Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '16

 
Kategori
Güncel
 

Direnme ve toplum

Direnme ve toplum
 

Cerattepe direnmesi


İnsanlık tarihi boyunca toplumlar, siyasal gücü ellerinde tutanlara karşı direndiler ve halen direniyorlar. Günümüze kadar sayısız devrimler yapıldı; bunların kimi başarıya ulaştı kimi de başarısızlığa. Başarılı olan direnişler topluma yeni düzenler getirdi. Francis Fukuyama’nın köleler ile efendiler anlaşmış, tarihin sonu gelmiş, çatışmalar sona ermiştir kuramının aksine gerçek şu ki insana ait insana yakışır bir düzen kurulacağı güne kadar da direnişler ve devrimler devam edecektir. Siyasal gücün ortaya çıkışı ile birlikte bir direnme düşüncesi, bir devrim felsefesi de gelişmeye başlamıştır. Özellikle devrim bildirileri ile bazı anayasalar belirli koşullar altında toplumun siyasal gücü ellerinde tutanlara karşı direnebileceğini ve devrim yapabileceğini, devrim kuramlarını izleyerek, belirtmiş ve öngörmüşlerdir.

Ülkemizin en özgür anayasası sayılan 61 anayasası bu gerçeği açıkça yansıtmıştır. Direnme ve devrim hakkının anayasada belirtilmesi bir gerçeğin onaylanması demektir. Ama bir gerçek, onaylanıp onaylanmamakla gerçeklik olmaktan çıkmaz, değerini yitirmez. Örneğin Ülkemizde anayasanın direnme hakkını öngören sözcük dizileri yasama kurullarının üçte iki çoğunluğunun kararı ile kaldırılmış olsa dahi, Ulus gene gerekirse, “Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak” bir devrim daha yapamayacak mıdır? Direnme gerçeği, insanlığın, ilkçağlardan beri toplumsal yaşamını, tarihsel çizgisi boyunca yerine göre zorbalığa, ekonomik ve onu tamamlayan düşünsel sömürüye; kölelik, serflik kurumlarına, yoksulluğa ve bunların yaptırımını sağlayan devlete karşı direnişlerinde görülmektedir.

Direnme, devlet gücüne, siyasal iktidara karşı koymadır. Devlete karşı direnmeyi, soygunculuk, yağmacılık amacını güden ve bu amaçlarla yasalara karşı yapılan başkaldırıyı (isyanı) birbirinden kesin olarak ayırmak gerekir. Direnme hakkı küçük bir çap içinde kullanıldığında bazen devlet gücünü elinde bulundurulanların ya da bunların görevlendirildiği kişilerin o anda yürürlükte olan anayasa ve yasalara aykırı davranışlarına karşı da söz konusu olabilir. İsyan, baş kaldırma, dürtü, konu ve amaç bakımından kişiseldir, hem yasaya uygunluktan, hem de meşruluktan yoksundur. Oysa, direnme; yasalara uygunluktan yoksun olduğu durumlarda bile, konu ve amaç bakımından meşrudur. Ancak; “meşruluk”, “ahlaki yasaya uygunluk” ve “amacın iyiliği” gibi ölçüler değişken kavramlardır. Meşruluk ile amacın iyiliği ölçülerini bir kenara bıraksak bile, ahlaka uygunluk ölçüsü doğru bir ölçü olmaktan çok uzaktır. Çünkü, ahlak, ana çizgileriyle, toplumda egemen sınıfça geçerliliği sağlanan ekonomik ilişkileri yansıtır. Bu ilişkilerin bir çeşit yaptırımıdır. Bu nedenle, kurulu düzenin ekonomik ilişkilerini değiştirmeyi amaçlayan bir direnme ahlakı, haklı görülemez.

Tüm bunlara karşılık gelişigüzel başkaldırma ile direnme arasında “siyasal” olma öğesi bakımından yapılacak bir ayrım çok doğru olacaktır. Herhangi bir direnme veya ayaklanma eyleminde amaç devleti ele geçirmek ilişkin ise, ya da direnme devlete karşı siyasal bir dürtü ile kullanılıyorsa, devletin bunlar karşısında yapabileceği tek şey kendi yasalarını uygulamaktır.

Direnme hakkının kullanılması özellikle ceza hukukuna giren alanlarda olabilir. Direnme hakkı pozitif hukuk düzenini değiştirmeyi değil, pozitif hukuk düzenini doğru olarak uygulatmak amacına yönelmektedir. Pozitif hukukun yanlış uygulanması ise, her şeyden önce yasa dışı işlemlerle olacaktır.

Siyasal direnmeye karşı direnmenin biçimi önceden belli olmaz, tarihin içinde bulunulan kesimi, teknik olanaklar, Ülkenin koşulları, direnenlerin toplumsal yapısı…. gibi değişken öğeler, birbirinden değişik yöntemleri gerektirecektir. Bakarsınız günün birinde tek başına biri başkaldırıverir, devlet gücünü ellerinde tutanlara karşı boyun eğmez. Bakarsınız bir kişi kendisini yakar, ama bir yandan sayıları binleri, milyonları bulan yığınlar da silaha sarılıp insanlık için yeni bir düzen getirmek uğrunda dövüşürler. Direnmelerin tasnifi konusunda bugünde halen geçerli olan 16. Yüz yıldaki Katolik düşünürlerin üçlü ayırımıdır; “edilgen (pasif) direnme”, “savunucu direnme” ve “saldırgan direnme”dir.

Edilgen direnme; Devletin ya da egemen sınıfın, buyruklarına, koyduğu yasalara, kişilerin toplumun zora başvurmaksızın uymaması, bu buyruk ve yasaların gereklerini yerine getirmemesidir. Devlet gücüne karşı doğrudan doğruya bir eyleme geçilmemektedir. Aksine, devletin eylemlerine sessizce karşı konulur. Bu çeşit direnmenin uygulama alanında başarılım olabilmesi için kitlelerin dayanışma içerisinde olması gerekmektedir. Bu zora başvurmayan direnmenin en iyi örneği Gandhi’dir.

Savunucu direnme; siyasal gücü ele geçirmek ve kurulu düzeni değiştirmek amacında olmaksızın kamu görevlilerinin davranışlarına karşı zor kullanarak karşı koymadır. Burada hem kamu görevlilerinin ve hem de direnin bir eylemi, başka bir ifade ile “karşılıklı” bir eylem söz konusudur.

Saldırgan direnme=devrim; doğrudan doğruya siyasal gücü ele geçirmek, yeni bir kamu düzeni kurmak olduğunda bir devrim karşısındayız demektir. Gerçekte, toplumsal sınıflar arasında bir güç çatışmasıdır. O güne değin gelen sınıflar arası dengenin değiştirilmesi, devrimcilerden yana bozulmasıdır.

Siyasal gücün ordusu, polisi ve bürokrasisi bu dövüşü somutlaştıracaktır. Saldırgan direnme=devrim için her devlet ağır ceza yasaları koymuştur. Bu da doğal bir tutumdur. Çünkü her devlet, savunuculuğunu yaptığı kamu düzenini canı kanı pahasına korumak durumundadır. Bu devletin görevidir.  Zira, devletler bu nedenle ortaya çıkmışlardır.

Niçin direnilir? Sorusunun yanıtı ise çok uzun olmakla birlikte, kısaca; adaletin tesisi, özgürlüğün elde edilmesi ve ekonomik adaletsizliklerin giderilmesi nedenleri ile direnilir.

Artvin, Cerattepe’deki maden projesine karşı verilen edilgen (pasif) direnişe destek veren Ülkenin tüm doğaseverlerini, Artvin halkını, direnişin önderi olan Yeşil Artvin Derneğinin Başkanı Nur Neşe Karahan’ı tebrik ediyorum.

Ve Mahatma Gandhi’nin “Tüm bir Ulusu tutuklayacak bir hükümetin varlığı düşünülemez.” sözü ile bitiriyorum.

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..