Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '08

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Doğa ağlıyor ama

Doğa ağlıyor ama
 

Gökkuşağının altındayım. Sırtıma kestane iğnelerinin battığını duyuyorum. Gökyüzünü seyrediyorum. Hiçbir şey istemiyorum ki.
Her yer o kadar sessiz ve dingin ki. Ormana ait olmayan bir ses bile yok. Benim doğa ile uyumlu gibi gözüken sessiz çığlıklarım bile doğanın o kendine has sessizliğinde daha bir sakil duruyor. Kırılan kestane iğnelerinin sesi, nefes alışlarım. Kafamı yattığım yerden soldan sağa bile çevirmek istemiyorum. O dingin sesi duymak için.

Yer ıslak fındık dallarından yere yatak yaptım sırf gökkuşağını seyretmek için.Bir kuş havalarıyor. Biliyorum ki kara tavuk dedikleri cins olmalı.

Toprağın nemini içime çekiyorum.Gözyaşlarını mı bilmem.Ve doğa ağlıyor.Herkes farkında olması gereken kadar farkında, kimse o sessiz çığlıkları duymuyor ama doğa ağlıyor.

Küçük bir çoçuğun dudağını büzerek ağlaması gibi. Sırtıma batan dikenler sanki beni felç edecek gibi.İçimde üstünde yattığım toprağın acısı, elimde sırtımda, tenimde aldığı intikamı duyuyorum.Ve üzülüyorum.Bütün bir yaşam, bütün bir insanlık adına üzülüyorum.

Toprağın üstünde ben yatarken, aşağıdaki hareketliği duyumsuyorum.Bir huzursuz hissediyorum.Doğa rahatsız, huzursuz.Dengesini bozduk. Ve intikam alacak.
Yüzüm yukarıda bir daha senelerde fındık olacak mı diye düşünüyorum. Köylüler söylüyor her yerde hastalık varmış. Hastalıkla mücadele için uygulanan yöntem daha bir kötü. Hem otları öldürüyor. Hem de toprağı havalandırıyor.Sırtıma kollarıma, bacaklarıma, çıplak tenime değen ne kadar toprak varsa, beni yakıyor.
Sanki bana bir şey anlatıyor.BEn yaşıyorum, ama kimse beni görmüyor diyor belki.Herkes kafesteki bir hayvanı seyreder gibi geliyor "aa ne harika manzarası var" deyip, yedikleri her çöpü bırakıp gidiyor.

Sonra çocuklarımıza nasıl bir dünya bırakacağız diye düşünüyoruz.
Doğa ağlıyor. Sırtımdan kalçalarıma akan gözyaşlarını duyuyorum. Daha önce Ağustos ayında yağmurdan fındık toplayamazken, şimdi rahat rahat kurutuyoruz. Yağmur hala yağıyor ama eskiye oranla değil. Eskiden bahçeye giderken çadırla giderdik. Çuvaldan yağmurluk yapmasını öğretmişti babalarımız, atalarımız.Çünkü onlar evden çıkmadan önce bakarlardı havaya, yağmur gelecekmi, nereden gelecek bize söylerlerdi. Hava durumunu dinlemezdik.Bilirdikki doğruyu söylüyorlar.Ve yağardı.Atalarımız anlarlardı doğanın kızgınlığını bilirlerdide.

Şimdi biz bakıyoruz ama görmüyoruz. Doğa ağlıyor.Her sene daha az veriyor bereketini.O bereketini azalttıkça, tüm ekolojik sistemin dengesi bozuluyor.
Doğa ağlıyor. Avucumun içi toprağa dönük, avucumun içi ısınıyor.Toprak sıcak ve öfkeli.Ufacık birer kavanoza hapsettiğimiz için belki.Üzerinde bir tutam renk göreceğiz diye köklerinden alınıp, derinlikleri olmayan kuyulara bıraktığımız için.
Doğa ağlıyor, Saç diplerime kadar ıslanıyorum.Güneşten olmadığını biliyorum.Doğa beni üzüyor. Nemli nemli her tarafım.Onun can çekmesini neredeyse yüreğimde duyuyorum.
Benim de nefesim sıklaşıyor.Neredeyse yok olacağım orada öylece yatarak.
Biliyorum ki orada o nemin içinde öyle yatarsam bir süre sonra hasta olacağım, ama verilecek küçük bir bedel olacak bu benim için
Sevgilerimle YASEMİN YENİL,

 
Toplam blog
: 96
: 369
Kayıt tarihi
: 05.09.07
 
 

Size hikayeler anlatmamı beklemeyin, halen büyümek istemeyen birisiyim. Daha çocuk, daha yaramaz ..