Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '08

 
Kategori
Deneme
 

Doğal yaşamak özlemi

Doğal yaşamak özlemi
 

Bölüm I:
Bu gün çok sıcak olacak, işleri bitirip denize koşmalı ve hiç çıkmamalıyım. Şu an bazıları bana, “aman canım denizde nesi, madem sıcak yöredesin, aç klimanı otur. Herkes denizde mi serinliyor ?”der gibi.

Oldum olası teknolojiyle barışık yaşayamadım. Oysa bilimsel çalışmaları yakından takip ederim. Ama pratik hayata uygulanma safhasında en sona kalırım. Teknolojinin beni doğallıktan biraz daha kopardığını düşünürüm. Oysa bilimde tüm çalışmalar doğayı anlamaya yönelik yapılır ama nedense hayata uygulanırken hep savunma amaçlı ve suni yaşantılara yönelik makineler üretilir. Kendimce sezgilerim sanki mikro dalga yerine şunu halince pişirsem, ya da şu yiyeceği donduracağıma, tazeyken mevsiminde yesem, gibisinden beni alıkoyar. Hatta klimalara öylesine karşıyım ki; hastanelerde malum mikrop oranı çok fazladır havada. Zaman zaman bebek ölümlerinin sıklığında enfeksiyonel nedenler aranırken, filtreleri temizlenmeyen klimalardan üfürülen havada doğal hayata adapte olmaya çalışan minik ciğerlere binlerce mikrobun püskürtüldüğünü düşünürüm.

Bilime öyle değer verirdim ki oysa kendimi seve seve veri yapardım. Naklen öğrendiklerimi aklen uyguladığımda, ne faydası var gibi düşünür kendimle oyun oynardım. Oyunumun şekli geçmişe bakmak ve olayları yeniden canlandırıp kişileri konuşturarak anlamaya çalışmak gibi bir şeydi. Ders çalışma metodum böyle olmuştu. Bir fizikteki deneyi anlamak için içimden tekrarlarken sanki o deneyin sahibine anlattırır gibi yapardım. Çözemediğim problemleri mutlaka aydınlatan bir vesile çıkardı karşıma. Sanki tüm fizikçiler okul arkadaşımdı.Birbirleriyle de takıştırırdım bazen onları... (Tam kaçık dediğinizi, ve şu an güldüğünüzü duyduğum gibi) Ailem bu kız çok okuyor kafayı yiyecek diye üzülürdü.Bir gün babam bile, ”kızım sen üzülme bu kadar, sana bir iş yeri açayım, içine adam koyayım, sen sadece başında dur .İhtiyacımız yok şükür” İşte böyle görülüyordu bazen bilime olan sevgi... Ne yazık ki halen , hangi meslekte çok para var o olmak isteniyor. Okumak, sadece ezberden ibaret... İte kaka, kursla, bursla... Okumak insanlık için değil, geçim için yatırım bazıları için.

Geçmişte yaşayan bir çok uygarlıkların kalıntılarına bakarım her gün denize giderken. Daha temiz ve sakin olduğu için harabelerin eteklerini severim. Kabaca bir kayayı binlerce yıl önce nasıl bu kadar incelikle süsleyip, zeytin dallarını resimlediler. Ve insan figürlerini... Binlerce yıl önce, insanlar demire su vermeyi bildiği halde çelik tencere yerine neden toprak tencere kullandılar? Neden cayır cayır topraktan fışkıran doğal gazdan yararlanmadılar? Nasıl oldu da eski insanlar dünyanın çevresini ölçtüler, meridyenleri, paralelleri, ayları takvimleri vb... Bilim tarihine baktığımızda bunları zamanla sanki gelişim ve medenileşme olarak algılasak da, neden hala bazı kavimler ilksel olarak aramızda yaşıyor. Neden biri TV seyrederken öbürü hala bir radyoya acayip bakıyor? Neden eski dönemlerde bir körün gözü sadece bir el sürmeyle açılıyordu? Neden onca cüzamlılar arasına atılan birine bulaşmayıp, tedavi ediliyorlardı. Onlar karantinayı bildiklerine göre bulaşıcı hastalıkları da biliyorlardı. Kim bilir belki Hintler gibi yakma metodu mikrobu yok etmek içindi. Daha da öte mucizeler, kerametler daha boldu. Bu eskiden bizim şimdikinden daha ileri bir medeniyet vardı belki... Neden kalıntılar arasında hiç elektronik eşyaya rastlanmadı?Çünkü gerek duymuyorlardı. Çünkü milyarlarca yıl önce belki nur boyutundaydılar. Ve Cennet denilen yerde… Ve ceza olarak unutturuldular… Kim bilir? Böylece alıp gider işte düşlerim düşünce aklıma…Bunca sırça saraylar yapan, rüzgarları yöneten kuvvetli ve öz insanlar, klimayı neylesin? Bedenlerinin her şarta uyumunu sağlamak amaçları, doğayla işleri çünkü... Bizler ekran karşısında doğadan kopuk, soğuğa, sıcağa, açlığa dayanıksız, sabırsız, tahammülsüz, dermansız, zayıf kişiler oluyoruz …

Atalarımız, geçmişteki uygar insanlar, hatta yakın zamanlarda dünya edebiyatında en ileri giden, en zengin dil olan Arapçayı kullananlar geri zekalı değillerdi. Kuran herkese ışık tuttu. Bütün bilim adamları Arap ve Fars tan yetişti. Talihsiz saldırılarla İskenderiye deki büyük kütüphaneyi talan edip kitapları çalıp alim kesildiler. Ruhiyatçılıktan mı nedir işte gidip sanki o dönemi yaşıyor ilgililerin ağzından anlatıyor gibi oluyorum elimde olmadan geliyor yaz bu böyle diyorlar. Gazali , Farabi, İbn-i Sina adımı Avicena yapsalar da diyor. Ve beni aslında anlatacağım konudan alıp, böyle yönlendiriveriyorlar işte… Ah her telden değil de bir konudan gitsem. Bakalım bunu seçme saçmalarıma ekleyim bari... Güzel gözlerinizi yormayım. Ama bitmedi. Daha başlamadım ki ben…

 
Toplam blog
: 165
: 856
Kayıt tarihi
: 17.10.07
 
 

Edebiyet fakültesi  mezunuyum. Öğrenmenin yaşı yoktur diyerek çeşitli kurslardan da el sanatları ..