- Kategori
- Siyaset
Dış siyasette Atatürkçe duruşun önemi
Atatürk döneminin Türkiye’sinde iktisadi açıdan özüne dönmüş, devletçilik ilkesi ile birlikte dışa bağımlılıktan Türkleri kurtarmış, üretimin devlet eliyle yapıldığı bir yönetim vardı. Osmanlı’nın büyük miktardaki borçları kabul edilmemiş ve “Biz artık Osmanlı değiliz, yeni bir devletiz” denilerek bu borçlar reddedilmişti. Kapitilasyonlar da kabul edilmemişti. Devlet kendini soyutlamış, bağımlılıktan kurtarmıştı.
Dış siyasette de durum aynıydı. Teslimiyetçilik yoktu. Avrupa’nın oluşturduğu komisyonlara henüz davet edilmemiştik. Mesliste “Biz de katılalım” sesleri yükseliyordu. Ama Gazi Paşa, “Çağrılırsak gideriz” demişti… Nitekim çağrıldık da …
Balkan Paktı, Sadabat Paktı, Türk ve Atatürk eliyle kurulan ortaklıklardı. Kemal Paşa, hiç bir dünya ülkesine gitmedi. Hep onlar geldi… Bu belki günümüzde olması abes bir durumdur ama, yeni kurulmuş genç bir ülkenin devlet başkanı olarak dış devletlerin ayağına gitmeyişi Atatürkçe bir tavırdır.
Rusya ve İtalya’ya çekilen restler, Lozan’da Osmanlı’ya durulan tavır ve diplomasi zaferi aynı Atatürkçe duruşun ürünüdür. Bu duruşa iye bir önderin yokluğu gerek Ermenistan gerek Avrupa ülkeleri ile olan ilişkilerde daha fazla kendini açığa vurmaktadır.
(15.10.2009 tarihli konuşmadan alıntıdır.)