- Kategori
- Tarım / Hayvancılık
Diyarbakır karpuzu, maniler ve bir efsane
Folklor ( Halk bilimi ) :
Şimdi tam karpuz mevsimi ve bol bol yeme zamanı...Hem de çok ucuz...Herkese tavsiye ediyorum. Şeker hastaları hariç...
Güney kentlerimizden olan Diyarbakır geniş folklorunun yanında karpuzuyla ünlüdür. Diyarbakır deyince önce kocaman karpuzları aklıma geliyor. Dedelerimiz şöyle anlatıyorlar Diyarbakır karpuzu hakkında: Yetiştirdiğimiz karpuzlar ikişer tanesi birer deve yüküydü. Yıl olur bir karpuzun tanesi 60 kilo, 70 kilo geldiği olurdu. Şimdilerde bereket kalmadı “ diye feryat ederlerken her yıl Karpuz Festivali yapılmakta ve de yine 40, kilo, 50 kilo gelen karpuzlar gelmektedir. Kavunlarımız da o denli büyük olur. Diyarbakır karpuzunun tadı bal gibidir, kabukları kalın olur, onun için damlarda kış aylarının son günlerine kadar saklamak mümkündür. Halk harasında hastalara şifa diye verir anlayışı vardır. Özellikle Dicle nehri kenarında yetişir karpuzlar daha büylük ve daha tatlı olur. Ayrıca Güvercin gübresiyle yetiştirilir.
Halk edebiyatımızda halkımız düğünde, bahçede, bostanda ve harmanda yerinde eğlenirken yöresel maniler söylerler. Bunlarla ilgili birkaç mani sunuyorum:
Çay öğünde karpuzlar
Uruldum yaram sızlar
Ben bu dertten ölürsem
Mezarım kazsın kızlar
***
Karpuz içinde çiğit
Elinde altın divit
Dostlar size emanet
Bir ocakta bir iyit ( yiğit )
***
Karpuz kestim yiyen yokh
Halin nedir diyen yokh
Ele (öyle) bir yar sevmişem
Gözün aydın diyen yokh
***
Kavun, karpuz almalı
Pahalıya satmalı
Senin kimi ( gibi ) güzelle
Kış gecesi yatmalı
***
Karpuz kestim sulandı
Yedim midem bulandı
Kırılası kollarım
İnce ince dolandı
***
Karpuz kestim kan kimi
Uzadı urgan kimi
Benim bir sevdiğim var
Kıhnalı kurban kimi ( kınalı )
***
Karpuz kestim kırmızı
Şu gelen kimin kızı
Gerdanında “ben-i “ var
Sandım seher yıldızı
***
Çay önünde karpuzlar
Çaykenarı bostanlar
Diz dize otursahdıh
Obi yaydı destanlar
***
Dicle etrafı bostan
Bir ziyan gelmez dosttan
Aklım başımdan gitti
Yârim düşündüğüm an
***
Karpuzlar yenmez oldu
Sıcaktan yer yer soldu
Bir yar sevdim oda heç
Gidipte gelmez oldu
***
Bağa gel, bostana gel
Zülfünü destele gel
Eğer anan vermezse
Kendini khestele gel
***
Ocakta duman olur
Gün olur, zaman olur
Diyarbakır karpuzu
Her yerden yaman olur
***
Karpuzlar biter oldu
Bostanı tutar oldu
Gel artık ey sevdiğim
Hasretlik yeter oldu
***
Karpuz kes dilim dilim
Gelecek nazlı gülüm
Bilmem nettim darıldın
Lal olsun benim dilim
***
Tepside karpuzum var
Üregimde sızım var
Dünya hakk’a emanet
İçimde bir kuzum var
***
Karpuz getir dileyim
Aç yorganı gireyim
Uyan uyan sar beni
Yar olduğun bileyim
***
Karpuz kestim kırmızı
Şu gelen kimin kızı
Gerdanında ben-i var
Sandım seher yıldızı
***
Karpuz kestim kan gibi
Uzandı urgan gibi
Benim bir sevdiğim var
Kınalı kurban gibi
***
Karpuz kestim yiyen yok
Halini nedir diyen yok
Ele bir yar sevmişem
Gözün aydın diyen yok ( 1 )
Bu manilerden başka Diyarbakırlı ünlü folklorcu araştırmacı yazar, Şevket Beysanoğlu Diyarbakır karpuzlarını yedi bölüm halinde inceler:
1-Pembe karpuz
2-Sürmeli karpuzu
3- Ferik Paşa Karpuzu
4-Yafa karpuzu
5-Kara karpuz
6- Alaca Karpuz
7- Mehmet Emin Karpuzu.
Böyle halkımız arasında maniler sürüp gidiyor. Elbette daha başka maniler de vardır. Halkımızın ağzında türkü gibi söylenen bu manilerden sonra birde Diyarbakır Karpuzu ile bir efsane vardır. Onu da buraya almakta yarar görüyorum.
Halk hekimliği folklorunun kollarından biridir. Diyarbakır’ın halk hekimliğinde karpuzun ayrı bir yeri vardır. Karpuzun idrar söktürücü, böbrek taşlarını döktürücü olduğuna inancı vardır. Günümüzde bile doktorların bu konuda tavsiyeleri vardır. Halkımız arasında karpuzla ilgili şu ünlü sözleri vardır:
Kavun ye bilegen bak,
Üzüm ye rengine bak
Karpuz ye işegen bak
Gibi sözlerden başka birde halk arasında söylenen bir Efsane şöyledir:
Lokman Hekim hazretleri peygamberlik mertebesine erişmiş bir niteliğe sahipti. Her derdin dermanı lokman Hekim’den sorulur. Bir hastalığın dermanını bilmezseniz başını alır kırlara, dağlara, çıkar ve her bitkiden her çiçekten, her ottan bir tutam alıp evlerine döner. Bunları yer ve faydasını bulur. Yine günün birinde Lokman Hekim ölümsüzlüğün dermanı bulma sevdasına düşerken yola Diyarbakır’dan geçer. Diyarbakır’da Urum ( Urfa ) Kapısından içeri girerken zerzevatçılar ( sebzeciler ) meydanına gelir. Orada yığın yığın duran koca patlıcanları görünce hayrete düşmüş.
Bu patlıcanları yiyen halk nasıl olurda hasta olmuyor” diye düşünürken, biraz daha ilerde koca koca karpuzları görünce “ha “demiş yemekten sonra bu karpuzları bol bol yiyorlar, onun için hasta olmuyorlar, sebebi bu “diye söylenmiş. Karpuz birçok derde devadır. Deva olmakta devam ediyor. Kimi evlerde kışın son günlerine kadar saklanan karpuzlar hastalara ilaç diye ikram edilir. İşte Diyarbakır karpuzu bu yönüyle dillere destandır....
Kaynaklar:
1- Diyarbakır Karpuzu ve Karpuzla ilgili Maniler / Abdülkadir Güler /
Türk Folklor Araştırmaları Dergisi - Yıl: 27, Sayı: 342, İstanbul- 1978.s. 8210
2- Diyabakır Karpuzu ve Bir Efsane / Abdülkadir Güler , Kemalist Ülkü Dergisi sayı: 118- Nisan 1978 - Ankara
3- Diyarbakır Kapruzu ve Bazı Maniler / Şevket Beysanoğlu Elek Dergisi, Ankara, yıl: 2, sayı: 11- 1977.s.22, 23.