Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Doğduğum kente hüzünle yol aldım...

Doğduğum kente hüzünle yol aldım...
 

Yeşille morun ahengi, gökyüzüyle ay, dağla rüzgâr,
denizle kumsal belki de toprakla yağmurun birlikteliği gibi büyüleyici...

Bu iki rengin birbirine bu kadar yakıştığına ilk kez şahit olurken, uçsuz bucaksız ovaya adeta yeni gelmiş bahardan gözümü alamıyorum...
Yemyeşil ekinler bir yanda, papatya, gelincik tarlaları diğer yanda...
Mor ve pembe kır çiçekleriyse bir o kadar göz kamaştırıcı...

Geride bıraktığım kent, bahar mevsimine veda edeli haftalar olmuştu oysa (!)
...

Sayıları iyice azalmış aile büyüklerimden birinin, çok ilerlemiş hastalığını haber veriyor telefondaki ses...
Diyor ki; "hiç iyi değil, bilinci arada bir yerine geliyor ve seni soruyor..."
Ağlıyor...
Ağlıyorum...
Hemen gitmem gerekiyor!

Kimbilir belki de bu onu son görüşüm olacak
!
...
İşte, doğanın o renk armonisi içinde doğduğum kente yaklaşırken, bu duygunun verdiği hüznü yüreğimde hissediyorum...
Geniş şehirlerarası yolda hızla ilerlerken, ruhumun yorgunluğuyla başetmeye çalışıyorum...

Çocukluğumu, çocukluğumun geçtiği bu bozkır kentinin anılarımı barındıran sokaklarını ve
orada yaşayan aile büyükleriyle muhabbet etmeyi özleyince yollara düşer, her defasında
bu yolculuklardan inanılmaz haz alırdım...

Oysa bu defa farklı...

Doğduğum şehir Konya'ya gelmek beni mutlu etmiyor, aksine bir dahaki sefere belki de sevdiklerimi orada bulamayacak olduğum düşüncesi beni yaralıyor...

Çocukluğumda izi kalmış, sevgisi, sesi kalmış insanların birer birer yokoluşları canımı sıkıyor...
...

Ama avuntu olacak ya işte, bu defa korktuğum şeyle karşılaşmıyorum:
Beni, bizi görmek iyi geliyor sanki...
Duygulanıyor...
Hastalığı son safhasında ama şuuru yerinde ve acı çekmiyor...
Sarılıyorum, titreyen, soğuk elleriyle elimi sıkıyor...
Bir zamanların kükreyen aslanıydı, şimdiyse yavru bir sokak kedisi kadar güçsüz, ürkek, mahzun...
Yanına oturmamı istiyor...

Keşke yapabileceğim başka şeyler de olabilseydi !
...

Kafamı dağıtmam lâzım...
Kendimi sokaklara atmam, 35 yıl öncesinin caddelerini adımlamam lâzım....
Pikniğe gittiğim tepeleri, bisiklete bindiğim ıssız sokakları...
İşten gelirken babamı karşıladığım İstasyon Caddesi'ni ve gül çaldığım bahçeleri de...
...
Bir zamanlar saklambaç oynadığım tozlu sokaklara döşenmiş arnavut kaldırımlarında yürüyorum...
Sokaklar yabancı geliyor, insanlar da...
Ben kimseyi tanımıyorum, kimse de beni...

Herşey değişmiş, değişiyor, değişecek...
Değişmeyen ne kaldı ki zaten (!)
...

Hergün binlerce insan doğuyor, bir o kadar da ölüm var biliyorum...
Yenilenen herşey mutlu ederken; eskiyen, yiten şeyler ve yitireceklerimin farkındalığı beni inanılmaz üzüyor...

Doğduğum kentteki sevdiklerimi bir bir kaybettikçe, bu kente bir daha gelmek isteyip istemeyeceğimden emin olamıyorum
artık...

Geçmişim, çocukluğum, anılarım...

Hepsi boş, hepsi yalan gibi (!)

O sevgili insanlarla son kez vedalaşıp oradan ayrılırken, bir daha geriye dönüp bakamıyorum...

"Kentleri, sevdiklerimiz orada yaşadığı için sevdiğimiz, bağlandığımız" gerçeğini bir kez daha duyumsuyorum...


 
Toplam blog
: 247
: 1493
Kayıt tarihi
: 29.01.08
 
 

Antalya ve Akdeniz aşığı bir öğretmenim. Bol bol okurum, blog yazarım, şiir yazarım. Yazdıkça ve ..