Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '08

 
Kategori
Güncel
 

Diş kirası

Diş kirası
 

Eski bir gelenek:Diş Kirası


Biz bir milletiz.. toplum, ahali ya da halkız.

Kimimiz yaşıyor, kimimiz sürünüyoruz.

Kimimiz alıyor, kimimiz satıyoruz.

Kimimiz pazarlıyoruz, kimimiz takip yapıyoruz:

İlaç, tıbbi malzeme, hayat sigortası, kredi kartı, bina, daire, dükkan, arsa, tarla ve her çeşit ürünü pazarlıyor; gümrük, imar, ruhsat, ihale vs. işlerinin de takibini yapıyoruz.

Ne zaman doktora çıksak polikliniklerin önünde, çantalı ve gravatlı ilaç mümessilllerini görürüz. Bizimle beraber, bizden önce veya sonra huzura çıkarlar ve Doktor Bey'lere, "lütfen ilaçlarımızı yazmayı unutmayınız" diye hatırlatmada bulunurlar. Bu tanıtımcılar, vatandaşın sağlığına çok önem verirler!

Onlar için uzun ve dinç yaşamanın sırrı, temsilcisi oldukları firmaların ilaçlarının bol miktarda tüketilmesinde gizlidir. Bir de hedeflenen kotayı mutlaka tutturmakta... Bunun için de doktorları, hastalarına yeterince ilaç yazmaya ikna etmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde, işlerine devam edemeyeceklerini, maaşlarını da alamayacaklarını bilmektedirler.

Bu durumda hastalar sağlık mı satın alıyordur, yoksa ilaç firmalarını mı finanse ediyordur, düşünmek lazımdır.

Bizler, kendi hayatlarımızın, evlerimizin, arabalarımızın kıymetini bilmeyiz. Bunların değerini sigortacılardan öğreniriz. Onlar bize, "ortam ve çevre bir takım riskler barındırmaktadır. Deprem, afet, yangın, kaza vs. gibi. Onun için, kendinizi ve mallarınızı sigortalatıp garantiye almalısınız, " derler. Fakat olayın temeline indiğimizde, ödediğimiz sigorta bedellerinin, bizden daha çok, onların hayatlarını garantilediğini görürüz.

Örnek mi istiyorsunuz? Buyrun:

Sigortanız, kendinizin sebep olduğu 125 YTL'lik bir hasarınızı karşıladı diyelim. Akabinde 500 lira tutan yıllık sigorta ödemeniz, 750 liraya çıkacaktır. Aynı yıl içinde birden fazla onarım bedeli talep ettiğinizde ise sigortanızın iptali sözkonusudur. Bir kazada karşı taraf hatalıysa, sizin için ödenen para, o kişiden veya sigortasından tahsil edilecektir. Yani sigortacı aldığı parayı kolay kolay geri vermek istemez. Vermemek için her yolu dener. Böylece bizim, kendimizi ve malımızı garantiye almak için ödediğimiz primler, onların hayatının garantisi olur.

Harcadıkça kazandıran kredi kartlarının büyüsü, yüreklerimizde alışveriş dürtüsü uyandırır. Harcadıkça kazanmak için, harcadıkça harcarız. Bonuslar, çip paralar birikir de birikir. 1000 liralık alışveriş yapsak, asgari ödemesi taş çatlasın 200 liradır. Ne olacak canım, 200 lira değil mi, öderiz! Banka babamızın malı ya bize kıyak çekmiştir. Bu hem hoşumuza gider, hem işimize gelir. Kısa süre sonra ise, gırtlağa kadar borca batmış bir kredi kartı mağduru olmuşuzdur.

Bankamızın güleryüzlü elemanları kredi kartı borçlarımız konusunda bize, o kadar çok alternatifler ve kolaylıklar sunarlar ki, bütün imkanlarımızı seferber etsek bile, bunların altından kalkamayız. Sonunda müşterisi olduğumuz banka bizi, kendisine ortak eder. Bir farkla ki, biz çalışırız o kazanır.

Arsa, daire, dükkan arazi satın almak veya kiralamak istediğimizde mal sahibi ortada yoktur. Onun yerine karşımıza, taraflara hizmet sunmak için fedakarca çalışan, sahibi olduğu ya da kirasını ödediği bir bürosu bulunan ve adına, "emlakçı" denen kişi çıkar.

Görevi, almayı düşündüğümüz şey ne ise, ondan daha iyisinin olmadığına bizi ikna etmektir. Mesela, beğendiğimiz daireyi o kadar güzel anlatır ki, mükemmel bir tercihte bulunduğumuz konusunda hiç bir tereddümüz kalmaz. Satın aldığımızda ise, biz mal sahip oluruz, o para kazanır. Bazıları o kadar zenginleşir ki, çocuğununun sünneti için helikopter ve stad bile kiralar.

Gümrükte malımız vardır. Tek başımıza gidip kolaylıkla alamayız. Mutlaka ya malımızla, ya da görevlilerle ilgili bir sorun çıkacaktır. O zaman bunu kim halledecektir? Gümrük komisyoncusu. Çünkü o tecrübelidir, bizim bilemediğimizi bilir, veremediğimizi verir ve alamadığımızı alır. Sonuçta da kazandırır ve kazanır.

Şehir tarlamıza gelip dayanmıştır. Çevresindeki araziye binalar dikilmiştir. Bizimki nadasa bırakılmış biçimde beklemektedir. İlgililere gidip durumu anlatsak, kulak asmazlar. Bizi duymazlar, görmezler. Duysalar bile ipe un sererler. Ne kadar uğraşsak da bir sonuç alamayız.

Bir gün biri gelir, bizden bu tarlayı ister. Zaten işin içinden çıkamayacağımızı öğrenmişizdir. Paraya da ihtiyacımız vardır. "sattım gitti" der, elden çıkarırız.

Artık bundan sonrası "dişli'lerin işidir. Onlar, tapu dairesi ile belediye binası arasında kurdukları köprüden bir kaç kez gidip gelirler. Bir de bakarız ki tarla meclisten, encümenden geçmiş, imara dahil olup, yapılaşmaya açılmıştır.

Yukarıda saydıklarımızın hepsi bu ülkede ve bu dünyada olmakta mıdır?

Tabi ki evet!

Peki bunlar devletin, milletin, yargının, güvenlik güçlerinin ve resmi kurumların gözü önünde mi yapılmaktadır?

Tabi ki evet.

Bu işler meşru ise, işi yapanın kimliğinin yani milletvekili olmasının yasal bir mahzuru var mıdır?

Tabi ki yoktur!

O zaman bu kadar "dişli"nin arasında, sadece adı "Şaban" olanın dişlenmek istenmesinin sebebi nedir? Siyaset midir, hukuk mudur?

Büyük olasılıkla siyasettir.

Bu ülkede iş takibi yaparak dolar kazanan tek kişi Şaban Dişli midir?

Tabi ki değildir!

Ya öteki dişlilere ne olacak?

Siyasete atılmadıkları sürece hiç bir şey!

Durum buysa ortada, rahatsız edici bir problem yok demektir. Çünkü Şaban Dişli'nin dişlerinin çekilmesi, zaten var ve devam etmekte olanı değiştirmeyecektir. Kim ne derse desin, Dişli olayı dahil yukarıdakilerin hepsi, ahlaken eksik bulduğum kazanç yollarıdır.

Bana sorarsanız "kişi üzerinde manevi baskı oluşturarak almaya zorlayan" her türlü pazarlamacılık ve suistimale açık bulunan "her türlü iş takipçiliği" yasaklanmalıdır. Sigorta ve bankacılık devlet eliyle, emlak ve arazi satışı belediyeler aracılığılya yapılmalıdır.

O zaman başkasının parasıyla kendisine gelecek kuranların, vatandaşı istismar edenlerin, emeksiz, sermayesiz kazanç peşinde koşanların sayısı belki biraz azalacaktır.

Normalde meşru sayılan bazı kazanç yollarına, siyasetçilerin ihtiyatlı yaklaşmasını istemek makul sayılabilir. Zira, iktidardakilerin nüfuz kullanma ihtimalinin yüksek olacağı düşünülür. Halbuki günümüzde para bundan daha fazlasını yapmaktadır.

Kısacası, yaşanan tecrübeler, bu tür işlerde paranın, siyasi nüfüzdan çok daha etkili olduğunu gösteriyor. İmar sorumluluğunu üstlenen şahıs milyon dolar alıyorsa, işi yapacak olanların meseleyi sadece siyaseten çözmeye yanaşmayacakları aşikardır.

Demek istediğim, mesele bir tek Şaban'la çözülmez. Bu bir problemse ve halli gerekiyorsa, ülkedeki bütün şabanlara el atılmalıdır.

Resim: www.memleket.com.tr/images/news/15606.jpg

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..