- Kategori
- Tarih
Diri diri mezara girmek...
Çanakkale' ye henüz gitmedim ama kaç yıldır hayalimde vardır siperlere, pardon mezarlara girmek, ölmeden...
İki sene önce bu günlerde Mersin Tarsus'ta bir parkın içinde geziyordum öğrencilerimle beraber. Parkta ne mi var? Nusret Mayın Gemisi. Çanakkale'deki destanın mimarlarından. Döşediği mayınlarla yenilmez armadanın karizmasını da kendisini de boğazın soğuk sularına batıran gemimiz. Adı sanı niye bu kadar az anıldığını bilmediğim gemimiz. Ve başından geçenleri öğrenince utandığım gemimiz. Kuru yük gemisi olarak hayata devam eden ancak batan -yaşlılığından yahut sıkıntısından- gemimiz. Sonra bir sürü zahmetle çıkarılan Tarsus'a getirilip etrafı parkla çevrilen gemimiz. Her tarafı çiçekle dolu şimdi. Ve ihtişamı ile Mersin-Adana karayolunu selamlıyor. Tabi görenlerde selamlarını esirgemiyorlar gazimize. İki kere gazimize. İki kere nasr (zafer) kazanmış Nusret' imize. Biri düşmana karşı kazandığı, diğeri de -utanarak söylüyorum-vefasızlığımıza karşı kazandığı...
Kimbilir Çanakkale'deki şehitliklerimizi nasıl kullanıyoruz? Eğer önceleri Nusret'e yapmış olduklarımızı orda da yapmışsak şehitlerimizden özür dilemek için gideceğim Çanakkale'ye. Ama biliyorum ki şehitlerimizin, kendilerinden sonra gelecek kuşaklar için hayatlarını feda etmelerinde, torunlarından herhangi bir minnet beklentileri yoktur. Vefa borcunu bizim kendi içimizde hissetmemiz lazım.
O borç ta sırf göstermelik olmamalı. Anıtlarla, kutlamalarla yetinilmemeli... Asıl önemli olan, elbette ki Tarihe not düştüğümüz 'Çanakkale Geçılmez ' sloganını, ulusal kültürümüzü korurken, savunurken hayata geçirebilmemiz. Ve bu ruhu yaşatabilmemiz.
Aziz şehitlerimizin ruhu şad olsun. Çanakkale ruhunun dayanağı onlardır...