Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '07

 
Kategori
Blog
 

Doğacak çocuklar, sahipsiz bırakılmasın!

Doğacak çocuklar, sahipsiz bırakılmasın!
 

Efendim, ilk çocuğumuzun doğum süreci içindeki günlerde ve daha sonrakinde de olduğu gibi rutin kontroller için doğum doktorumuzun özel muayenesine veya çalıştığı hastaneye muayeneye giderdik. Sonrasında hastane girişinde satılan tazecik çıtır çıtır mis gibi kokan simitlerden alır, yanında gazoz ile sahilde martıların o anlamsız kıskançlıkları ve çığlıklarına aldırış etmeden afiyetle yerdik.

Eşimin doğumda (3.600 gr) sağlıklı bir kız çocuğu doğurduğunu bana ilk söyleyen tabii ki, o an yanında olan kayınvalidem olmuştu. O ana kadar ultrason da cinsiyeti belli olmayan bebeğimizin erkek olacağı yönündeki beklentim doğrultusunda... Kayınvalidemin yüzündeki ifadeyi hiç unutmam. Ağzımdan ilk anda şaşkınlık ifadesi olarak “yaa” çıkmıştı.

Ben kimim ki Allahın takdiriilâhî karşısında hesap soracağım? Bugüne kadar bütün istediklerimizi bize verip vermemek onun takdiriilâhî değil mi? Hızır Aleyhisselâm ve Hz. Musa peygamber de olduğu gibi! Görünenlerin altındaki gerçekler, aslında göründüğünden çok farklı gelişmekte...

Bizim hayat kavgamız ayağımızı eşikten dışarıya attığımız andan itibaren başlıyor. Trafikte: yol verdindi, vermedindi tartışmaları, iş yerinde: Geç kaldın, olmamış tartışmaları. Alışverişte: “Buyurun yardımcı olalım” Muhabbetleri; en çokta buna sinir oluyorum. Sanki biz ne alacağımızı bilemeyecek kadar aptalız ya! İlla da yardımcı olacak. Çok istiyorsan alacaklarımızın parasını ödeyiver iyilik meleği! Haksızmıyım arkadaşlar?


Bizler elimizde olmayan olayların gelişimi karşısında boynumuzu bükebiliriz ama klavyenin tuşlarına basarak bizi rahatsız eden olaylara karşı da pekâlâ savunmamızı yapabiliriz.

Asıl amacımızın ne olduğu konusunda bir fikir sahibi olabilsek, sıkıntılarımızı da kaynağında çözeceğiz demektir.


Hastane önünde beklerken arada üzücü olaylara da şahit olmuştum; düşük yapanlar, sakat doğumlar vs gibi. Bu Anneleri teselli eden en yakınlarından başkaları değildi. Genel olarak baktığımızda ise büyük çoğunluk sağlıklı çocuklar doğurduğu için mutluydu.


Ben, milliyet bloğu her gün doğuran ana kraliçe gibi görüyorum. Her gün yaklaşık iki yüz doğum yapan ana kraliçenin içinde, elbet kolu bacağı sakat doğumlar olacaktır. Ölüm olmadığı sürece bu tür rahatsızlıklara çok şükür “Tıp” yardımcı olmaktadır.


Milliyet blog içine girdiğimde biraz kör, biraz da topallıyordum! Bugün çok şükür ayaklarım üzerinde hiç aksamadan durabiliyor, “Tüfekçi” makarasındaki dikiş ipini gözlüksüz iğneye takacak kadar görebiliyorum. Bunu bütün samimiyetimle... Buradaki arkadaşların fısıltılarına ve yazdıklarına borçluyum. Burası hayal gücümüzü allayıp pullayıp, seyircilerin beğenisine sunduğumuz tiyatro sahnesi gibi! Hepimiz farklı kişiliklerle bir oyunun parçaları gibiyiz. Oyun bittiğinde, alkışlamaktan başka, oyuncuya verilebilecek daha büyük bir ödül varmıdır?


Merakla beklerken yediklerimiz de, en az çıtır çıtır tazecik kokan simit ve yanında milyon baloncuklar yapan bir gazoz lezzetini ve tadını aratmamalı. Sonunda gerçekleşen doğum; beklentilerimize cevap vermeli. Vermeli ki sıkıntılarımızın da bir anlamı olmalı.


Zira doğan her çocuğa sahip çıkılmıyor ülkemizde... Nerdeyse her çalı diplerinde veya harabeler içinde mantar gibi türeyen sahipsiz çocuklar var. Bunların peyda edildiği yerler, genellikle gayri meşru yerler olduğu için çoğunluk ila ortalıkta başıboş dolaşan bu çocuklar bizim insanlık ayıbımız olarak boy göstermektedir.

Tabii ki bunun suçluları birinci dereceden bu eylemi gerçekleştirenlerdir... Ama sıkıntısı bütün insanlara acı veriyor.

Tam bu aşamada bizim ana kraliçenin de zırt pırt çalı dibi ürünlerini zaman zaman görmekteyiz! Yalnız bir fark var diğerini ortaya salan belli değil iken, buradakinin sahibi belli, yani ürettiklerimizi gözden geçirmeli ve tekrar güncelleyip düzeltmeliyiz. Arkasında duramayacağımız veya cevap veremeyeceğimiz yorumlara açık kapı bırakıyorsa, bu yazımızı ortalık yerde "Saldım çayıra, Mevlâm kayıra" diyerek kendi halinde bırakamayız. İşi aptallığa, sağırlığa veya deliliğe getirmenin hiçbir anlamı ve izahı yoktur.


Koca koca insanlarız hepimiz HAKKIMDA sayfasına yazdıklarımıza uygun davranıp davranmadığımızı bir kez daha gözden geçirelim. Önümüzde iki seçenek var: ya kendimizi değiştirecek veya "Hakkımda" ki yazımızı değiştireceğiz. Kendisiyle çelişen insanların bize söyleyeceklerine ne kadar inanabiliriz ki?


Kendini ifade ettiği kelimeleri ile çizgisini değiştirmeden yazılar yazan sevgili dostlarımı tenzih ediyorum. Onlara söyleyecek sözüm yok tabi... Meselenin özü samimi olmak veya olmamak ile ilgili.


Kısacası ortalık sahipsiz çocuklar gibi sahip çıkılmayan bloglar ile dolup taşmamalı üç yanlış bir doğruyu götürür! Dikkat etmek lazım bu yaştan sonra sınıfta kalmak zor gelir insana...

Ben sizi üzdüysem “ÖZÜR DİLERİM” “özür dilerim” “özür dilerim” ama ya üzülen ben olmuş isem? (veya üzülen biz olmuş isek)...

Milliyet bloğu seviyorum ama burası her aklına gelinilenin söyleneceği yer olmamalı, mamafih söz konusu insanlarla bu durumdayken kaza ile bile olsa yüz yüze gelmek istemem! Genel olarak istisnalar hariç hepinizi özlüyorum bloğa uğramadan yattığım zaman üşüyorum... Çoğunuzun içten samimi yazılarınızı kendime yorgan yapıp mışıl mışıl uyuyorum... Saygılarımla.

Resim: www. cocuklariçin.net

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..