Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '08

 
Kategori
Doğa Sporları
 

Doğa ile başbaşa

Doğa ile başbaşa
 

Bisiklete bineli dedim ya 12 yıl oldu. İşe gittiğim günler de yağmur kış demeden her gün ortalama 10 km yol gidiyordum. Arada bir Pazar günleri de tura çıkıyordum.

Bisikletle gezintilerim. Daha önce yapmış olduğum turlarım var. Gurup halinde olsun ya da tek başıma çıkmış olayım, hafızam da başımdan geçmiş ilginç anılar geçiyor. Birkaç tanesiyle sizlerle paylaşmak istiyorum. Ne dersiniz.

Kendinizin bir köylü vatandaş olarak düşünün. Onlar saf, temiz ve iyi kalpli insanlardır. Köylü vatandaşları çok severim. Hem de tarla da çalışan o köylü çocuklar belki hayatların da ilk defa olarak gördükleri bir bisikletliyi böylesini ilk defa şahit oluyorlardır. Ellerin de eldiven başında kask altında tayt “Uzay’dan mı geldi yoksa?” Şaşkınlıklarından dilleri tutulmuş “Hello” diyiveriyorlar. Hoşuma gitmiyor da değil hani. Bazıları para istiyorlar. “Abe yarış mı var yoksa.” Yanında ki arkadaşlarına sesleniyor. “Bisiklete bak bisiklete.” Benim bisiklet onların yanın da daha lüks ve bakımlı olduğundan elbette dikkat çekiyor ve etrafınız da çoluk çocuk soru yağmuruna tutuluyorsunuz. İlk önce sizden euro ya da dolar isteyiverirler. Dedim ya saf ve temiz yürekli insanlar. Eskiden çok kızardım. Şimdi ise şöyle düşünmekteyim. Yanınız da birkaç şeker veya çikolata o güzel çocuklara verir memnun edersiniz.

Bir köye gitmiştim ve köy meydanına vardığımda bir mola vereyim dedim de. Bilirsiniz o köy meydanlarını bir iki kahve vardır. O köy meydanının ortasında o ağacın altına bisikletimi yanaştırdığım da karşılıklı kahvede çaylarını yudumlayan o köylü vatandaşlar birbirleri ile Almanca ya da İngilizce konuşmaya çalışıyorlardı. Ben de bir an için benden başka bir yabancı mı var yoksa diye etrafıma baktım ama bulamadım. Bana mı seslenmişlerdi. “Ben Türküm” dedim. Bisiklete her yabancı binebiliyor da hiç Türk binemez miydi yani. Ve o köylü vatandaşlar benim Türk olduğunu öğrenince şaşkınlıklarını gizleyemediler. Haklılar da çünkü nereden bilebilirlerdi. Onlar böylesini hiç görmemişlerdir. Her an kazaya karşı başlarına koruyucu görevi gören kaskımı, terlemelere karşılık terini bir şekilde emen arkasında gerekli malzemeleri koyabilecek cepli formamı, her rüzgara karşı gözleri koruyan kara gözlüklerimi, özelikle iç avuçların nasır görmemesi için giydiyim eldivenlerimi ve bacaklarımın rahat hareket etmesini sağlayan taytımı gördüklerin de onlara garip gelmişlerdir.

Ben şöyle açıklayayım. Bizim köylü vatandaşım dedim ya saf ve temiz kalplidir. Yabancı bir insana karşı da misafirperverdir. İnce ve uzun bir yoldan gelmişsiniz. Konaklayabileceğiniz bir yer aramaktasınız. Çadırınız da var. O geçtiğiniz köyü beğenip konaklamak istediniz. Hava kararmadan çadırı kurmak ve kendinize göre bakkaldan alışveriş yaparak yanında taşıdığınız ispirto ocağınız da bir şeyler pişirmeye karar mı verdiniz. İşte benim o saf köylü vatandaşım çadırı da kurdurtmaz, Allah ne verdiyse yemek verir karnınızı bir güzel de doydurtur ve köyün misafirliğinde yatırtır sabahleyin de kahvaltı yaptırtmadan da yollara yollamaz sizi.

Ben bir zamanlar şöyle düşünmüştüm. Her köyde kalmak kaydı ile hem para harcamadan insan tüm yurdu yürüyerek de olsa gezer. Ülkemizde 40 bin köy var ve her köyde birer gece konaklasak bile ömrümüz yetmez. Çünkü kırk bin köy demek kırk bin gece o da yapar yüz dokuz sene.

Sevgili dostlarım. Önemli olan o kırk bin gün yaşamak değil sağlıklı ve huzurlu yaşayabilmek ve bu dünya da bir şeyler yapabilmektir. Ben huzur bulduğum bir davadan vazgeçmeyeceğim. Pekiyi nedir bu dava. Bisiklete binerken bulduğum mutluluğu herkesin de bulmasını istiyorum. Ama biraz da cesaretli olursak pedal çevirmek o kadar zor olmayacak. Avrupalı işine bisikletle gidip geliyor. 60 yaşına gelmiş bir kadın yıllarca bisiklete binmekle bisiklete binmeyenden daha dinç, daha güçlü ayakta kalabiliyor. Ya bizim kadınlarımız gün yapmaktan yufkalı börekleri, kekleri yemekten kalçaları balon gibi sismiş. Maşallah, maşallah ne güzel de yiyorlar. Sonra zayıflayacağım diye ha bire yürü babam yürü.

Biz millet olarak neyimiz düzgün ki.

Halbuki gübre kokusuna bayılırım. O kokuyu duyduğum da köye geldiğimi anlarım. Şehir kahvesinde oturmayı sevmem de kahve de tahtadan yapılmış sandalyeye oturmayı ve köylü insanlarla konuşmayı, onlarla hoş sohbet etmeyi severim. Hele traktörün motor sesine bayılırım.Yine böyle bir turda eskiden çalıştığım fabrikada Arif Keskin adında bir arkadaşın ailesinin bulunduğu Torbalı köylerinin birinden geçerken Arif’in bana bahsettiği evinin önünde durdum. Günlerden Pazar sabahın sekiz bucuğuydu. Evin önünde bir amca vardı. Dedim ki

_Arif burada mı?

_Evet, dedi ve devam etti.

_Arif kalk, kalk bir törist gelmiş seni arıyor.

İçerden Arif kalkmış sabah mahmurluğunda gözlerini elleri ile ovalarken karşısında beni görür.

_Yahu baba, bu bizim fabrikada çalışan Doktor Ahmet (Fabrika’da çalışanların ilaçlarını ben aldığımdan lakabım doktordu). Ahmet gelsene.

Arif benim köye geleceğimi biliyordu. Ama Arif'in babası şaşkınlığını gizleyemedi.

_Yahu oğul sen nerden geliyon.

_İzmir’den geliyorum amca. Bak bisikletin km saatine. 52 rakamı yazıyor.

_Bisikletle İzmir’den buralara geldin ha.

_Saat sabahın altısında yola çıktım. İki buçuk saatte geldim işte. Hem de spor yaptım.

O gün orada beni bırakmadılar. Kahvaltımı orada yaptım. Sonra Arif’le dağa çıktım. Dağın zirvesinde Arif’ten ayrılıp ben yoluma devam etim Arif ise geri döndü. Ben de Kemalpaşa üzerinden İzmir’e geri döndüm.

On iki yıldır köylerden geçerken bazen de bisikletlerine binen köy çocukların benimle yarışa tutuştuklarına şahit oldum. “Abe yarışalım mı?”

Onca temiz hava solduktan sonra İzmir’in trafiğine girmek, arabaların egzozundan çıkan zehirli gazları solmak ve o sıkışık trafikte terlemiş vaziyette şık şık durmak ve ilerleyememek doğaya haykırı. Ne güzel de doğa ile baş başa kalmıştık.

Kısadan bir şey söylemem gerekirse diyorum ki huzurlu, sağlıklı bir hayat herkesin hakkı. Doğa ile baş başa kalmak istiyorsanız yürüyün, koşun ama en önemlisi bisiklete binin.

Tavsiyemdir.

 
Toplam blog
: 540
: 3176
Kayıt tarihi
: 02.01.07
 
 

Hiç bir motorlu araca binmeyi sevemedim. Daha doğrusu sevdiremediler. Onun yerine iki tekerlekli ..