Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '11

 
Kategori
TV Programları
 

Dizi klişeleri

Türk dizilerinde bazı klişeler öyle çok kullanılıyor ki, bu klişelerin olmadığı bir dizi bulmak nerdeyse imkansız gibi. 

En çok da şu klişelerin artık dizilerde yer almamasını istiyorum: 

1) İki kız kardeş ya da erkek kardeş aynı kişiye aşık olmasın. Bu aşk türünün ana-kız ya da baba-oğul aşkları gibi farklı versiyonları da ortaya çıktı. Bu tür aşk hikayesi yakın zamanda önce Yaprak Dökümü’nde vardı, sonra tutunca hemen her dizide kullanıldı. Ama artık yeter! 

2) Dizilerde havuzlu villada oturan, magazin basının dikkatlice izlediği, parasal gücünü tehdit ya da birilerini susturmak için kullanan aile holdinginin üyeleri olmasın. Bu klişe bana, senaryo yazarlarının “bizlerin” değil, kendi yakın çevrelerinin hayatını anlattığı duygusunu uyandırıyor. Sanki herkesin hayatını paparazziler izliyor zannediyorlar. 

3) Gayrimeşru hamilelikler meşru hamileliklerin önüne geçmesin. Hamile kalan bunu babasından saklamasın. Anne adayı tam kürtaj olacakken durumu yeni öğrenen baba adayının tam zamanında yetişmesi sahnesi olmasın. 

4) Dizi kahramanı sevmediği kişiyle evlenirken, nikah memurunun “evlenmeyi kabul ediyor musunuz?” sorusunu cevaplamakta tereddüt etmesin, sevdiği kişi nikaha tam zamanında yetişmesin. 

5) Hastanede ya da cezaevinde geçen sahneler bu kadar sık olmasın. Dizi kahramanlarından biri amansız hastalığa yakalanmasın ya da sinirinden arabayı hızla sürerken kaza yapmasın. 

6) Bir son klişede dizi oyuncularıyla ilgili. Dizi seyretmeyi küçümseyen oyuncular, kendi dizilerinin seyirci tarafından seyredilmesini beklemesin. Siz dizi seyretmiyorsanız, halk sizin dizinizi niye seyredecek? Sizin yüce zat olarak daha ince zevkleriniz var da halk mı daha avam? Daha bir sürü klişe sayılabilir. Bu klişelerin çoğu da dalga geçilen eski Türk filmlerindeki klişelere benziyor. Diyeceksiniz ki, “O olmasın, bu olmasın. O zaman ne olacak dizilerde? Nasıl reyting alınacak?” Belki de film ya da dizilerde klişelerin olması normal. Anormal olan bunların aşırı sömürülüp, çok sık kullanılması ve gözümüze sokulması. Edebiyatın en yaygın klişelerinden biri olan zengin-fakir aşkı ya da sınıfsal farklılıklar öyle güzel işlenebilir ki, eseriniz ödüllük olabilir. Romeo ve Jülyet ya da Titanik gibi. Ya da en iyisi siz bir klişe icat edin de başkaları sizi taklit etsin. Siz başkalarını taklit etmeyin. 

Bu klişeler yüzünden dizilerde genelde hikayeyi değil oyunculukları izliyorum. Hikayenin gelişimini tahmin ettiğim için “senaryoyu ben yazdım” diye espri yapıyorum. Eee 40 yıllık izleyici olmak kolay değil. Ama Ezel gibi ilerisi ve geçmişi tahmin edilemeyecek diziler daha çok olsa güzel olmaz mı? Ezel’in zaman içinde zaman, hikaye içinde hikaye örgüsü başımı döndürüyor, sersemletiyor, “vaaay bee!” dedirtiyor. Bir de dönem dizilerini seviyorum. Öyle Bir Geçer Zaman ki ve Hatırla Sevgili gibi. Ordaki nostalji, bizdeki eski çaydanlığa benzer çaydanlık, benim çocukluk elbisemin benzeri, hatırladığım ya da diziden öğrendiğim nostaljik şarkılar, zamanın siyasal konjonktürü beni etkiliyor. Yani klişelere değil, geçmişin izlerine takılıyorum. 

 
Toplam blog
: 111
: 670
Kayıt tarihi
: 01.02.11
 
 

ODTÜ Eğitim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği mezunuyum. İlgi alanlarım edebiyat, sinema, tiyatro, TV..