Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Nisan '10

 
Kategori
Siyaset
 

Diyok da kimselere inandıramıyok…

Diyok da kimselere inandıramıyok…
 

Resmi ziyaret için gittiği Saraybosna'da Boşnak Enstitüsü'nde konuşan Erdoğan, sözlerine başlarken hıçkırığa tutulmuş. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan, "Bugün bir hıçkırık tuttu. Bizim Karadeniz'de bunun türküsü de var; 'Hıçkırık tuttu beni tuttu da bırakmadı beni' diye inanıyorum ki o da güzelliklere vesile olur" demiş. Erdoğan'ın bu sözleri izleyicileri güldürmüş.

İzleyiciler “Neden” gülmüşler, orasını tabi bilemiyorum. Ama beni güldüren şey, lafın “…Karadeniz'de bunun türküsü de var; 'Hıçkırık tuttu beni tuttu da bırakmadı beni' diye” tarafı…

Bu türkü, Denizli yöresine ait bir türkü, Özay Gönlüm, yöre ağzı ile çok güzel söylerdi..

Yaveş yaveş esen seher yeli mi

Benim gönlüm divane mi deli mi

Galk gidelim gara gözlüm bur'ladan

Çekilip durmeyor gurbetin hali

Hıkkıdık duttu beni

Duttu da guruttu beni

Seni gidi zalımın gızı

Gitti de unuttu beni

Beni ikinci güldüren tarafı ise, “Hıkkıdık duttu beni…” diye başlayan türkünün nakarat bölümündeki lafı, kendine doğru uyarlaması…

Yani; “…tuttu da bırakmadı…” değil, “…tuttu da kuruttu…” olacak…

Eğer bir iktidar ve o iktidar partisinin genel başkanı ve başbakanı, bir türkünün sözlerini dahi çarpıtarak, kendinin “…bırakılmadığına…” vurgu yapmaya kadar işi vardırıyorsa, artık içine bir kurt düşmüş olmalı…

Giderek düşen oylarını “…beni bırakmıyorlar ki gideyim…” anlamı yüklemeye çalışmak için türkünün bile sözlerini çarpıtıyor.

Türkünün sözlerini çarpıtmak bir yana, Türküyü de Karadeniz bölgesine aktarıyor…

Diyorum…

Başbakan, ülkenin sorunları ve çözümü hakkında bir şey bilmiyor. Birileri ona yazıyor veriyor, o da “Camdan” okuyor diye. Bakın kendiliğinden bir şey söylemeye çalıştı mı, bu türkü olayında olduğu gibi, neler oluyor görüyoruz.

Sözleri de yanlış söyleniyor, yöresi de…

Bunları ortaya koyunca da başbakan nedense sinirleniyor. Nerede konuşmaya başlasa, bir asabiyettir gidiyor. Başbakanın mikrofonun karşısında kimyası bozuluyor.

Görüyoruz; bir toplantıya gidiyor. Sakin konuşması gereken bir mekan ve karşısında da sakince konuşunca anlayacak bir toplum. Ne var ki başbakan mikrofonu görünce ses tonu yükseliyor, esiyor gürlüyor.

Neden?...

Sakince konuşabilmek varken… Karşınızdaki kişiler anlamıyorlar mı ki yüksek perdeden konuşuyorsunuz?

Dahası…

Neden bu tür yerlerde yaptığı konuşmalarda hep karşısındakileri ve muhataplarını “Dikkate almaz” tavır takınıyor? Aslı bunu sorgulamak ve anlamak gerekir.

Benim bu konuda anladığı şey, artık ayağının altındaki taşların kaymakta olduğunu kendiside de görüyor. Asabiyeti bundan olsa gerek. Görüyor ki, önümüzdeki seçimlerde bu kadar “Kendine bağlı” sayıda milletvekilini TBMM çatısı altında bulamayacak.

Belki bir süre daha “Kavgacı” ve “Dediğim dedik” tavrını sürdürebilir.

Ve eğer millet olarak geçtiğimiz bu kadar yıl içinde halen bazı gerçekleri göremiyorsak, varsın bağırmaya devam etsin. Varsın türkünün sözlerini de kendine yontsun, varsın yöresini bile değiştirsin, kendi yöresine, kendine maletsin…

Ama bizler, söylemeye, yazmaya ve itiraz etmeye devam edeceğiz.

Ne zamana kadar mı?

Anlaması gerekenler anlayıncaya kadar. Belki ömrümüz yetmez ya, osun varsın. Belki bir gün gelir, birileri “Tarihe” merak sarar da kaynaklardan bunları okur, görür ve öğrenir.

Bugün, diyok diyok da kimseyi inandıramıyok nasıl olsa…

08 NİSAN 2010

 
Toplam blog
: 146
: 576
Kayıt tarihi
: 17.01.09
 
 

Yazacak belki bir çok şey vardır, ancak sadece "Yazmak en büyük tutkum" desem!... Sonrasında da zate..