Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Aralık '13

 
Kategori
Deneme
 

Dinler Hakkındaki Gerçekler

Dinler Hakkındaki Gerçekler
 

Görsel: Alıntıdır


Bir önceki yazımızda “La ilahe illallah” kavramının açıklamasını yaparken “semavi dinler” olmaz demiştik. Bunun da iki yönden yanlış bir düşünce/sanı olduğunu ifade etmiştik.

Birincisi semavi dendiği zaman dinlerin kaynağının gökler olduğu izlenimi oluşur ki bu ifade doğru değildir. Zira gök kelimesiyle bugün anlaşılan şey atmosfer tabakaları ya da uzaydır. Dolayısıyla semavi/göksel dinler dediğimizde dinlerin menşeinin gökler/uzay olduğu kanaati oluşur ki tamamen yanlıştır.

Zamandan ve mekândan münezzeh olan Allah’ı uzayda bir yere konumlandırmak, diğer bir deyişle eskiden beri süregelen yanlış bir algılama neticesinde tanrı olarak adlandırılan yaratıcı gücün kısıtlı bir mekânda olduğu zannına varmak bizi doğruya eriştirmez.

İslâm dışı inanışlarda ne yazık ki bu algı yaygındır. Ve yine ne yazık ki bu algı tevhid inancına göre yaşadığını zanneden Müslümanlarda da yaygındır. Yani tanrı düşüncesi gerek yozlaştırma maksadıyla gerek cahillik nedeniyle İslâm’a da sokulmuştur.

Buna göre gökte/uzayda yani ötede/ötelerde bir tanrı düşüncesi ile tevhide zıt bir inanış meydana gelmiştir. Oysaki Kaf Suresi’nin 16. ayetinde Allah bunu reddeder. “Biz insana şah damarından daha yakınız” diyerek tanrı algısının yanlış olduğunu, ötede bir Allah olmadığını, O’nun sana senden yakın olduğunu ifade ederek bizlerin düşünmesini ister.

Maalesef Müslüman dünyasında taklit iman dediğimiz; okumadan, araştırmadan, tetkik etmeden, derin derin ince ince düşünmeden meydana gelen bir iman söz konusudur. Yani çokları mensubu olduğu dinin gereklerinden ve direktiflerinden habersiz iman ettiğini zanneder.

Taklit iman zan üzere bir imandır. Adı üstünde takliden iman etmektir. Yani Müslüman bir çevrede, Müslüman bir anne-babadan dünyaya gelmek neticesinde, okulda/mahallede öğrendikleriyle/duyduklarıyla Allah’a ve peygamberine inandığını zannederler.

Neden iman ettiklerinden habersizdirler. Neye iman ettiklerinden de. Zira dinin esası olan Kur’an’ı Kerim’i doğru dürüst okumamışlardır. Belki sevap kazanmak maksadıyla Arapçadan okumuş ya da dinlemiş olabilirler ama ne okuduklarından/dinlediklerinden habersizdirler.

Falanca âlimin, filanca imamın, falan profesörün dediğine göre amel ederler. Onların doğru söyleyip söylemediğini bilmeden.. Bilecek donanıma sahip olmadıklarından. Dinin kaynağından uzaklaştıkları için.

Konuyu fazla dağıtmadan özetleyelim. Hülasa taklit iman yani zan üzere iman yani Kur’an’ı okumadan, anlamadan, tetkik etmeden, tefekkür etmeden iman neticesinde çokları ötede bir Allah inancı yanılgısıyla yaşarlar.

Onlara göre Allah haşa bir çoban, ötede bir yıldızda ikamet ediyor, elçileri vasıtasıyla haber gönderiyor, dürbünüyle bizi gözetliyor..

İkinci husus da “dinler” yanılgısıdır. Bu da yanlış bir algıdır. Allah tek ise onun istediği düzen de tektir. Yani din de tektir. Başlangıçtan bu yana aynı din gelmiştir, çünkü sahibi aynıdır.

Adem’e gelen de, Musa’ya gelen de aynıdır. İbrahim’in dini de Muhammed’in dini de aynıdır. Zaten Kur’an’da da bu Bakara 2/125’de “İbrahim’in makamından namazgâh edinin” emriyle belirtilmiştir. Yine İbrahim peygamber tevhid’in babası olarak bilinir (Ve hanif olarak Hz. İbrahim’in dinine tabi olmuş ve veçhini Allah'a teslim ederek muhsin olan kimseden, dinen daha ahsen kim vardır. Ve Allah, Hz. İbrahim’i dost edindi. Nisa 4/125).

Peki neden farklı dinler vardır? Bununda iki sebebi var. Birinci sebep dinlerin insanlar elinde tahrif edilmesidir. Yani Yahudilik diye bildiğimiz din de İslâm’dır, Hıristiyanlık diye bildiğimiz din de. (Muhakkak ki Allah'ın indinde dîn, İslâm'dır. Ali İmran 3/19). Zamanla insanların gerek cahilliğinden, gerek dünyevi çıkarlarından kaynaklanan tahrif söz konusu olmuştur. Din tahrif edile edile “dinler” haline gelmiştir.

İkinci sebep de İslâm’ın da tıpkı insanlar gibi tekâmülüdür. Yani insanlığın tekâmülüne göre din de tekâmül ettirilmiştir. Zira Allah her anda bir şandadır. Yani her zaman bir öncekinden daha mükemmele tecelli eder. Gelişme hep iyiye/güzele/mükemmele doğrudur.

Hz.Musa’ya gelen şeriat Hz.İsa’ya da gelmiştir ama daha kapsamlı halde gelmiştir. Zira insanlık gelişmiştir. İslâm Hz.Muhammed’le mükemmel/son halini almıştır. Söylediğimiz gibi insanın tekamülüyle birlikte din de kemale ermiştir ( Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim. Ve üzerinizdeki ni'metimi tamamladım. Sizin için dîn olarak İslâm'dan razı oldum. Maide 5/3)

Özetle semavi din tabiri yanlıştır. Din zaten bir Allah’ın dünya yaşamı için bizden istediği kural ve kaideler bütünüdür. Dolayısıyla din Allah’tandır. Allah tek olduğuna göre din de tektir.

Selam ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

05.12.2013

www.murathacioglu.com

https://twitter.com/murathacioglu

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..