yalınlığın içeriğinde saklıdır.

Tıpkı matematikteki sadeleştirme yöntemini kullanabilme yeteneği gibi…

Gerçeği sadeleştirebilen bir beyin; onu kavramış, sarmalamış ve ona sahip olmuş demektir.

Ama gerçeğin, [hatta] bir tek zerresine bile sahip olmak [aynı zamanda] büyük bir sorumluluğu üstlenmekle eş anlamlıdır.

Demek ki, “dingildemek” deyimi, koltuk sahibi beyzadeleri betimlemek için kullanılmamışsa, insanın başına türlü çoraplar örebilecek kapasitedeki bir etkinliği ya da bu türden etkinliklere sahip çıkan bir kişinin yapıp/ettiklerini ifade eder…

Yani yetkinliği tanımlar ve ifade eder.

Ortak dilin köprülerini kurup, müşterek paydamızı oluşturduğumuz zaman üzerinde yürüyeceğimiz ip, işte bu yetkinliğin doğrultusundaki yaşam pratiğidir…

Bilmem yeterince dingildeyebildik mi?..

 

@farukhaksal42

www.soruyusormak.com

 

 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..