Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mayıs '10

 
Kategori
Felsefe
 

Doğa mı? O da neymiş..

Doğa mı? O da neymiş..
 

Anne... Gölgede dur da başına güneş geçmesin... Ne demek?....


Doğa mı? O da Neymiş...

Bir yerlerde bir kuş yavrusu ağlamakta, cik cik diye,
Aç karnına, soğuktan titremekte daha yeni bitmekte olan tüyleriyle..
Sanki anne... anneciğim üşüyorum? der gibi…
Birazdan boynu bükülürken, insanlık bir tür daha yitirecek gibi..
xxxx

Bir dal kırılmakta ağacın gövdesinden, sırf meyvesi için…
Bir fidanın üstüne basılıyor, güç bende diyebilmek için…
Gülün çektiği, çiçeği belası, dikeni bile engel olamıyor, koparılmasına dalının…
Kim demiş gül dalında güzeldir diye…
Haaa, o Hafızın kabrinde her seher açanlar mı?
Yok canım dokunulmazlıkları yok.
O lafın gelişi... Şiirlerin şarkıların söz güzelliğinden ibaret,
önemli olan söyleyişimiz güzelleşsin..
Çok meraklıysan güle, gidersin çiçekçiye, alırsın demet demet...
Ne? kokusu mu nerde? Aaaa hiç gül kokar mı?
xxxx

Atarsın dinamiti suya, sana kalan sadece toplamak olur tavaya girecek balıkları…
Çakarsın kibriti, ateş temizler her türlü haşeratı
Üstelik gecekondu yeri de açılır yanan ağaçlardan…
O kaplumbağa mı? Kaçamaz mı? Canı mı yanar?
Canım şimdi o da, ne arıyor orada…
Ne yapalım, yaşam her canlıya adil davranmıyor...
Bu dünyanın düzenini ben mi kurdum…
O da kaderine razı olsun…
xxxx

Şu ağaç da olmasa dükkânımın vitrini ayna gibi gözükecek, gelsin müşteriler…
Duuur, bu gece el ayak çekilince halledeyim, kökünden bu sorunu…
Şunu da tam evimin önüne dikmişler, doğru dürüst arabasını bile park edemiyor insan…
Duuur bu gece el ayak çekilince dibine.. acaba tuz mu yoksa asit mi daha çabuk kurutur…
Yok doğaya zarar vermeyeyim, en iyisi dibinden kabuklarını keseyim sonra toprakla örterim...
Nasıl olsa kimse farkında bile olmaz kuruduğunun..
...eh kuruyunca da…. araba rahat rahat park...
Evin önündeki yol, cadde, sokak da benim sayılır ya....

Şu akasyayı da kim dikmiş kaldırımın ortasına… Böyle belediyecilik mi olur.
Arabamın üstü kuş pisliğinden geçilmiyor, işin yoksa her gün yıka..
Hele bir de o yağan yaprak sızıntısı, bir de leke bırakıyor…
Sen dur.... nasıl olsa budama ekiplerini görürüm...
Kıstırdım mı avucuna üç beş kuruş, bir çay, biraz lak lak..
Gör bakalım el mi yaman, bey mi… tam ortasından, haşırt diye budama ayakları...
Alçak kuşlar, bakalım bir daha nereye konacaksınız, arabamın üstüne şaapmak için…
Bunları nerden mi? biliyorum. Tabii ki Dikmenin caddelerinden.
Bunları herkes biliyor da bir tek Çankaya belediyesi bilmiyor.
Bizim oylar çantada keklik ya...
Yani ampülcüler ile yan gelip yatıcılar arasında araftayız ya...
xxx

Neee..., ben bu güne kadar bir çöp dikmiş miyim?
Sana ne... sana ne...
Milletin engizisyoncusu sen misin, yok etmek için ille var etmek mi gerekir…
Bu dünyanın düzeni böyle… birileri diker birileri……
xxxx

Şu Einstein da salak mı ne…
Ne demek “Tanrı detaycıdır ama asla zalim değildir” demek…
Öyle olsaydı niye yaratmış bu sokak kedilerini, köpeklerini…
Duuur sen, kıymanın içine biraz… olmazsa pompalıyla karanlıkta iki el...
Bak bakalım bir daha kime köpeklik yapacaklar benim kıta sahanlığımda…
xxxx

Kutsal kitap “.. biz her şeyi bir denge içinde yarattık, siz sakın dengeyi bozmayın” diyor ama...
Ne alaka canım, kedinin, köpeğin, böceğin, ağacın, çiçeğin dengeyle ilgisi mi var…
Bunları da dengeden sayarsak işimiz iş...
Kurtlar, kuşlar, çakallar, ayılar.... bütün mahlukat yeşil kart sırasına girer...
xxx

Şu hıyarlara da gıcık kapıyorum, yamuk yumuk… bazıları da acı çıkıyor…
Hele o karpuzlar, resmen karpuzun yamuğu türünden…
Domateslerde bir haftada bozuluyor...
Halbuki iki ay durabilmeli hem de kıpkırmızı taş gibi..
Şu renksiz, al benisiz çilekler de öldürüyor beni…
Küçük küçük…uzan al, uzan al ağzım dolmuyor, üstelik sapıydı çöpüydü…
Çilek dediğin elma gibi olmalı... kocaman....
Bir tane yedin mi ta börkeneğinden şirdenine kadar bütün gözleri dolmalı işkembenin…
Tadı mı?.... Çok meraklıysan git şeker ye…
Ne.. kokusu mu?....Parfüm dükkanı mı burası, zerzevatçı, zerzevatçı..
Git al bi strawbewrry kokla dur... Tinerci misin, nesin?
xxx

Muz dediğin yarım metre olmalı,
Soğanın iki tanesi bir okka çekmeli,
Hıyar dediğin dolapta bile büyümeye devam etmeli…
Domateslerin içi boş, patlıcanların yanında yumrusu olmalı,
Çilekler çürümeyi bilmemeli....
Yoksa nasıl doyururuz bu kadar kelleyi…
Baksana ne versek yiyorlar...
Hem de, ne ham diyen, ne tatsız tuzsuz diyen, ne de "ne len bu?" diyen var.
Kim izin veriyor bunların satılmasına, bu çiftliğin sahibi yok mu? bile demeden.
Sadece yiyorlar... Ne tad alma duyguları kaldı ne de koku alma...
xxxx

Neee... Çin tıbbı “insan ne yerse odur” mu diyor… desinler…
Ne yani, şimdi biz de bu abuk türleri yiyoruz diye,
hormonlu, tatsız tuzsuz, içi boş homongolos kılıklı insanımsılar mı olacağız…
Sen onlara bakma, öyle olsaydı o Çin taifesi de yılan çiyan olurlardı..
Hem ben organik, morganik der bir şeyler bulurum benimkilere…
Diğerleri mi.. canım onlar da kunlamasaydılar o kadar…
Organikle besleyemeyeceksen niye üretirsin boy boy..
.... zaten mebzul miktarda kelle var...
xxx

Mevlana da işin suyunu çıkarmış doğrusu...
Ne demişler çok laf yalansız olmazmış diye..
Ehhh böyle cilt cilt söylersen, sen de kurtaramazsın kendini bu döngüden….
Neymiş, “sen bilmez misin ki o kabzımallar, armudu sapı, üzümü çöpüyle tartarlar”…
Al beş kuruşluk daha…
O senin dediğin cahiliye dönemindeymiş..
Hangi devirdeyiz, artık genetik bilimi diye bir şey var.
Oynarsın genleriyle, ne sap kalır ne de çöp...
Böylece Önüne de geçmiş olursun doğanın yaptığı bu yanlışların...
xxx

Halbuki tavuklar kanatsız,
Karpuzlar çekirdeksiz,
Armutlar sapsız
Üzümler çöpsüz,
Hıyarlar kokusuz
Sütler kaymaksız
Şeftaliler tüysüz,
Balıklar pulsuz
İnsanlar ruhsuz
Hayat tatsız tuzsuz olmalı..
... ki, para kazanmaya devam etsin şerefsizler..
xxxxxx

Yaw bu çocuklarda erken doğmaya başladılar...
Halbuki eskiden dokuz aydan önce çıkmazlardı...
Sanki GDO lu ya da genetiği değiştirilmiş gibiler...
Maşallah boyları da kavak gibi, ama bir de mongolumsu obez gibi görünmeseler…
Acaba bunların ayakları niye bu kadar kocaman, hem de bilekleri çöp gibiyken..
Çok da dayanıksız oluyorlar, daha hastalık demeden atıyor kendini yatağa ateşler içinde..
Neee... beta mı, alerji mi, nike’lar mı, keneler mi, başlarım kırımına kongona..
Nereden çıktı bunlar yaww... eskiden böyle şeyler yoktu..
Hasta da olunmazdı.. gerektiğinde kaynatırdık nane limon…
Neeee onlar da mı…. nanelerin boyu bir metre mi?..
Onların da mı genetiği değiştirildi...
Eh bu alçak hıyarlar, paramızı söğüşlemek için,
bal kabağı fidesine karpuz, karpuza domates aşılarlarsa,
Dev gibi kabak kokulu karpuzları,
karpuz kokulu domatesleri bize kakalayıp,
köpeksiz köyde değneksiz dolaşmaya devam ederlerse.... olacağı bu..
Ne demişler, "ya kuzgun leşe... ya devlet başa"...
Eeee napcaz şimdi...
bu sessizliğimizle bize reva görülen, ancak kuzgunun yemi olmuş anlaşılan........
Acaba dönüşü olacak mı bu gidişin?...…
xxxxxxx

Eskiden aşklar da, sevgiler de doyasıya yaşanırdı..
İnsanlarda vefa vardı, açın olduğu yerde kimse tok yatmazdı..
Komşular külü ortaya koyarlardı, muhtaç olan alsın diye..
Seni seviyorum dendi mi... sevgiler yağmur olur yağardı...
Gül sunulurdu, gülüm denirdi sevgiliye, güller mis gibi koktuğu için...
Ya şimdi... Ne oldu bunlara böyle..
Sanki bir şeyler oluyor da haberimiz yok gibi..

"Bilmezliğin masuniyetine sığınır, işe alkış tutana dek".. (Shakespeare):...
Ülen adamın , amcasından da kötü oldunuz be... götürmek için annesini...
İstersen devam edeyim Hamlet'ten;
"Ölüm töreninin sıcak yemeği, düğün şöleninde soğuk olarak sunuldu"...
Bu sabırsızlık da ne... Demek "amcası" da, "annesi"de hormonluymuş...,
xxxx

Dur ben bu yazıyı bir yere bağlayacaktım ama nereye..
Sonunu getiremiyorum yeşilliklerin, öyle çok ki...
Her yazdığım, yazmadığımın habercisi oluyor...
Sanki bu geyikleri bir yerlerde duydum gibi…
xxxxx

Yawww ne adamsın.. hani sen kendin yazardın yazılarını...
Yazardın da, “sen yazdığın olurdun, yazdığın da sen”….
Okuyandan önce sen tadını çıkarırdın duyguların tetiklediği sızıntıların süzülmesinin…
Hatta ya başını öne eğer ya kapıyı kapatırdın, görmesinler diye gören gözler...
xxxxx

Ya bu yazdıkların…
Tanıyorum bu geyikleri bir yerlerden.. sana ait değil bunlar…
Sen, hormonlanmış bir hırsızsın…
Bizden doğamızı, yaşamımızı çalansın.
Sen, paramızı alabilmek için, canımızı çalıyorsun.
Sen, kutsal kitabın lanetlediğisin... dengeyi bozuyorsun…
Sen, kabzımalların sattığı armudun sapı, üzümün çöpüsün...
Sen, hormonlusun, kokusu bile olmayan hıyarsın..
Sen, evrimini tamamlayamamış homosapienssin..
Ancak çalmayı, kapmayı, yıkmayı, bir de birilerine oy vermeyi bilirsin.
Sen, katilsin katil... ağız tadımızın katilisin, mutluluğumuzun katilisin...
Sağlığımızın katilisin, güzelliklerimizin katilisin,
Doğanın katilisin, ağacın, çiçeğin böceğin, insanın katilisin..
Ama sen de kurtaramayacaksın kendini kazdığın bu çukurdan, haberin olsun.
xxxx

Evrenin oluşumu hakkında, inanç alanında değil de bilim alanında, bilgi ve veri arayanlar ( ki "oku" emrinden ve "bizim asıl ayetlerimiz yerde ve göklerdedir" ifadesinden de ben bunu anlıyorum) Evrim düşüncesini özümserler.
Evrimsel süreçlerin bir daha asla tekrar etmeyeceğinin (tekrarlama olasılığı 20 üzeri -100 de bir) bilincindedirler ve her canlıyı, akrabamız olarak bilir ve onların haklarına saygıyı, evrensel kural olarak tanırlar.
Evrimle ilgili bilimsel verilerin eğitime konu yapılmadığı ülkelerde ise, ilk ve en çok zarar görenin doğa olduğu tesadüf değildir. Bu nedenle ülkemizde binlerce tür sonsuza kadar kaybolmuş ve kaybolmaya devam etmektedir.
Evrimle ilgili temel bilgilere sahip olanlar; dünyamızın, bir çok evrensel koşulun bir araya gelmesiyle oluşmuş eşi bulunmayan bir gezegen olduğunun farkında olup, özenle korunmasının bir insanlık borcu olduğunu bilirler...

Not: Bu yazıyı Sevgili Supçin'in "doğa" konusunda yazın, davetiyle ilgili blogunu, gecikmiş olarak, şu an okumuş olmam nedeniyle, eksik kalan katkımın özrü olarak öğle tatilinde aceleyle yazıp yayınlıyorum.
Hormonlu görüntüsü ve Hayyam'sızlığı nedeniyle özür..

 
Toplam blog
: 193
: 1045
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

Bilecik doğumluyum. Emekli Eğitimciyim. Ankara'da ve yazları Kuşadası'nda yaşıyorum Günlük uğraşl..