Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '07

 
Kategori
İnançlar
 

Dini doğru mu anlıyoruz? (2)

Dini doğru mu anlıyoruz? (2)
 

Müslümanlar çoğu yerde, vicdanlarının sesini dinlemek yerine, kapitalin sesini dinlemeyi tercih etmektedirler. Bundan dolayı yaptıkları işin niteliğine değil getirisine bakmaktadırlar. Mesela; dini kitaplar basan bir yayınevi, piyasaya sürdüğü kitabın, toplumun dini hayatına ne kazandıracağına değil, kendisine ne kazandıracağına bakmaktadır.

Bugün, bir çok müslümanın evi, okuyucusuna dünyevi ve uhrevi hiç bir fayda getirmeyen (güllü, 4444 dualı, hakiki) Yasin cüzleriyle doludur. Bu ve benzeri
kitapçıkları alanlar ile satanların niyeti arasında, dağlar kadar fark vardır. Burada, alıcının saf inancı, (sadece satıcıya kazandıracak) bir ticarete konu yapılmaktadır. İnsanlara yararlı olan dini yayınlarla, hadisli/ayetli tabloları, dini figürleri; sözünü ettiklerimden ayırdığım da bilinmelidir. Çünkü kitaplar yararlanmak için, diğerleri ise zaten, tablo ve süs niyetine alınmaktadır. Onların ticaret konusu yapılmasına
karşı olduğum düşünülmemelidir.

Bu işleri yapanlar, her fırsatta; toplumun inanç ve ahlakına zarar verdiğine inandıkları bir çok şeyden şikayet ederlerken, ürettiklerinin ortaya çıkardığı tahribatı hiç hesaba katmamaktadırlar. Kendilerini uyaranlara ise, "bunun ticari bir iş olduğunu" dolayısı ile mubah kategorisine girdiğini söylemektedirler. Halbuki alkollü içki satan bakkalın amacı da " ticaret " tir. Fakat, "içki satıyor diye" ondan alışveriş yapmak caiz görülmemektedir. Acaba, islamda, "sıfır yarar" sağlayan bir şeyin ticaretini yapmak caiz midir? Cevap: a- Bunu yasaklayan bir hüküm bulunmamaktadır! b- Varsa bile, "zorla mı satıyoruz" dur! Dolayısı ile burada, aklı ve vicdanı devreye sokarak sıkıntı yaratmanın alemi yoktur!

Mahallemizin imamı dikatini, her şeyden daha çok çevreden gelecek mevlid ve hatim tekliflerine vermektedir. Gelen talepleri değerlendirerek aile bütçesine katkıda bulunmaktatır. Zira maaşı, rahat geçinmesini sağlayacak miktarın altındadır. Buradaki amacımız, din görevlisini suçlamak veya kınamak değildir. Sünnetçi, doktor, avukat nasıl verdiği hizmetin karşılığını alıyorsa, bakkal nasıl ekmeği bedava dağıtmıyorsa, imam da verdiğinin karşılığını alacaktır. İmamdan hizmet talep edilmektedir, sunulan hizmetin de pratikte bir karşılığı vardır. O da vatandaşa verdiği hizmetin karşılığını almaktadır. Burada din adamını, herhangi bir biçimde suçlamaya hakkımız yoktur.

Üzerinde durmak istediğimiz asıl konu, böyle bir sektörün, islama ve onun peygamberine rağmen nasıl doğmuş olduğudur. Peygamberimiz, kaç cenazenin ardından hatim indirmiş veya indirtmiştir? Kaç kabrin başında yasin okumuş, kaç sahabenin devirini, yedi veya elliiki dualarını yapmıştır? Bu yolla kaç kişinin parasını almış ve bununla kendine geçim desteği sağlamıştır? Cevap sıfırsa, ki öyledir; bunlar nereden çıkmıştır? Görüldüğü gibi dinin gerçekleriyle, bizim uygulamaya koyduğumuz hayat biçimi arasında bir benzerlik bulunmamaktadır. Bahis konusu mevzular, oldukça eskilere dayandığından artık şu sözü rahatlıkla söyleyebiliriz. Biz zaten, laiklik hükmü anayasaya girmeden yıllar önce özel hayatımızı laikleştirmişiz.

Emekli imam kardeşimiz, harıl harıl umre seyahati için müşteri toplamaktadır. İnsanları ikna edebilmek için ziyaretin öneminden, sevabından, coşkusundan, ulviyetinden bahsetmektedir. Kabede yapılan ibadetin ecrini, Ravzai Mutahhara'yı ziyaretin şevkini anlatmaktadır. Acaba gerçekten söylediklerinde samimi midir? Ağzından çıkanlara kalben inanmakta mıdır? Yoksa bunları, adam başına kazanacağı euro'nun hatırına mı yapmaktadır? Din, bu simsarlığı, bu gizli niyeti onaylamakta mıdır?

Kimsenin kalbinde nelerin yattığını, kişinin esas niyetinin ne olduğunu bilemeyiz. Ama umreye müşteri bulmanın bir iş olduğu, bunun da bedel karşılığında yapıldığı bir vakıadır. İfade edilenle, esas amacın farklılaştığı durumlarda, dinden onay beklenmemelidir. Burada dini zaaflar kullanılarak dünya nimetlerinin hedeflendiği açıktır. Daha doğrusu, din dünyeviliğe alet edilmiştir ve "günah" sayılması gereken bir eylem yapılmıştır. Yani dünya ve ahiret işleri, hem birbirinin içine sokularak, hem de birbirinden ayrılarak seküler bir tutum sergilenmiştir. Din üzerinden, onun hükümleri hiç hesaba katılmadan kazanç sağlanmıştır.

Halbuki müslümanın ahiretini kazanabilmesi için, ilk önce dünyasını yani özel hayatını düzene koyması lazımdır. En başta kalbinden geçenle, ağzından çıkan arasında müştereklik olmalıdır. Çünkü niyeti başka, sözü daha başka olanlara "münafık" denilmektedir. Ahiret; doğruluğu, dürüstlüğü, yalınlığı, açık sözlülüğü öne çıkararak; yanlış ve yalanlardan ötürü Allah'a hesap vereceğine inanarak kazanılır. Mesleğini ve mesleğinin insanlar üzerindeki tesirini paraya tahvil ederek değil.

Devamı var...

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..