Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '07

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Doğaya karşı teknoloji 'tek dişi kalmış çaresiz'

Doğaya karşı teknoloji 'tek dişi kalmış çaresiz'
 

Bazı konular vardır her zaman önem verilir; ama maalesef “öncelik” verilmez. Genelde “ önceliksiz önemli ” konular olarak haber değeri taşıyacağı günü beklerler. Bu yaklaşımı bazen basında, bazen idarecilerde, bazen de toplumun önemli bir kısmında görmek mümkündür.

“Ormanlar” bu konuya çok güzel örnektir. Onlara hep kaçılmıştır, ya gürültüden kalabalıktan tozdan dumandan kaçılmıştır ya da onlara verdiğimiz zararın utancından kaçılmıştır. Çünkü biliriz yaptığımız bu kaçışları nasıl abarttığımızı, hem de çok iyi biliriz, önceleri koltuk altına aldığımız karpuzlarla ziyaret ettiğimiz ev sahiplerini! Sonraları koltuk altında tuğlalarla nasıl ziyaret ettiğimizi iyi biliriz, o tuğlaları dizerken nasıl yaprak gözlere bakamadığımızı da çok iyi biliriz...

O gariplerim de hep fedakardır, ömürleri hep insanoğluna güvenmekle geçmiştir, insanoğlu elinde kazma, kürek, bel onların ciğerlerini bellerken onlarda durmadan iyi niyetle bütün enerjileriyle hep karşılıksız vermiştir. Gün olmuş sigaraya çakan kibrit olmuş, gün olmuş çantaya atılan kitap olmuş, gün olmuş evin yeni değişen mobilyası olmuş, gün olmuş nefessiz kalan Saddam’a manşet olmuş, gün olmuş dökülen kahveyi emen “fil” olmuş..

Ama onlar fil değil!!! Onlar ağaç, onlar orman, onlar çaktığımız kibritle yok ettiğimiz geleceğimiz, onlar değerini yazıp da okuyamadığımız ayıbımız, onlar işgalci olarak çöktüğümüz binaların içinde dizdiğimiz riyakarlığımız, onlar Saddam gibi nefessiz bırakmayan nefesimiz.

Peki neden insanoğlu ormanlara karşı bu kadar nankör? Diğer bütün faydalarını bir kenara bırakalım, okyanuslardan sonra en büyük oksijen kaynağı olduğu bilinmiyor mu acaba? Her yerde yazılır, söylenir “küresel ısınma”!!!. Kimsenin ısınamadığı bu ifade için büyük çoğunluk “canım kese kese ağaç mı kaldı” diye hayıflanır, kendince doğaya verdiği zararın bumerang gibi kendisine döndüğünün farkına vararak...

Kim kesiyor? Ya da kim nefesimizi kesmeye çalışıyor? Daha da önemlisi nefesimizi kesmeye çalışanlar gözlerimizin önünde darağaçlarını kurup urganları hazırlarken neden sesimiz çıkmıyor? Bu sorunun cevabı “orman” da mı gizli acaba? Belki evet. Çünkü “orman” kelimesi bizim toplumda hep tebessümle karşılanır, ya hukuksuzluğu tarif ederken kullanırız ya da balı seven irisinden bir yaban hayvanı gelir akla, bir de hep uzakları temsil eder içinde yaşarken bile.

Belki adına orman demesek de, en pahalısından bir spor araba markasının adını versek acaba o zaman sahiplenir ya da öncelikle önemser miyiz nefesimiz kesilmeden?

Duruma bir de iyi tarafından bakılırsa; ülke yüzölçümünün dörtte birini orman varlığı oluşturduğuna göre, esvab türünden kıyasla sırtımızda hala ceketimiz var demektir. Bu ceketin kumaşı kaliteli ancak pek itinayla kullanıldığı söylenemez. Çünkü babamız da pek itina göstermemiş, tıpkı dedemizin çok hor kullandığı gibi.

Ama biz bizden öncekilere göre daha temiz kullanıyoruz, en azından çocuğumuza yine giyilebilir bir şekilde bırakmak için uğraş veriyoruz. Bazen “satalım, gömlekle de dolaşırız" şeklinde cin fikirler aklımıza gelmiyor değil ama sonra bunun olamayacağını, havaların biraz sert olduğunun farkına varıyoruz. Çünkü bu ceket biraz yamalı bazı yerlerine sigara külü düşmüş yanmış da olsa bizi çok iyi koruyor.

Zaten sökülen yırtılan, delinen yerleri tamir edenler de (orman mühendisleri ve emektar yardımcıları ormancılar) var. Onlar üzerimizdeki ceket dağılmasın hala giyilebilsin diye sökükleri yırtıkları örer, astarından vatkasına kadar bakım yapar ve en önemlisi “iyilik yapıp ormana atarlarken” bazılarımız bir türküye kurban edip “aman ormancı” diye rakı kadehlerini gıyaplarında tokuştururuz bu fedakar emekçilerin ardından. Ama bilmiyoruz ki bu yıl ormancılık eğitiminin 150. yılı kutlanıyor ve yapılanlar bilgiye tecrübeye dayanıyor…

Sonuç olarak ısınan küre bize geleceğe dair pek iyi şeyler göstermiyor. Doğa ve özellikle ormanlar böyle acımasızca “fiili” veya “yazılı” tahrip edildiği sürece o küre kuraklık, susuzluk, açlık ve hastalık göstermeye devam edecek. İnsanoğlunun teknolojisi “tek dişi kalmış çaresiz” olarak sadece ortaya çıkan zararları hesaplamaya yetecek.

O nedenle doğaya karşı teknolojiyi alternatif göstermek ve doğal kaynaklarımızı bu uğurda yok etmek sadece sonu hızlandırmaktan başka bir şey olmayacaktır. Her birey doğayı ve özellikle ormanları her daim öncelikli konular içinde tutmalı, korumalı ve koruyanlara da destek olmalıdır.

Çünkü küre kızıyor, onu kızdırmayalım!!!

 
Toplam blog
: 21
: 1643
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

İnsan ilişikileri, doğa, çevre, kent yaşamı, siyaset ve güncel konular hakkında okumayı ve çalışm..