Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Disko Kralı ve Barış Manço ...

Disko Kralı ve Barış Manço ...
 

''...Çiçeğimi kopardın sen...''


Dün gece, ''Okan Bizi diskoya Götürmedi !..'' İyi ki de farklı düşünmüş...Hepimizi, Barış Manço'nun şarkılarına götürdü...

Barış'la olan anılarımızı canlandırdı...Bir taraftan o muhteşem şarkılarla eğlendirirken, bir taraftan da hüzünlendirdi...

Barış'ın ''Adam olacak çocuk '' yarışmasına katılan dünkü çocuklarla;bugünün delikanlıları ve genç kızlarıyla tanıştık...

Bazıları gerçekten adam olmuşlardı!..

Proğrama konuk olan bir üniversiteli kızımızın, ''Barış Manço Cumhurbaşkanı Olsaydı, nasıl bir Türkiye olurdu ?..'' Başlıklı ''görsel sunumu ''çok dikkat çekiciyi...

Sunumu izlerken , bugünkü acıklı hâlimize çok yandık !..

5 milyon işsizin ve son iki ayda işten atılan 500 bin insanımızın çocuklarının açlık feryatları kulağımızda çınlayıvermişti !..

Uluslararası üne sahip olan Barış, aynı zamanda güçlü ve sevimli bir Barış Elçimizdi...

Disko Kralı'nda, dünya liderlerinden, birçoğunun ünlü politikacılardan sanat câmiasından geldiği de vurgulandı...

Pekâlâ, Barış Manço da bu ülkeye Cumhurbaşkanı olabilirdi...

Sanatı, kültürü, zekâsı, geniş çapta sevenleriyle neden olmasındı ?..Ama kader O'nu çok genç yaşta elimizden aldı !..

Barış'tan sonra hangi sanatçımız çocukları böylesine içtenlikle , kucaklayabilmişti ?..

Öz kültürümüze sahip çıkan kaç adet pop sanatçımız vardı ?..

Dünya barışına hizmet eden kaç önderimiz vardı ?..

Barış Manço, Cumhurbaşkanı olsaydı , entellektüel kültürle kucaklaşan halkımız iyi bir eğitim alarak çokca kitap okumaya başlardı...

Eğitimle kalkınan ulusumuz, bugün bir lokma hırkaya;bir çuval kömüre muhtaç duruma gelir miydi ?..

Toplam nüfusu sadece 7 milyon olan Azerbaycan'da kitaplar ortalama 100.000 tirajla basılırken, Türkiye'de bu rakam 2000 - 3000 civarında basılmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen yıllık kitap alımı, ortalama 100 ABD doları, Türkiye'de ise bu rakam 10 ABD dolarının altındadır. Türkiye'de her 100 kişiden sadece 4, 5 kişi kitap okuyor. Japonya'da yılda 4 milyar 200 milyon kitap basılıyor. Türkiye'de sadece 23 milyon. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu'nda, kitap okuma oranında Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. sırada. Japonya'da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25, Fransa'da 7;Türkiye'de ise yılda 12 bin 89 kişiye 1 kitap düşüyor. Japonya'da 1 kişi yılda ortalama 25 kitap okurken, Türkiye'de bu oran komik: 6 kişi 1 kitap okuyor. Türkiye'de yüksek öğrenim görenlerin oranı 1965'e göre 14 kat arttı. Ama Yüksek Öğrenim mezunlarının kitap okuma oranı 1965'in de altında kaldı.

.................................

Barış gibi bir liderimiz olsaydı, bu rakamlarda ülkemiz lehine dönüşecek önemli gelişmeler olur muydu ?............

Geçen hafta, Ankara, Kızılay'da gezerken eskiden Büyük Sinema'nın olduğu ;şimdiki kuyumcular pasajına bir içgüdüyle, dalıvermiştim...Bir zamanlar, ''İlk göz ağrımla'' burada buluşmuştum...

Kırmızı şalı vardı; bende de kırmızı bir gül !..Hey gidi günler...

Tarihî sanat eserleri, bir bir yok edilirken anılarımız da yıkıntılar arasında kalmıştı...

Bu ülkenin başkenti, sanatla gerçek anlamda bir bağ kursaydı, Ulus’ta neo klasik mimariyi korurdu önce.

Kızılay’da o devasa binaları yapmaz, Kale ve çevresini, dünya ölçeğinde turistik şenlik alanı haline getirirdi.

Bu şehrin kalesinden daha iyisi , sadece Atina’da bulunan bir Akropolis’tir.

Bir zamanlar üzüm bağları içinde dolaştığımız, Türközü Bağları içinde bulunan yüzlerce yarı yıkılmış müstakil evler, yıllar önce savaşın yıktığı Saraybosna’yı hatırlatıyordu. Hiç mi sahibi yoktu bu kentin ?..

İzmir'in Mersinli ve Yamanlar çevresinden de kötü...

Ama ne yazık ki burası Ankara, üstelik Başkent Ankara !..

Konuştuğu zaman ''mangalda kül bırakmayan '' Ankara, Büyükşehir Belediye Başkanı var !..
...................


''Barış Manço'yu bir çoğunuz, hatta hepiniz tanıyorsunuz. Ama yıllar öncesinden kalan fotoğraflar, ne yazık ki bir çoğumuzun değil, pek azımızın aklında bir köşede saklı duruyor. Aynı kente ihanetimiz gibi...

O , diyordu ki, "Benim tek bir çıkış noktam var, o da çocuklar."

Beyaz cam, yani televizyon "azgın magazin gürühu"na teslim olmadan önce, seyredebildiğimiz kaç program vardı ?..

"İhtiyarlar Meclisi" oturup sayım yapsa, belki iki elin on parmağını geçmez...

Ama hepsi de insancıl ve sanat yüklüydü...

Bir tanesi de, onun programı olan "Adam Olacak Çocuk" tu...

25 yıl öncesindeki programı düşünüp bugüne baktığımızda, o çocukların kaç tanesinin gerçekten "adam" olduğu tartışma konusu olur.

Ancak programın yapımcısı Sevgili Barış Manço, o günlerde hep umut verdi, güç verdi bize geleceğimize ilişkin. Bir iddiası vardı o yıllarda Manço’nun:

"Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. Cumhurbaşkanı olmak"... Ve bu iddiayı merhum Turgut Özal’ın 8. Cumhurbaşkanı olarak görevini sürdürdüğü yıllarda ortaya atmıştı Manço...

Ardından 9. Cumhurbaşkanı Demirel’i gördü. Sonra hiç beklemediğimiz bir anda uçup gidiverdi aramızdan.

Kimbilir gitmeseydi onuncusu, belki ’onbirincisi’ olacaktı.

Barış Manço’nun bir tezi vardı. ’Adam olacak’ bütün çocuklar onun ’Adam Olacak Çocuk’ programını seyrediyordu ve büyüdüklerinde isteyebilecekleri, seçecekleri Cumhurbaşkanı olabilirdi doğal olarak...

Şansı yüksekti kendine göre...

Manço’nun ömrü yetmedi, kaç çocuğun ’adam’ olduğunu göremedi.

O’nun göremediği bugünlerde ’adam olan çocuklar’ın Çankaya Köşkü’ne gönderdiği Cumhurbaşkanı, Abdullah Gül oldu.

O günlerde Cumhurbaşkanı olma iddiası medya tarafından çok da önemsenmeyen Manço’nun, müziğe getirdiği yenilik Anadolu Rock Müziği’ni yerelleştirmesi oldu bana göre.

Halil İbrahim Ağa’ın sofrasından askere gidecek Mehmet’e, sokaktan gelen ’domates biber patlıcan’ nidalarından, ’püf’ dediğimiz lâmbaya kadar...'' (*)

Bir de kulaklarımda, sosyolojisi beni her zaman düşündüren ’Hemşerim, esas memleket nire?.." tekerlemesi...

Yeni nesil internet çocuklarının pek önemsemediği bir soru...

'' İsmin nedir, kaç yaşındasın, ne iş yaparsın, çoluk çocuk?..''

Bir vatandaşımızla yenile tanışırken, isminden de önce cevabını almaya heves etttiğimiz o meşhur sorgulama başlar:


"Nerelisin?.."

''-Çorum'luyum !..''

'' Çorum'un niresinden hemşerim !..''

'' Sungurlu'dan !..''

''Sungurlu'nun içinden mi ?..''

''Hayır !..Köyünden !..''

''Hangi köyünden ?..''

'' Kırıkçanak 'tan !..''

'' Öyle bir köyü varmı yahu ?..''

''Sana ne kardeşim Savcı mısın , nesin ?..''

Böylece başlayacak olan iyi niyetli bir dostluk, ''Sorgu-sual-zıpırlığıyla ''kılçık bir duruma '' dönüşüverir...

Belli de olmaz, bakarsınız ''akraba '' çıkıvermişsinizdir !..

Siz hiç Türkiye’de tatil yaparken ''nerelisin?..'' diye sorduğunuz bir Alman’dan "Hamburgluyum" cevabı aldınız mı? Ya da bir İngiliz’den "Londralıyım" cevabı...

''Amerika'nın içindenük !..'' diyenini ?..Tabi ki bu sosyo-kültürel bir farklılık...

Oysa çıkın Ankara, İzmir, İstanbul sokaklarına, sorduğunuz on kişinin belki dokuzundan farklı farklı şehir isimleri alırsınız cevap olarak...

Ben Türkiyeliyim...

Ve Ankara’da yaşıyorum...


Ne önemi var, hangi şehirde doğduğumun? Ne anlamı var başka akrabalarımın yaşadığı başka kentlerin ’benim’ olmasının..?

''Ne var utanacak, havasını soluduğumuz, suyunu içtiğimiz, toprağına bastığımız ve ekmeğini yediğimiz kentin gerçek bir parçası olduğunu söylemekten ?..

Ankara’da yaşayan 4.5 milyon insan, ’oralı, buralı’ olduğunu söylemek yerine, "Ben Ankara’da yaşayan bir kentliyim. Ankara benim kentim" deseydi, böyle sahipsiz, böyle başıboş mu kalırdı bu şehir?

Sahi... Belediye Başkanlarımız nereli? Neresi ’esas memleket’..?

Acaba Barış Manço hayaline kavuşsaydı ve Cumhurbaşkanı olsaydı, "Hemşerim esas memleket nire?" şarkısı aklına gelir miydi ?..

Öfkelendiğinde nezaketini kaybetmeyen o muhteşem ses tonuyla, "Bana yöresel milliyetçilik anlatan heyetler olarak değil, iş, proje, üretim anlatan heyetler olarak gelin" der miydi?

Yanlızca bu dönemi kastetmiyorum. Gelmiş geçmiş bütün Cumhurbaşkanları, Başbakanları, hatta Bakanları düşünüyorum.

Bakanlar Kurulu’nu bile farklı iller arasındaki dengeler kurmuyor mu?

Oysa tek bir denge olmalı gibi geliyor bana.. Gelişmiş ülkeler kulvarında, Türkiye’nin dengesi..!

Kentli olmak da önemli, ama yılda bir defa ve tatilde gidilen kentin kentlisi gibi davranmak da çok yanlış geliyor..

Ümidim, o dur ki gelecekte doğduğu yeri değil ;doyduğu yeri kenti olarak benimsemiş, sahiplenmiş kentlilerin sayısının artması...(*)

İşte, o zaman deniz ticaretimiz dünya'yı kucaklar;sanat bir başka yeşerir;çocuklarımız yarınlara bakarken gözbebekleri ışıldardı..

Barış Manço gibi bir cumhurbaşkanımız olsaydı, ''Güneş bir başka doğardı; bu güzel ülkenin üzerine !..''

(*)Kaynak: muhibbi.blogum.com

 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..