Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '10

 
Kategori
Deneme
 

Dionysos ve Şaraba Dair

Dionysos ve Şaraba Dair
 

"Tanrı sadece suyu yapmıştı, insan ise şarabı." V. Hügo

Bilindiği gibi, binlerce yıllık geçmişi ve mitolojide tanrısı olan tek içkidir şarap. Şarapseverlerce o sadece bir içki değil, aynı zamanda bir yaşam tarzıdır. Derler ki, şarap alçak gönüllüyü gururlu, yoksulu zengin, korkağı cesur, zayıfı güçlü kılar. Her şişesinin içinde Dionysos'un ruhu olduğundan mıdır bilinmez, nefes alan -canlı- bir içkidir şarap. Açtıktan sonra tüketmek gerekir. Oksidasyona uğradığından lezzetini yitirir, bir anlamda ölür, gider...

Şaraplar renklerine göre kırmızı, beyaz,rose (pembe) olmak üzere üç ana sınıfa ayrılsa da sofra şarabı, köpüklü şarap ve sert şarap olarak da sınıflandırılabilir. Alkol oranı %7-15 arasında değişen sofra şarapları kırmızı,beyaz ve roseden oluşur. Köpüklü şaraplar ise genel olarak beyazdır. Brandy katılarak alkol seviyesi yükseltilen sert şaraplar kırmızı ve beyaz renklidirler. Burada belirtmek isterim ki en iyi şarap sizin beğendiğiniz şaraptır. Herkesin damak tadı farklı olduğundan belirli bir markanın belirli bir yıla ait şarabının en iyi olduğunu söylemek genelde yanlıştır.

Şarabın tipine bağlı olarak değişik uygulamalar varsa da üretimde genel olarak ortak bir yol izlenir. Bunun için önce üzümler ezilerek suyu çıkarılır ve içine kükürt dioksit katılan büyük fıçılarda mayalanmaya bırakılır. (Kırmızı şarapta farklı olarak üzümün kabuğu ve çekirdeğiyle mayalandırılır.) Mayalanma tamamlandıktan sonra şarap maya, tortu ve diğer atıklardan ayrılır. Nitelikli şarapların üretiminde bu işlem aralıklarla birkaç yıl boyunca tekrarlanır.

Fıçılarda ve şişelerde bekleme süresinde şarabın özgün tat ve kokusunun belirginleşmesini sağlayan tepkimeler devam eder. Şişelenmiş şarapların aşırı sıcak, soğuk ve ışıktan korunması, mantar tıpanın ıslak kalacağı biçimde yatık olarak muhafaza edilmesi gerekir. Şarap şişelerinin ve mantarlarının bugün kullanılan biçimi almasının, 17. yy sonlarına doğru şampanya üretiminin babası sayılan Dom Pierre Perignon'un eliyle gerçekleştiği ve böylece şarapçılıkta yeni bir dönemin başladığı kabul edilir.

Madem şaraptan söz ediyoruz, Dionysos'dan söz etmemek olmaz elbet! Söylenceye göre Dionysos, Zeus'la Thebai Prensesi Semele'nin oğludur. Ölümlü, ölümsüz hoşuna giden her kadınla birlikte olan Zeus, Semele'ye deli gibi tutkundur. Bir dediğini iki etmez. Ona tüm dileklerini yerine getireceğine dair yeminler eder. Semele ise sadece Zeus'u bir tanrı olarak görmek ister. Oysa göklerin, yıldırım ve şimşeğin efendisi olan Zeus'un ölümlülere tanrı olarak görünmesi çok tehlikelidir. Ama vermiş olduğu yeminden dönmesi söz konusu olmadığından sevdiği kadının karşısına Tanrı Zeus olarak çıkar. Zavallı Semele, Gök Tanrı'nın saçtığı parlak ve yakıcı ışıkla yanar, kavruluverir...

Zeus, hamile olan Semele'nin karnından bebeğini alarak kendi baldırına yerleştirir. Zamanı gelip onu dünyaya getirdiğinde Hermes'e vererek yer yüzüne gönderir. Dionysos doğa perileri tarafından büyütülür. Sembolü "asma"dır ve asma gibi her yıl bağ bozumunda ölüp ilkbaharda yeniden dirilir. Dionysos'un ölümü ve dirilişi kutsanarak adına oyunlar şenlikler tertip edilir. Bu törenler tiyatro tarihi bakımından olduğu kadar edebiyat açısından da önem taşır. Şenliklerde oynanan tragedyalarla Shakespeare'in dışında hiçbir yazarın boy ölçüşemediğini görürüz.

Zeus tarafından "Tanrıların içeceği" olarak kutsanan şarabı, Dionysos da şarap tanrısı olarak onu yer yüzünde her yerde insanlara tanıtmış, şarap yapmasını öğretmiş ve onu nasıl içmeleri gerektiğini anlatmıştır. Ona göre şarap üç kadeh içilmelidir. Birncisi sağlık, ikincisi aşk, üçüncüsü uyku içindir. Sonraki kadehler şiddet ve çılgınlığa sebep olduğundan asla tavsiye edilmez.

Antik çağda içindeki alkol ve antibakteriyel özelliği nedeniyle suya göre daha güvenilir bir içecek olarak görülen şarap, hekimler tarafından da ilaç olarak kullanılmıştır.

Günümüzde, düzenli olarak içilen şarabın -günde 1 kadeh- kanser türlerine ve kalp krizine karşı koruma sağladığı, bağışıklık sistemini harekete geçirdiği kanıtlanmıştır. Ayrıca, beyin kanamalarını önlediği,hücre yenilenmesini sağladığı, yaşlılık nedeniyle beyin fonksiyonlarının azalmasının önüne geçtiği, kandaki bakteri ve virüsleri yok ettiği bilimsel olarak kabul edilmiştir.

Platon'a göre, "Dionysos, insanlığa yaşlılığın huysuzluğuna karşı bir ilaç bahşetmiştir ki, onunla ruhumuzdaki öfke sertliğini kaybedip yumuşar,eğilir, bükülür ve gençliğimiz geri gelir."

Dionysos'un ateşten dünyaya gelmesinden olacak şarap ve aşk hep birlikte anılır. Yeryüzünün en uzun ve en güzel birlikteliğidir bu. "Şarabın eşlik etmediği bir aşk hikayesi ya da bir kadınla sevişme" hayal edemeyen İran'lı şair Ebu Nüvas'ın eserlerinin tüm Arap ülkelerinde yasak olması hiç şaşırtıcı olmasa gerek. Şaşırtıcı olan Ebu Nüvas'ın son derece dindar oluşu! Ama Hacca gitmek yerine meyhaneye giden şairimiz öteki dünyanın nimetleri yerine yaşadığı dünyanın zevklerini tercih eder. : "Kim bana Mekke'ye git dese / "Hele Bağdat'ın zevkleri tükensin de" / diyorum. / Nasıl gideyim hacca? / Saplanıp kalmışım / Muhabbet tellallarının ya da meyhanecinin yanında."

Ebu Nüvas' dan yaklaşık 200 yıl sonra dünyaya gelen Ömer Hayyam'ın şarapla ilişkisinden söz etmeye gerek yok zaten. Onun güzelim rubailerinden birkaçı hepimizin ezberindedir. Ama İslam aleminde şarabın itibarını (!) geri getiren, şarabı aklayan bir şair olduğunu da bilmem bilir misiniz? " Benden Muhammed Mustafa'ya saygı ve selam./ Deyin ki, hoş görünürse bir şey soracak Hayyam / Neden yüce efendimizin buyruklarında / Ekşi ayran helal de güzelim şarap haram? " "Benden Hayyam'a selam söyleyin demiş peygamber, / Sözlerimi yanlış anlamışsa çiğlik eder / Ben şarabı herkese haram etmiş değilim ki / Hamlara haramdır, doğru, ama olgunlar içer!"

Ben, Hayyam'ın yalancısıyım. Olgunlara helalmiş madem afiyet olsun! Ama bu arada küçük bir nasihat: "İçerken ölçülü ol. Şarabın fazlası sır tutmaz, vaat de!" diyor Cervantes.

Şaraba, "Bu benim kanımdır!" diyen İsa Peygamber, yazmak için şarabı yakıt olarak kullanan Bukowski, şaraba çalacak kadar tutkun olan Rousseau, bağları yüzünden borç batağına düşen Lamartine, üzüm asmalarının sonsuzluğunda boğulup kalmak isteyen Claude Bernard elbette haksız sayılmazdı bu tutkularında.

Ve elbette şarap hakkında daha söylenecek çok şey var ama ben çok uzun yazıları sevmediğim gibi yazmasını da sevmiyorum. Galiba bu en uzun yazım oldu. Çiçero'nun sevdiğim bir sözüyle bitireyim: "Şarap yüzyıllar boyunca insanlara sadece mutluluk vaat etmemiş, onlara umutla ölmeyi de öğretmiştir."

Umutla ölmenin nasıl bir şey olduğunu bir kadeh şarap eşliğinde oturup düşünelim mi?

Kaynak: Edith Hamilton / Mitologya Varlık yay. 1992 Rozerin Doğan / Kadehimi Şaraba Kaldırıyorum Radikal Kitap s.422

PS: Kısa bir tatil arası...dönüşte görüşmek üzere.

 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..