Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '10

 
Kategori
Siyaset
 

Diyarbakır'a gidebilmek…

Diyarbakır'a gidebilmek…
 

Geçen haftanın muhalefet ve iktidar kavgalarında en önemli konu OHAL’in ilanı meselesiydi. Ardı ardına gelen terör eylemleri ve şehit cenazelerinden sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yeniden olağanüstü hal ilan edilmesi gerektiğini iddia etti. Başbakanımız da her zamanki üslubuyla hemen karşı çıktı. OHAL’in MHP ve bu partinin çizgisinde olanların kabul edebileceği bir uygulama olduğunu, kendilerinin böyle bir uygulamaya kesinlikle karşı olduklarını çok sert ve incitici bir üslupla dile getirdi.

Zaten Tayyip Bey’in en büyük sorunu bu. Hem muhalefet çözüm önerisi getirmiyor diye şikayet ediyor, hem de getirilen önerileri şiddetle ve hakaretle karşılıyor.

Muhalefetin düşüncelerine katılmayabilirsiniz. Bu öneriler sizin düşüncelerinize tamamen ters olabilir. Ama bu şiddet, bu öfke ve adeta bu nefret niye? Öfkeyi günlük yaşamının ayrılmaz bir parçası haline getiren, konuşma üslubu olarak sürekli hakaret ve aşağılamayı tercih eden bir yöneticinin soğukkanlı karar ve davranışlar gerektiren terörle mücadelede sağlıklı kararlar alıp uygulayabileceğine inanmıyorum.

***

AKP Gurup Başkan Vekili meclis kürsüsünde güya Başbakanı savunuyor.

“Sayın Başbakan Genel Kurmay Başkanıyla birlikte cepheye gitmiş, saldırıya uğrayan karakoldaki askerlerimize moral vermiştir. Halbuki muhalefet Diyarbakır’a, Hakkari’ye, bu bölgedeki illere bile gidemiyor. O şehirlerin meydanlarına çıkamıyor…”

Şimdi bu sayın milletvekili güya muhalefet partilerini eleştirdiğini düşünüyor, öyle mi? Halbuki bu sözleriyle hem devletin içine düştüğü büyük aczi, hem de kendilerinin iktidar olarak ülkede meydana getirdikleri güvensizlik ortamını ifade ediyor.

Bir muhalefet partisi eğer o ülkenin herhangi bir şehrinde ya da kırsalında dilediği zaman ve dilediği gibi mitingler yapamıyorsa, kendilerini bu siyasi faaliyetlerden alıkoyacak tehditler varsa, o ülkenin yöneticileri derhal istifa etmelidirler.

Bu ülkede yurttaşların can ve mal güvenliğiyle beraber, seyahat yapma, siyaset yapma, düşüncelerini özgürce paylaşma haklarının da teminatı hükümet olmalıdır. AKP’nin bu sorumluluğunu yerine getiremediği halde kendisinden kaynaklanan bu eksikliği muhalefet partilerinin zayıflığı olarak göstermesi siyasi bir ayıptır.

***

Başbakanın ve Hükümet üyelerinin o bölgelere yaptıkları ziyarete gelince; biliyorsunuz, Sayın Başbakan seçim öncesi de Diyarbakır’a gitmişti. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir kendisini şehirde istemediklerini ilan ederek bu ziyarete karşı çıkmış, halkı boykota davet etmişti. Başbakan bütün cadde ve sokakları pislik içinde, devrilmiş çöp bidonları arasından tankların ve zırhlı birliklerin korumasında şehre girebilmişti. Yani Diyarbakır’da kendisini sevgi değil, nefret karşılamış, ancak silahlı kuvvetlerin desteğiyle şehre girmişti. Bu son ziyaretinde de kendisi Diyarbakır’da sevgiyle karşılanmadı. Bir başbakan bir kente geldiğinde kendisini o kentin valisi ve belediye başkanı karşılamaz mı? Bu bir devlet geleneği değil midir? Peki Diyarbakır bu devletin bir parçası değil midir?

***

Son söz; bu ülkede bazı vatandaşların gidemediği, giremediği kentler varsa bu ülkede insan haklarından, demokrasiden ve de özgür iradeden söz etmek mümkün değildir. Bu ülke insanı ülkenin her coğrafyasında kendini aynı derecede güvende hissetmelidir. Bunu temin edecek olan siyasi iktidardır. Bu sorumluluğunu yerine getiremediği zaman kimseleri suçlama ve şikayet etme hakkına sahip değildir.

Yapamayan gider, yerine yapabilecekler gelir. Devletin makamları kimseye mülk değildir.

 
Toplam blog
: 114
: 548
Kayıt tarihi
: 18.11.09
 
 

Emekli öğretmenim. Üç yıldır Söke Ekspres gazetesinde günlük yazılar yazıyorum. 2008 Yılında röpo..