Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '07

 
Kategori
Aile
 

Dişi bir kaplan, Asuman ( l )

Dişi bir kaplan, Asuman ( l )
 

30’lu yaşların henüz ortasını bulmamış Asuman... Bunca yaşayan herkesin bir öyküsü var bu yaşanmışlık içinde. Kâh tatlı, kâh hüzün dolu..

14 yıllık bir evliliğin, 12 yıllık uzun uğraşların, çalınmadık doktor kapısı bırakılmamışlığın, gidilmedik hacı-hoca hanesi dolaşılmamışlığın sonucu, Küçükçekmece’nin Kanaryasında tek katlı, bir sofa iki odalı, bahçesinde kıvırcık, soğan, maydanoz, ıspanak, lahana yetişen briket bir evin neşe kaynağı olarak dünyaya geldiğinde, 1973 yılı’nın ocak ayı bitmek üzereydi.

Anne Rahime adetten kesildiğinde Asuman’ın bugünkü yaşındaydı.. Yüklendiği bebeğini düşürmemek için 7 ay boyunca neredeyse yataktan kalkmamıştı. Öyle talimat vermişti Fatih’te dertlerine derman olan Kadın doğumcu Firuzan Efe.

Kar çok yağmış, doğum için Fatih’e götürememişti Kemallettin karısı Rahime’yi…Topal ebe, briketli evin bahçesinde kaynatılan kazandan aldığı sıcak sular eşliğinde dünyaya gelmesini sağlamıştı Asuman’ın.

Oluşumu, doğumu, bebeliği, okula başlaması, onikisinde gördüğü ilk adeti… Ve 14’ün de Yağlıboya ustası Sivaslı Rıfat’ın, kolundan sürüyerek bindirdiği Murat 124 ile sürecek olan 19 yıllık birlikteliğin, bu birlikteliğe bir erkek, bir kız ve bir de ikiz sığdırılan yaşamın son bir aylık kesiti var bu yazıda.

O sabah erken geldim ofise, sekizi biraz geçe.. Dışarısı, kemik sızlatan soğuğu. İçeri girdiğimde gece’nin sigara kokusu karşıladı. Tüm camları açtım havalandırmak için ortalığı. Mutfağa geçip, çaydanlığa su koyarken çaldı telefon.

Karşımda titreyen bir kadın sesi.

Afedersiniz Değişim gazetesi mi?

Evet buyurun

Ben Ömer Sebahattin Bey ile görüşmek istiyorum var mı?

Buyurun benim… Kısa bir sessizlik. Bellik ki söyleyecek bir şeyler var ve utanıyor.

“Rahat olun lütfen” derken, içimden “ Bu ses bir bomba haber verecek” diyorum.

-Şeyy. Ömer bey, siz beni tanımazsınız. Adım Asuman. Sizden bi şey istiyecektim ama… Yine sessizlik.

Ardından ısrarlarıma dayanamayıp dökülüyor hıçkırıklar ile bişeyler. Anlayabilene aşk olsun.

-Asuman hanım. Sakin olun. Dediklerinizi anlayamıyorum.

-Yok vazgeçtim. İyi günler.. deyip kapanıyor telefon.

Telefon ahizesi elimde kalakalıyorum. Söylemeye çalıştıklarını toparlamaya çalışıyorum kafamda. “Çocuklarım” geliyor hıçkırık arası, bir de “ dayanamıyorum” geri kalanı anlayamamışım. Kötü… Kızıyorum kendime. Ahizeyi yerine koyarken kapı açılıyor Selma Hanım giriyor. Ardından Handan Hanım ve diğerleri sökün ediyorlar sırayla.. Her giren “ooovvv dışarısı felaket soğuk bugün” diyor anlaşmışçasına, avuçlarını birbirine sürterek. Camlar kapanalı yarım saati aştı ama içerisi halen ısınmadı. Herkes manto, anorak ne varsa sokağa dair onunla oturuyor halen.

Çay demini almış. Selma hanım servise çıkıyor. Herkes bilgisayarları başında günlük gazetelere göz atmakla meşgul. Ekran önümde açık, bakıyorum ama görmüyorum. Aklım az önceki telefonda. Kendime kızıyorum. “ İyi bir haber vardı ve salak gibi kaçırdım” Hırsımı Ofistekilerden çıkarıyorum. “Bundan böyle, saat sekiz dedi mi herkes masasının başında olacak. Çocuklar bi anlam veremeseler de, ikinci çayı getiren Selma hanım alınmışlığını belli ediyor. Çayı masama koyarken hep “ Afiyet olsun” derdi, bu kez sessizce dönüp çıkıyor, çayı bıraktıktan sonra.

Aklımdan çıkmıyor, Asuman’ın hıçkırıkları.. Kendime kızıyorum yine. Telefonlar çalmaya başlıyor ve günlük yaşamın hengamesine dalmak üzereyken Handan Hanım telefonun diğer ucunda “ Asuman hanım diye biri sizinle görüşmek istiyor” diyor. “Hemen bağla” diyorum ve yürek atışlarım yine hızlanıyor. “ Hahh.. bu kez aç kulaklarını ve kadının dediklerini anla” diye geçiriyorum aklımdan

­ - Ömer bey iyi günler, diyor karşıda sabahki titreyen sesten eser kalmamış, kendinden emin, düzgün diksiyonlu hoş bir ses “ Ben sabah aramıştım Asuman”

( ARKASI YARIN)

 
Toplam blog
: 126
: 1276
Kayıt tarihi
: 10.09.06
 
 

48 yıldır yaşıyorum.Gazeteciyim, müzisyenim, babayım... Önce insan ve iyi bir yurttaş olabilme çab..