Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Haziran '06

 
Kategori
Eğitim
 

Doğa ve eğitim

Doğa ve eğitim
 

Bahar bitince bozkırlar sararır. Bin bir çiçekli, yeşil örtülerini çıkarırlar üzerlerinden. Çayırlar hep yeşildir. Bahar bitince yalnız kalırlar yeşillikleriyle. En üst başı soğuk bir pınarla başlar. Durmadan akan pınar suları önündeki düzlükleri yemyeşil bir ovaya dönüştürür. Yanlardan çeşitli derelerden çıkan sularla beslenen yemyeşil çayırlarda doğa canlılığın güzelliğin doruğundadır. Gündüzleri küçük bir rüzgarla dalğa dalğa yayılan görünüm bir denizi andırır. Bir dalga başka bir dalgayı izler ve alçalan yükselen yeşillikler dalğa dalğa devam eder. Kuşların, çeşitli canlıların yaşam alanı olan çayırlıkların asıl sahipleri ay ışıklı akşamlarda geceye bir senfoni sunan kurbağalardır. Bu uzayıp giden, düzlükleri kaplayan yemyeşil çayırlıklarda varaklayan sesler ile gündüzler sizin olsun, geceler bizimdir dercesine zevkle yaşarlar diz boyu otlar içinde özgürce. Onların sesine bazen rüzgarın vınlayıp azalan sesi katılır.

Düzlükleri yemyeşil bir ovaya dönüştüren çayırların bitiminden başlayan dere boylarında söğüt ve kavak ağaçları devam ettirir yeşillikleri. Yüksek yamaçlardaki ormanlar tarlalarda tek tük görülen; elma, armut, ahlat, alıç ağaçları meyvelerini bizler için oluştururlar. Yüksek kayaların sarp tepelerine yerleşen kartallar geniş kanatları ile bir kalkar bir inerler yeşillikler içine.

Ayça ile Ahmet’i daracık bir sokakta tanıdım. Okuldan yeni gelmişler. Apartmanların gölgesinde oynamaya çalışıyorlar. Araba geçerken duvara yapışırcasına kenara çekiliyorlar. Sormak bile istemiyorum. Ne çayır görmüşler, ne armut toplamışlar dallardan. Rüzgarın sesi rüyalarında bile esmemiş hiç. Ay ışığında sırt üstü yatıp toprağa, yıldızları saymak onlar için hala bir hayal. Oluklara akan soğuk pınar sularını avuçlayıp küçücük parmaklarının arasından sızdırmadan içmeleri pek yakın görünmüyor. Böyle giderse, içinde yaşadıkları doğa; Ayçaların, Ahmetlerin belleklerinde hiç konuk olamayacak. Dünyaları da daracık sokaklar gibi kalacak. Ne gökyüzünün masmavi sonsuzluğuna, ne alabildiğine uzayıp giden çayırların yeşilliklerine , ne yüksek yalçın kayalıklardan kalkan kartalların yükselişine tanık olacaklar.

Dünya Çevre günlerinde şiirle giderecekler doğaya hasretlerini. Özlemle anarak yaşamaya çalışacaklar, bir parçası oldukları doğayı.

Hava ne kadar güzel öğretmenim
Yollar, ağaçlar, kuşlar ne kadar güzel
Yeryüzü pırıl pırıl öğretmenim
Gizlisi saklısı kalmamış dünyanın
Nesi var nesi yok dökmüş ortaya
Bütün bitkiler, bütün hayvanlar, bütün taşlar
Sürüngenler, konglomeralar, serhaslar
Hepsi hepsi ortada öğretmenim
Ne olur biz de gidelim
Burda kalsın kitaplar
Kollarından, bacaklarından gerilmiş kurbağalar
Burda kalsın hepsi
Bomboş kalsın evler okullar
Hapishaneler, hastahaneler.....
Öğretmenim, sevgili öğretmenim
Sırtımıza alırız hastaları
Kimbilir ne özlemişlerdir kırları......
Ya mahpuslar
Ne sevinirler kimbilir
Sarılıp sarılıp öperler adamı. (1)

Doğa, belli günlerde anılıp, bırakılmamalı. Çocuklarımızın, gençlerimizin, insanımızın yaşamında sürekli yer almalı. İnsanımız doğayı tanımalı, tanıdıkça sevmeli, sevdikçe korumalı, güzelleştirmek için çaba harcamalıdır. Bütün canlıların yaşama hakkı olduğu küçük yaşlarda kazandırılmalı çocuklarımıza. Bu da ancak eğitim kurumları kanalıyla gerçekleşir. Dersleri sınıf içinden doğaya taşıyarak öğrenme, doğa içinde gerçekleştirilmeli. Bitkisi, hayvanı, ağacı, kuşu, taşı, toprağı ile doğayı, yaşayarak öğrenmeli çocuklarımız. Çünkü, S.Johnson’un deyişiyle: Doğadan ayrılmak mutluluktan ayrılmaktır.

Hasan Barışcan

hbariscan@milliyet.com.tr

1)

 
Toplam blog
: 52
: 4210
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

1952 yılında Sivas- Asarcık Köyünde doğdum. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaptım. Kabataş Er..