Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '13

 
Kategori
Sosyoloji
 

Direnişten önce son bekleyiş

Direnişten önce son bekleyiş
 

Annesi öpücüklerle uyandırırdı onu altın uykusundan...Okula gidecek, okuyup, adam olacaktı. Sabahın köründe istemeyerek yapardı kahvaltısını. Öpülerek, sevilerek bindirilirdi bir okul servisine. Çoğu kez uyuklardı yolda. Dakikası bile geçmek bilmeyen dersleri dikkatle izler, başarılı olmaya çalışırdı. Okul yetmiyormuş gibi bir de dershane ağrısı yüklenmişti küçücük omuzlarına. Beklentiler büyüktü çünkü: Mutlaka iyi bir üniversite bitirip, iyi bir meslek sahibi olmalıydı.

Yıllarca uğraşıp, didindi. İsyanlarını bastırıp kendinden beklenen başarıyı gerçekleştirdi. Sonunda mühendis olmuştu işte. Şimdi yeni bir süreç başlayacaktı. iş...

İş aslanın ağzındaydı. Bir çok yere istenen özgeçmişini gönderdi. Çok az parayla çalıştırılmak isteniyordu. İki dil bilmesi, başarıyla okulunu bitirmesi bir işe yaramıyordu. Ailesi de bir an önce bir işe atılmasını istiyordu. Bir yerden başlaması gerekiyordu işte. Sunulan az sayıdaki seçenekten birini değerlendirip bir şirkette bir işe başladı...

Yine erkenden kalkıyordu sabahları. Yaşadığı yer ile evi oldukça uzaktı. En az üç saati yolda geçiyordu. İş yerinde sıkı çalışma koşulları vardı. Ayrıca iş saatleri çok uzundu. En az 10 saat çalıştırılıyordu. Eve döndüğünde bir tükenmişlik duygusu kaplıyordu bedenini. En çok sevdikleri ile bile görüşecek zamanı yoktu.

Ne spor yapabiliyordu, ne de doğaya çıkabiliyordu. Kıstırılmış bir av hayvanı gibi iş ile ev arasında gidip geliyordu. Katlanıyordu: Bir gün daha iyi çalışma ve yaşama koşullarına ulaşabileceğini kurgulayarak. Günler ölüm gibi tüketerek gelip geçiyordu.

Bir boş zamanında bir arkadaşıyla buluşmaya gitse, bir yerlerde biraz takılsa en yasaklayıcı ve buyurgan diliyle ülkenin başbakanı çıkıyordu karşısına. Ne yiyeceğine ne içeceğine, kiminle ne kadar , nasıl görüşeceğine karar veriyordu bu adam. Siyasetle hiç ilgilenmemeye karar vermesine karşın bu adamın sözleri ve tavrı kanına dokunuyordu. Bildiği ve tanıdığı şeyler adına bir isyan gelişiyordu gencecik bağrında. Aslında ülkede olup biten her şeyi görüp de sesini çıkaramadığına kızıyordu kendi gönlünce... Biliyordu ve susuyordu. Görüyordu ve susuyordu. Duyuyordu ve sesini çıkartmıyordu. Siyaseti siyasetçilere bırakmaktan pişmanlık duyuyordu geceler boyu... Genç olmanın , delikanlı olanın duruşunda değildi. Apolitik sanıyordu onu herkes.. olayların akışına duyarsız bir boşist...

Son bir damlaydı gezi parkında birkaç ağacın kesilmesi: o yaşayamadığı çocukluğunu, gençlini savurdu sokaklara. Vurulmanın ,yaralanmanın, gözünü yitirmenin, ölmenin pahasına...Varlığını ortaya savurdu. Özgürlük ve insanlık onuruydu tek istediği... kendi ülkesinde insanca yaşayabilmek. Ne yaftalar yakıştırıldı ona o yalnızca varlığı için direnirken. Saydığı, değer verdiği tüm kurumlar ve kişiler karşısına çıktı. Direndi ve geri çekildi...

Artık hüzünle karışık bir umut var içinde. Kör olası otorite tuzla buz olabiliyor karşısında. Direnirse değişebiliyor dünya. Bunu anladı. Yaşama istencinin karşısında duramıyor diktatör.


 

 
Toplam blog
: 40
: 661
Kayıt tarihi
: 11.01.12
 
 

Anadolu'da yoksul bir bozkır kasabasında doğdum. Yoksul, acı, zor bir çocukluk ve gençlik yaşadım..