Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

17 Eylül '19

 
Kategori
Sağlık
 

Dişçi Fobimi Yendim

NİHAYET DİŞTEN YANA RAHATA ERDİM
Diş ağrısı çekenler bilirler ne meret şey olduğunu, gece uyutmaz, gündüz durultmaz. İnsanın canından can koparır gibi acı ıstırap verir.. “Kabir azabı” olarak nitelendirilir diş ağrısı. Aslında kabir azabının ne olduğunu öteki tarafa gidenlerden geri gelip, yerine oturup anlatan olmadığından 'kabir azabı' nasıldır, bilemiyoruz. 
Kabir azabı dedikleri böyle diş ağrısı gibi, beyin zonklatıcı, bütün bedene ıstırap verici bir acıysa dayanılmaz şüphesiz. Ya birde diş ağrısı çekmek, kabir azabının yanında sıradan bir acı olarak kalıyorsa; vay halimize.Aman Allah'ım medet! 
 
Hayatta henüz yaşama şansımız varken, kabirdeki acıyı tatmamak adına ne mümkünse yapmamız gerekiyor. Öyle “yatın- kalkın, başınızı secdeden kaldırmadan günahlarınızı affettirin,” demeyeceğim ben kimseye. O kendimizi ilgilendiren bir durum. İsteyen öyle de yapar, dilerseniz gönlünüzün çektiğince yaşarsınız. Bu sözlerimi fasarya olarak algılamayın. Her ne şekilde olursa olsun, dürüst ve iyi insan olalım yeter. En azından öte âleme gittiğimizde de, arkamızdan iyi olduğumuzu söyleyenler olsun. İnşallah...
 
Dünyada çevremizdeki bazı insanlar tarafından çektirilen azaplar, dilerim kabir azabımızı hafifletir, burada çektiğimiz diş ağrısı kadar bile, orada acı çekmeyiz. Bu dileğim, iyi insan olan ve olmaya çabalayan herkes için geçerlidir. Kendim için istediğim her güzel şeyi herkese, daha iyisi olarak isteyen biriyimdir. Ama geçtiğimiz günlerde saatlerce çektiğim diş ağrısını hiç kimseye dilemem. Yazıktır, kimseler diş ağrısı çekmesinler. 
 
Diş ağrısı çekmek biraz da bizim ihmallerimizden oluyor. Nasıl ki, dünya da başımıza gelen bütün kötü olaylar, birbirimize ettiğimiz zulümlerden ve nefsimizin pırıltılı teşvikinden oluyorsa, diş ağrısı çekmemizde, dişlerimize iyi bakmamamızdan, temizliğine özen göstermememizden, yemeklerden sonra fırçalamadığımızdan oluyor. Yani yaşanan tüm kötülükler ve acılar insanın kendisiyle ilgili. Bu durum, günlerce çektiğim, dayanılması güç diş ağrısıyla da belgeli. “Keşke dişlerime de gözüm gibi baksaydım” dermişim, ama diyemiyorum. Zira gözlerime de iyi bakamıyorum. Bir süredir gözlerim durmadan kaşınıyor. Önlerinde siyah noktacıklar uçuşuyor. Doktora gittim elbet, iki damla verdi bir merhem. Göz içine merhemi sürecekmişim, damlalarıda üç ay boyunca kullanıp tekrardan doktora muayeneye gidecekmişim. damlalar neyse de kremi gözümün içine süremedim. Yan etkilerinin endişesini içimden gideremedim. Sağlığımızın kıymetini ona sahipken bilemiyoruz. Her değerli şeyi elimizdeyken bilmediğimiz, değerini onu yitirince anladığımız gibi...
 
Göz rahatsızlığımı unutturur oldu diş dirliksizliği. Aslında gerçekten dişlerime iyi bakıyordum, daha doğrusu öyle sanıyordum. Ne var ki şu tatlıya ve dondurmaya düşkünlüğüm dişlerime ne kadar iyi bakıyor olsam da, şeker sinsice onları alt etmiş. Ben fırçaladıkça şekerin nafizliği daha etken olmuş. Hal böyle olunca benim ağzımın en son sırasındaki azı dişim çürümüş, kulaklarımı uğuldatırcasına, beynimi düşünemez kılasıya bir ağrıyla, bana azap çektiriyordu. Resmen ağzımın içinde bir sondaj çalışması yapılıyordu ve ben bu çalışma sırasında yaşadığım azapla çıldıracak gibi oluyordum. “Allah’ım dayanamıyorum, bu neyin azabı, bir daha hiç kimseye muhalif olmayacağım, yeter ki benim bu acımı dindir” sözleriyle. Hâşâ Yaradan’ımla resmen pazarlık yapıyordum. 
 
Gecenin bir yarısı başlayan diş ağrıma 112 acilden de yardım isteyemiyordum ki, “Bir taksiye atla gel, diş hastanemizde 24 saat doktor bulunuyor, müdahale etsinler” diyeceklerini bildiğimden. O saatte hastaneye gitmeme maddi manevi imkânım yok. Hem ruhen, emekli maaaşım geldiği gibi gittiğinden cepten yana iyi değilim anlayacağınız. “Aile hekimimiz acaba bu durumlarda var mıdır, derde deva bulur mu,” diye bir düşünce üretiyor beynim o anki acı meşguliyetine rağmen. Çok olsa, o da beni hastaneye sevk eder” deyip bir karşı tezle savunmaya geçiyorum. Yine muhalifim işte. 
 
“Doktor belki iyi niyetli nerden biliyorum. Ama bu saatte ailemin hekimini nerede bulup, kendisine nasıl ulaşayım?” En iyisi gözyaşlarından medet ummak, ağladıkça, acıyı unutmak. Nafile, ağlamam ev halkını uyandırmaktan öte bir işe yaramadı. Sessiz kalma gayretiyle diş ağrımın ıstırabını yaşayarak, sabahı, dar sabah ettim. 
Ve güneşin gülümsemesini azaltmaya başladığı, sonbaharın ilk demlerinin yağmura bırakılmış nem kokulu sokaklarında, ağzımda diş ağrısıyla, uykusuz geçen gecenin yorgunluğuna rağmen koşar adım yürüyerek, diş hastanesine gittim. Daha öncesi 5 Eylül de diş doktorundan randevu almıştım. Lakin dişçi hemen dişimi çekmedi. Antibiyotik ve ağrı kesici yazdı. Sonrada "kalp doktorundan izin getir." deyip beni kalp merkezine havale etti. Hal böyle olunca diş çekimim günler sonrasına kalmış oldu. Bir kalp uzmanı doktordan iznimi aldım. Kullandığım kalp sulandırıcı hapımı üç gün öncesinden kestim. İlaçlarımı da kullanmıştım. Diş hastanesine o şekil varmıştım.
 
Hastaneye dişimin çekilmesi umuduyla varıyorum.Hastaların muayene sırası başlamış. Kayıt yaptırdım, sıram gelince genç doktorun muayenehanesinde hazır bulundum. Dostça, sıcak bir sabah selamının ardından “Doktor derdime bir çare” deyip meramımı anlattım. İsmi Murat olan 40'lı yaşların sonlarında olduğunu sandığım diş tabibi sıcacık bir gülümsemeyle önce bir ağrı kesici verip acımı dindirdi. Bir süre hapın rahatlatmasına kavuşan bu acı, yeniden dellenince, Murat doktor anladı ki bu acı, hapla falan geçmiyor.  Nükseden ağrıları kökünden kurutmak için, bu defa anestezi uyguladı. İğneyi diş etimin yakınına yiyince alt çenemle birlikte diş ağrımda uyuştu. Selamete çıktım. Hastane koridorunda beklerken ağrı azabından kurtulmuş, esenliğe kavuşmuştum yani. 
Artık diş sorunum sona ermiş olmasının hafifliğiyle, çevremde bekleyen kadın hastalara yaklaşıp hatırlarını sordum. Bazısıyla oradan buradan konuşmaya başladım. Çenem düşmüşçesine konuşuyorum, ama çenem uyuşukluktan yok neredeyse. Kelimeler ağzımda gezeleniyor. Verimli olan sohbetten istediğim hazzı alamıyorum. 
 
Ağzım keçeleşmeye başladığında kendimi yeniden Dr. Murat beyin dişçi koltuğunda buldum. Dişlerimi ellerine teslim ettim. Ve bir arı sokması kadar duyduğum diş çekimi acısıyla, o ellerin mesleğinde erbaplığını bizzat tasdik etmiş oldum. Böyle gülümseyen, hastasına nezaket gösteren zarafetli doktorlarımızın da olması ne kadar umut verici. Onların çoğalmasını dilemekten öte kendilerinin yerini yurdunu dosta düşmana belirtmeliyiz ki, herkeslerce tanınsınlar, hastasını yalnızca müşteri gören doktorlara örnek olsunlar. Nezaketli, güler yüzlü, hoş sohbet diş doktoru Murat bey mesleğindeki niteliğiyle, becerisiyle, nazik konuşma hüneriyle benim dişçi fobimin yok olmasında etken olmuş ve birkaç saniye içinde dişimi kemiren ağrı canavarını alt etmişti. Ardı ardına ağzımdaki iki azı dişimi çekerek, benim azabımı dindirip, rahatlatmış, mesut hale bürünmeme neden olmuştu. 
 
Evime, yirmilik dişlerimi geride bırakmış olarak dönerken “İyi ki böyle doktorlarımızda var. Belki bilmediğim yerlerde daha iyileri de bulunuyor." diye düşündüm. "Allah onlardan razı olsun, ellerine düşürmesin, ama yokluklarını da göstermesin." diyerek duacıları oldum. Yani artık acıdan kurtulmuş, güzel duygulara bürünmüştüm. Ve şehrime devletçe yaptırılan diş hastanesinde, SSK emeklisi güvencem vesilesiyle hiç bir ücret ödemeden diş doktoru Murat Ç. sayesinde ben yıllarca üzerimde taşıdığım dişçi fobimden kurtulmuştum. İyi ki varsın güzel insan Dr.Murat Ç.. Emeklerinin karşılığı benden yana teşekkür ve bol dua olarak umarım ödenmiş olur ve her zor diş ağrısı olan bir gün senin gibi bir doktor bulur. 
 
Ayfer AYTAÇ
ayferaytac.com
 
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..