Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Dışarıda kar yağıyor

Su hayattır.


Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu;
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.

Bir kuytu manastırda duâlar gibi gamlı,
Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı,

Bir erganun âhengi yayılmakta derinden...
Duydumsa da zevk almadım İslâv kederinden.
Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,
Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta.
Birdenbire mes'ûdum işitmek hevesiyle,
Gönlüm dolu İstanbul'un en özlü sesiyle.
Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,
Uykumda bütün bir gece Körfez'deyim artık!

Yahya Kemal Beyatlı


Bu gün Takat’ımıza kar yağmaya başladı. Hiç gelmeyeceğini sandığımız(!) ve de korktuğumuz kış nihayet geldi. Büyüklerimiz Allah’ın işine karışmayacaksın derler. Kimin hattine Allah’ın işine karışmak(!) O her şeyin en doğrusunu bilir. Bizim işimiz ise O’ndan geleceklere, irademiz dışındakilere sabretmektir.

Kar nedir? Kar kış mevsiminin meyvesidir, güzelliğidir. Yazın bereketidir, tarlaların, ovaların canıdır kar. Kar: zorluklarla mücadeledir; yazdan azığın hazırlanmasını isteyen bir durumdur. Kar nostaljidir, kar vücudun dinlenmesidir. İnsanların ve toprağın dinlenmesidir.

Evet, hayat sudur. Kar da suyun en güzel halidir. Suyun gücü, gizemi ve kimyası birlikte düşünüldüğünde Allah’ın insanlara sunduğu en büyük nimettir. Suyun formülü H2O’dur. Kime sorsanız kimyayla ilgili ne hatırlıyorsunuz diye; eminim herkesin aklına ilk gelecek formül H2O olur. Nasıl unutulur ki? Ancak bu basit gibi görülen formülün içerisinde ne sırlar gizli. Altının tek hali bizi ilgilendirir. Kullanmasan da olur bu değerli(!) madeni. Şeker yine tek fiziksel halde karşımıza çıkar. Kullanmasak belki de daha sağlıklı yaşarız. Ancak su böyle değil ki. Kullanma bakalım ne oluyor(!) Suyun insanoğlunun yaşamında öyle bir yeri var ki; su yoksa hayat bitiyor. Hatta bir dünya savaşı çıkacaksa su yüzünden çıkacak diye kehanette bulunanlar var. Kehaneti sevmem ama bu kehanetin altına imzamı atarım.

Suyu yaratıcı öyle yaratmış ki her hali insanoğlunun faydasına sunulmuş. Su hayattır. Vücudumuzun dörtte üçü suyla kaplıdır. Yine de bir yudum suya ihtiyaç duyar canlı olan her şey.
Dudakları kuruyan hasta su ister, yaralı suya muhtaçtır,
Su alan bitkilerin yaprakları canlanır, bir başka yeşillenir.
Hayvan su içer kuyruk sallar. Kuş su içer öter...
Toprak su içince hoş kokular salar çevreye.
Son nefeste insanın ağzına iki damla su damlatırlar...
Su hayattır, hayatta olan her şeyin adıdır bir bakıma. Doğumla ölümün birbirine yakınlığı kadar su ile hayatta birbirine yakındır..

Neler anlatır bizlere;
Yağmur damlaları...
Gece otların üzerinde oluşan çiğ damlacıkları...
Bozuk musluktan akan damlalar...
Damlaların meydana getirdiği sivri saçak buzlardan akan damlalar...
Gözlerden akan billur, inci gibi damlalar...

Suyun gizemi saklı o damlalarda. Milyonlarca su molekülünün oluşturduğu o damlalarda. Hepsi üzerine kitaplar, şiirler yazılmış.

Çağlayanlardan, ırmaklardan, derelerden akan suyun insanı nasıl dinlendirdiğini fark etmişsiniz. Osmanlının hasta tedavisinde suyun bu özelliğini kullandığını bilirsiniz. Ney sesi ve su sesi asırlarca Osmanlıda kullanılmış argümanlardır.

Su içen kuşun her yudum suda gagasını havaya kaldırmasını bilirsiniz. Bu olay kuşun Yaratanına şükretmesidir. Her canlı kıymetini bilir suyun.
Su canlı hayatının çekirdeğidir. Çiftçi susuz yapamaz. Kuraklık olduğunda hemen yağmur duasına çıkı verilir. Su toprağa düştüğünde toprak elverişli olursa bereket olur su. Toprak eğer suyu kabul etmezse sel olur, afet olur. Bu da felakettir. Ama doğal afetin de tedbiri kulların elindedir.

Su donunca hacmi büyür. Bu özellik başka hiçbir sıvıda yoktur. Donunca yoğunluğu düşen su göllerin dibinde oluşmaz, yüzeyinde oluşur. Bu da suda yaşayan canlıların donmasını önler. Aynı şekilde kaya deliğine giren su orada donarsa kayayı çatlatır. Koskoca kayalar suyun gücüyle parçalanır. Evet, su damlası deyip geçmemek lazım. Bu damlalarda Yaratan’ın gücü, kudreti, kuvveti gizlidir.

Birini uğurlarken arkasından su dökülür. Sular gibi akarak gitsin ve gelsin diye düşünülür. Suyun uğuruna her inanmıştır insanoğlu.

Su en iyi çözücülerin başında gelir. Düşünün ki suyun bu özelliği olmasaydı insanoğlu ne halde olurdu? Bedensel ve fiziksel temizliği insanoğlu su ile yapmaktadır. Su bulunduğunda teyemmüm bile bozulur.
Birde su ile ilgili kerametler de vardır. Musa peygamberin mucizesi değil midir suyu ikiye ayırıp ayakları ıslanmadan sudan geçmek. Ya da Hz. İsmail bir ayak darbesiyle çölde aziz ve şifalı suyu fışkırtmadı mı? Haccın önemli kısımlarından biri değimlidir bu zemzem. Nuh tufanında su kötülerden kurtarmadı mı dünyayı?

Suyun özelliklerini saymayla tüketemeyiz. Ama karın ayrı bir yeri vardır insan hayatında ve tabiatta. Kar ayrı bir güzelliktir. Suyun donmuş halinin bir pamuk gibi gökyüzünden dans edercesine yeryüzüne inmesi ne güzel. Kışın yaşanan anılar, güzellikler, çilleler, doğanın büründüğü manzaralar unutulmaz bir güzellik katar hayatımıza. Karda yürümek, karda kaymak özellikle çocukların vazgeçilmez eğlencesidir. Kar deyince çocukların aklına ilk gelen yapılan kardan adamlardır. Kardan adamın büyüklüğü, burnundaki havucu, kömürden yapılan gözleri hep konuşulur. Bir de hava ısınınca onun yavaş yavaş erimesi, kardan adam küçüldükçe çocukların hüznü unutulmaz. Evet bu insanoğlunu bir bakıma hayatını da anlatır. Bir kardan adam gibi hayatımız da yavaş yavaş eriyip gidiyor. İnce çizgiden bakıldığında bu yönü de hüzün vericidir.

Kar bizim oralarda bir başka yağar. Bizim memlekette kar incecikten yağmaz, lapa lapa yağar. Bir iki saatte birikir kar. 10-15 santim yağmaz, yağınca bereket tam yağar. Bir metre civarı kar yağar bizde. Ormanların beyaz örtüye bürünmesi bir başkadır bizde. Ağaçlar salıverir dallarını yerlere, karı kucaklarında taşırlar. Karın güzelliği, anıları köyde yaşanır doyasıya.

Yolda yürümek her babayiğidin harcı değildir köyde kar yağınca. Çocukluktan alışacaksın karda yürümeyi. En çok okula giderken çektiğimiz çileleri hatırlarım. Bir metre karda iki üç kilometrelik patika yolu, hem de orman içerisinde yürüyerek okula gitmeyi hatırlarım. 25-30 yıl önceleriydi. Her gün bir elimizde kitaplar, diğer elimizde yakacak odun, ayağımızda kara lastik üç kilometrelik yolu kar kış demeden yürüdük bizler. Evet, manzara çok güzeldi amma ayakların donması olmasa. Bir de yaban havanları korkusu buna eklenince manzaranın pek anlamı kalmaz. Kardan adamı da iştahla yapamazdık. Eldiven yok, herhangi bir giysiden bir tane var. Onları da ıslatırsak işimiz yaştı. Ama yine de bir naylon bulur tarlalarda kayardık. Biz bunları yaşadık, hayatla mücadele direncimiz de arttı bu arada.

Çok şükür cennet vatanımızın çoğu yerinde çocuklarımız bu güzelliği yaşıyorlar. Anadolu’da karın yağmadığı yer çok azdır. Bu ucuz ama güzel oyunları çoğu çocuklar yaşayabiliyor. Dünyanın neredeyse yarısı bu şansı hiç elde edemiyor, karsız, kardan adamsız büyüyorlar. Anadolu’nun kıymetini bilmeliyiz.

Kar berekettir. Kar yağmadığında her yerde susuzluk baş gösterir. Şehir şebeke suları yetersiz olur. Barajlar kurur, hidroelektrik santralleri çalışmaz. Elektrik üretimi düşer. Barajlar kurur, sulama için su bulunamaz. Araziler sulanmadığı için her türlü ekin yetişemez. Kıtlık alır başını gider. Kışın kar yağması ve karın yavaş yavaş erimesi o yıl bolluk alametidir. O yüzden kar yağması her yönüyle Allah’ın lütfüdür. Zaten bu ekonomik krizde de işimiz Allah’a kalmamış mı? Biz kullar dünyayı iyi yönetemiyoruz. Sıkıştığımızda tek kurtuluşumuz Allah’ın vereceği nimetten başkası değildir. Ülkemize ve Tokat’ımıza bu bereket hoş geldi. Allah acılarını değil nimetlerini yaşatsın insanımıza. Çünkü karın kendisi çok güzeldir. Her bir tanesi birbirine hiç benzemez, tümünün parmak izi farklıdır. Tadını çıkarmaya bakalım.

 
Toplam blog
: 137
: 1557
Kayıt tarihi
: 23.06.08
 
 

1963 yılı Trabzon Of doğumluyu. Emekli Öğretmenim Eğitimle ilgili konulara ilgim uzun yıllar önce..