Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mayıs '10

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Doğa için yaz!

Doğa için yaz!
 

Yine mi der ve hemen anlarım, babam bu hafta sonu işin var mı dediğinde köy yolunun göründüğünü. Babam haftada üç defa diyalize giren, günde en bir paket sigaraya devam eden, :)) hatta ve hatta tansiyon nedeni ile zaman zaman soluğu aldığı yoğun bakımda akşamı burada geçireceksin dediklerinde, yan tarafta yaşam ünitesinde garip garip sesler çıkaran hastaları bahane ederek, ben bunlarda aynı odada kalamam diyerek, ‘’bahane tabii, asıl neden sigara’’ :)) bak baba, hızla ölüme gidiyorsun, şu sigarayı bırak, bu geceliğine kal burada diyen doktora, nasıl olsa ölmeyecek miyim, öleceksem de evimde ölürüm diyerek tüm hemşireleri canından bezdirip, kendini hastaneden attıracak nedenin alt yapısını hazırlayınca, doğal olarak benim onu eve getirmem kalıyor sadece geriye...

Her ikisi de ikişer buçuk santim kalan, onun yanında kalp kapakçığı ve yüksek tansiyon sorunları olan babam, o haliyle hala yerinde durmaz, hala bahçede çalışır, buradaki bahçe ile uğraştığı, kendi uğraştığı yetmiyormuş gibi, bir de bizleri aşağı yukarı her hafta sonu köye götür teranesi ile taciz eder. Sadece o mu? Annem de… Ve bizleri daha az kızdırmanın da yolunu bulmuşlar. Nasıl mı? Birbirlerini suçlayark, ben istemiyorum, o istiyor diyerek. :)) Bu da bahane. Suçlarını azaltacaklarya. Oysa her ikisi de birbirinden merdane hırs konusunda. :))

Yahu, emekli maaşın var, iyi kötü başka bazı gelirlerinde var. Bir karı bir kocasınız. Burada ektiğiniz bahçe neyinize yetmezde bazen dağlardan yuvarlanarak, sağımız solumuz çizilerek, kasalarla omuzlarımızda taşımak zorunda kaldığımız erik, kiraz, elma, armut, ceviz, aklınıza gelebilecek bütün sebzeleri eker, hem kendinize hem bize eza edersiziniz. ‘’Tüm kardeşlerim çalışıyor çünkü ben dahil, haftada bir günleri var’’. Ordu mu besleyeceksiniz Allah aşkına. Bugüne kadar dağlara döktükleri para ile neler neler yapılırdı bilemezsiniz. Bir kısmını satarlar pazarda satmaya da, köylü kadın ya da erkekleri verdikleri yevmiyeyi bırakın, geliş gidiş benzin parası etmez.

Her neyse…

İşte söylene söylene çıktığımız o köy yolunun yeşili öyle bir sarar ki sizi, en cilveli kadın yanında cadı :)) kalır. Hele hele köyü çıkıp, yazlıkların olduğu mahallelere doğru köşeyi dönünce… İşte o köşede burnunuza çalınan keskin orman kokusuyla birlikte hava en az on derece serinler. Değişim inanılmazdır. On derece farkın arasında sadece bir burun vardır.

Köye varırsınız. Mahallelere daha doğrusu. Oraya varmadan daha zaten bütün civatalarınız gevşemiş, kendinizi yüzyıldır beklediğiniz sevgilinizin koynunda bulmuş gibisinizdir adeta. Benim ilk düşündüğüm şey, ocağa çayı koyup, babamın çardak tamir etmekten bıkarak, artık yapmaya karar verdiği beyaz sarayın verandasına, “terasına” çıkıp,:)) uçsuz bucaksız yeşilliği seyredip, çayı yudumlamak. Hemen evimizin dibinden akan suyun şırıltısı, şerefimize daha da bir keskinleşen ağustos böceklerinin serenadı eşliğinde, işte yaşlandığımda geleceğim, şiirlerimi yazacağım yer dediğim cennette çayımı yudumlamak.

Sonra mı? Tabii ki; hemen aşağıya inip, bahçeden fasulye, domates ya da patlıcan biber devşirerek, üşenmezsek terasdaki şömine, yani bizim deyimizle ocağı, yine etraftan topladığımız çalı, çırpı kuru ağaç parçalarını yakarak üstünde, alasulu, missss gibi kokulu yemeği, "aşı":)) bir de yufka varsa, yufkayı kaşık yaparak daldırıp daldırıp kaşık kullanmadan midede şenlik yaratmak. Tıka basa dolu olsa bile mideniz ilk yapmak istedikleriniz bunlardır işte…

Sonrası mı isterseniz suyun gözü dediğimiz kıvrıla kıvrıla giden ve yaklaşık üç kilometre olan yere, "garmıyarın gözü’’ne doğru ve yeşilin her tonu ile sarmaş dolaş yürüyüş yapabilir, hatta bazen benim gibi karşı mahalleye de gidelim diye düşünüp, yolu kısaltayım derken ormanda kaybolup, bir hayli korkulu dakikalar yaşadıktan sonra, yolu çok çok uzatmış, her yeriniz dikenlerden çizilmiş olarak eve dönebilirsiniz. Nasıl anlatsam ki daha ya birsürü işimiz gücümüz var, bıktım sizin bu hırsınızdan diyerek, "işlerini görsem de bir nevi burunlarından getirerek":)) gittiğim ama ayın, yılın ya da haftanın bütün yorgunluğunu, stresini alan yeşilin, doğanın ruhuma yaptığı detox etkisini. "Detox du değil mi"? Bir de anti Aging var tabi… Yaşlanma karşıtı kremlere kozmetik ürünlere verilen addı değil mi? Sayfalarca yazsam sığmaz kısaca… O zoraki gittiğim bir günlük ziyaretin bana kattıklarını. Aslına bakarsanız ben toprakla uğraşmayı çok sevmiyorum. Belki de küçüklüğümden buyana çok uğraştığımdandır. Küçük kız kardeşim daha çok sever benden ama ben de kiraz toplamayı, şeftali, alma erik ya da armut toplamayı severim. Yaprağı her yanıma yapışan fasulyeyi de ehhh ama domates toplamayı hiç sevmem. Zira ağaçları çok büyük olduğundan her tarafın sarıya boyanır. Kesinlikle ve kesinlikle banyoya girmen, elbiseleri de yıkaman gerekir. Neyse ki; köye de çamaşır makinesi aldık da şimdi rahatız. Ama yeşil biber toplamayı çok severim. Ağaçları küçük, sevimli, hiç üstümü kirletmez. Cici biberlerim benim. :))

Yetsin mi gari be… Çünkü geldikçe geliyor aklıma. İşte bunca anlattığım köyümüzün, mahallemizin sadece bir bölümü diyebileceğim yerlerini çekmiştim geçtiğimiz ramazan bayramında. Bir iki ufak aile ziyareti de yapmış, bu ziyarette çocuklara şarkı da söyletmiştim. O videoyu internete atalı çok oldu, aslında akrabamızda olan o pırıl pırıl küçük kızı, "Atatürk çocuklarını" özel olarak kesip montajlayıp 23 Nisan da sizinle paylaşacaktım ama olmadı. Aklıma gelmedi, uçtu gitti açıkçası. Onun için biraz uzun olsa da hiç sıkılmayacağınızı düşündüğüm videomu sizlerle paylaşmaktan onur duyarım.

Lütfen bizi sevmekten, bize güzellik, iyilik, huzur vermekten başka hiçbir zararı olmayan ormanlarımızı, doğamızı koruyalım. Korunmasına yardımcı olalım. Herkesi doğa konusunda bilinlenmeye, bilinçlendirmeye çalışalım. Her sıkıldığımızda koynuna sığındığımız dağların aşkına.

Olur mu?

Sevgiler, saygılar, doğa ile barışık, son gideceğimiz yer olan toprağa aşık geçirelim günlerimizi. Her derdin dermanı doğadadır çünkü.

Aşk yarasının bile…

http://www.dailymotion.com/video/xatm32_ayryntyda-gezinmek-daylaryn-aykyna_lifestyle?start=3

Bu da; bu bloğu yazmama neden olan, değerli arkadaşım, can dostum, kendini ve yüzünü henüz görmesem de, yazılarından görebildiğim kadırla en az köyüm kadar güzel kalpli olduğunu düşündüğüm, Emine' min, Supçin' imin yazısı. Evet arkadaşlar. Eminem' in dediği gibi sarılalım kaleme ve kağıda döşenelim blogları doğa adına, güzellik adına, koynuna konacağımız ebedi istirahatnemiz toprak ananın dualarını almak adına. Ha... Ne dersiniz?

http://blog.milliyet.com.tr/Doga_icin_cal___/Blog/?BlogNo=243059

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..