Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '17

 
Kategori
Öykü
 

Doğa orkestrası

Sırt üstü çayırlara uzandı. Gökyüzü pırıl pırıldı. Hava hayallere daldırtacak kadar güzel ve ılıktı. Baharın ortalarında böyle harika bir güne uyandığı için mutlu hissetti. Gözlerini kapattı ve hafif rüzgarın yüzünü yaladığını duyumsadı.

''Yoo hayır!''  Yüzünü yalayan rüzgar değil, Güçlü'nün ta kendisiydi. Güçlü mü kim? Güçlü, Sadık'ın köpeği. Sadık'ı mı merak ettiniz? Sadık yalnızca Güçlü'nün değil, aynı zamanda onlarca koyun ve keçinin de sahibi. Evet küçük Sadık, büyük sürüyü güden çoban çocuk. Çok güzel hayalleri olan, mutlu bir çocuk. Hayatı o kadar mükemmel olmasa da hayalleri mükemmel büyüklerine inat...O birçok şeyi sever hayallerini sevdiği gibi. Arkadaşlarıyla köy meydanında topaç çevirmeyi, ahırlarının yeni misafiri sıpa ''Özgür'ü'' beslemeyi, yalın ayak kırlarda koşmayı da...Özgür'ün adını Sadık koydu, çünkü onun özgür olmasını istiyor, sırtına yük bindirilmesini, acı çekmesini istemiyor...

Sadık'ın hayalleri büyük. O, köy bakkalına gelen bir çocuk dergisinde gördüğü orkestra fotoğrafından çok etkilendi. Orkestrayı açıklayan bu sayfalarda çok farklı müzik aletlerini okudu, onların isimlerini öğrendi. Orkestranın, dört ana enstrüman grubundan oluşan çalgılar topluluğu olduğunu, elli kişiden daha az müzisyenden oluşan küçük orkestralara 'oda orkestrası', daha büyük olanlara ise 'filarmoni orkestrası' dendiğini de öğrendi. İlk piyanonun 1700'lü yıllarda İtalya'da yapıldığını okuyunca, özellikle o ülkeyi görmeyi çok istedi. Bakır üflemeli çalgı olan 'tuba'yı görünce;

''A aaa! Bizim sınıftaki Tuba'nın adını bu çalgıdan koymuşlar'' diye düşündü. En çok da 'obua'yı ilginç buldu, ahşaptan yapılan nefesli bir çalgı olduğunu, dünyaca ünlü besteciler Mozart ve Beethoven'in, sırf obua için besteler yaptığını öğrenince çok şaşırdı. Bu bilgilerden sonra Sadık hayallerini iyice genişletti. Orkestradan başka birşey düşünemez oldu.

''Evet Köpürcük, şimdi sen devam et'' dedi kınalı kuzusuna sessizce. Onun kıvırcık yünlerini köpüklere, sesini kemanın tiz sesine benzetiyordu. Kuzucuk meledikçe, Sadık sağ elini kaldırıp, tuttuğu gül dalını baton olarak düşünüp, hayalindeki orkestrayı yönetiyordu. Sağ el orkestrayı bilimsel olarak yönetirken, sol el daha çok duygu vermek için kullanılıyordu ki, bu da öğrendiği bilgiler arasındaydı. Koyunlar, keçiler meledikçe, kırlangıçlar öttükçe, onların sesleriyle, çalgı seslerini özdeşleştiriyor, piyanonun, kemanın, obuanın seslerini duyumsuyordu sanki. En büyük hayali orkestra şefi olmaktı. Çayırların üstünde yatarken bunu tam olarak hissetti. Kara oğlak 'Müthiş'in çıkardığı sesle, çalgı tubanın ritmini benzetti. Hayallere daldığından zamanın nasıl geçtiğini anlayamadı. Akşam olurken köpeği Güçlü ile sürüyü topladı. Tepeden köye doğru inerken dilinde türkü, elinde baton, önünde 'DOĞA ORKESTRASI' vardı.

 
Toplam blog
: 11
: 510
Kayıt tarihi
: 20.02.16
 
 

Universitat Salzburg, Austria.  Akademie fur bildende Kunst in Hohenaschau, Germany İç Mimar, yaz..