Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Haziran '08

 
Kategori
Siyaset
 

Doğru mu, Yanlış mı?

Doğru mu, Yanlış mı?
 

gazeteoku.com'dan alınmıştır.


Çocukluğumda Orhan Boran'ın sunduğu bir yarışma programı vardı: “Doğru mu, yanlış mı?”

Cevabı kesin olan sorular için "doğru" veya "yanlış" bir cevap verilebilir. Ancak, kanaate dayalı bilgileri "kesin doğru" olarak sunamayız.

Ben Anayasa Mahkemesi'nin verdiği son kararı doğru bulmuyorum. Gerekçelerimi de söylüyorum.

Yasama görevi eğer meclisinse, onun üzerinde başka bir erk olmaması gerekir, diyorum.

Ya meclistekiler yanlış karar verirlerse?

411 Milletvekili, -tekrar ediyorum milletvekili-, (bu seçimlerde halkın kendisini temsil etmek üzere seçip meclise gönderdiği kişi anlamına geliyor) mecliste bir konu üzerinde yoğunlaşıp bir karar almış. Milli iradeyi temsil eden bu kadar kişi yanlış yapabilir mi?

Ben yapamaz diye iddia etmiyorum. Pekâla yapma ihtimali de olabilir. Fakat bu kararı denetleyen 11 kişinin yanlış yapmama ihtimalini kim, nasıl garanti ediyor?

Bir mantık hatasını ortaya koymaya çalışıyorum.

Anayasa Mahkemesinin verdiği kararı kayıtsız şartsız doğru bulanlar, sırf Ak Parti'yi laikliğe ve hatta cumhuriyete karşı ve hatta düşman olarak gördükleri, sayın Sezer'in atadığı üyelerin de Atatürkçülüğünden, laikliğinden ve cumhuriyet yanlısı olmasından kuşku duymadıkları için, hiç irdelemeden ve sorgulamadan bu kararın arkasında değiller mi?

O zaman bu görüşü savunanların dayanağı hukuki ve mantıki değil. Tamamen duygusal ve taraflı...

Böyle olunca "tersi bir durumda, ne olacak?" sorusunu sormamız gerekiyor, değil mi?

Onun için öncelikle ilkelere ve prensiplere sahip çıkmalıyız ki, hem düşünce ve kararlarımız arasında çelişki olmasın, hem de birbirine zıt olaylar yaşamayalım.

Bunun yolu da sanırım doğruya doğru, yanlışa da yanlış demekten geçer.

Gerçi zaten bu cesareti ve başarıyı gösterebilsek, gerçek bir aydın gibi doğrudan ve haklıdan yana olabilsek, bugün karşı karşıya kaldığımız felâketlerin bir çoğu başımıza gelmeyecek ama, bir türlü bu iradeyi gösteremiyoruz.
Taraflılığımız maalesef ağır basıyor.

Ama zamanla bunu da başarır hale geleceğiz.

*****

Dün gece Avrupa şampiyonasındaki ilk maçımızı hep beraber heyecanla izledik. Kazanmayı hepimiz istiyorduk. Düşlerimizde bir final oynama hevesi bile vardı. Niye olmasın diyorduk. 2004'te kendisine 1/80 şans tanınan Yunanistan kupayı kaldırmamış mıydı? Biz de başarabiliriz diyorduk.

Fakat sahaya çıkınca kazın ayağının öyle olmadığını anladık.

Şimdi milli takımı seviyoruz diye "biz şahane oynadık" diyebilir miyiz?

Hakemin hakkımızı gasp ettiğini söyleyebilir miyiz?

Galibiyet bizim hakkımızdı diye iddia edebilir miyiz?

Hayır... Hayır...

Çünkü her şey gözümüzün önünde cereyan etti. Maçı dakika dakika, saniye saniye izledik. Galibiyet Portekiz'in hakkıydı demekten çekinmiyoruz. Ucuz kurtulduk demeyi bile ihmal etmiyoruz. Çünkü direklerde patlayan 3 top dışarı değil de kaleye girseydi, belki tarihimizdeki en farklı mağlubiyetlerden birini alacaktık.

(Bu arada Vatan gazetesinin başlığını çok güzel bulduğumu belirtmek istiyorum. Direkler bile daha güzel oynadı demişler. Tebrik ederim)

Eskiden televizyon yoktu. Radyo da azdı. Üstelik ses bir gelip bir gider skoru bile zor öğrenirdik.

O zamanlarda bize deselerdi -ki bazan derlerdi de- iyi oynadık ama hakkımızı yediler. Biz de inanırdık. Ne bilelim.
Ama şimdi öyle mi ya... Üstelik diğer maçları da kolay ve rahat seyrettiğimiz için artık herkes futbolun nasıl oynandığını görüyor, biliyor.

*****

Aynı bunun gibi, Türkiye'de siyasetin nasıl işlediği de şimdi daha iyi görünüyor. Vatandaş her şeyin farkında... Bir taraftan dünyada demokrasinin nasıl işlediğini, hak ve özgürlüklerin nasıl kullanıldığını izlerken, kamuoyu, ülkemizdeki uygulamaları da görüp mukayeseler yapıyor.

Gözden uzak tutulmaması gereken gerçek bu.

Bazı arkadaşlarımız ve hatta siyasi partilerimiz hâlâ, "nasıl oluyor da her iki kişiden biri Ak Partili olabiliyor?" diye soruyorlar ve inanmıyorlar.

Türkiye'de her iki kişiden biri Ak Partili değildir, iki kişiden biri Ak Parti'ye oy vermiştir. İşine gelmezse yarın Pak partiye, ya da gider Gök partiye oy verir...

Yani ülke için bir şeyler yapacağına kendisini ikna eden her partiye vatandaş oy verebilir. Çünkü seçimin amacı budur. Vatandaşın amacı da ülkenin bir şeyler kazanmasıdır.

Artık soyut ve hayali kavramlarla oy toplamak zor. Üstelik bunları öne sürerek yıllardır ülkenin ekonomik ve sosyal yapısına hiç katkıda bulunmayanların, şimdi bunları bahane ederek halkı küçümsemesi ve antidemokratik olmasına bile aldırmadan âdeta onları yok farzetmesi de işin cabası...

Evet, aynı maçlardaki gibi takımımıza "kötü oynadı" diyebilme cesaretini ve başarısını gösterebilen insanımız, siyasette yanlış yapanlara da "sen yanlış yapıyorsun" deme cesaretini ve becerisini de gösterecek ve zaten göstermeye de başladı.

Rahatsızlığın asıl boyutu da budur. Hazmedilemeyen şey, yıllardır her yaptıklarını "doğru" zannedenlerin, şimdi karşılarına birilerinin çıkıp da "sen yanlış yapıyorsun" diyebilmesidir.

*****

Yazımın başında ben sadece kanaatimi gerekçeleriyle belirtiyorum demiştim. Aksi görüşte olanlar da farklı gerekçelerle karşı görüş bildirebilirler. Doğrusu yasalara ve demokratik teamüllere uyandır. Yine de kişiden kişiye farklılıklar gösterebilir ve farklı yorumlar yapılabilir.

Sözgelişi benim gibi düşünen hukukçular da vardır, aksini söyleyenler de... Onlar da sonuçta görüş belirtiyorlar. Zaten olay farklı yorumlanmaya müsait olmasaydı, birbirine zıt iki görüş ortaya çıkmazdı. O zaman "mutlak doğru" diye bir görüşün peşine takılamayız.

Genellikle insanlar kendi görüşlerini destekleyenlerin "doğru söylediğini" kabul ediyorlar. Bir kişi olsa bile...

Mesela Sayın Sabih Kanadoğlu tek başına bir iddiada bulunduğunda, buna "doğru söylüyor" demek ne kadar doğru? Tek hukukçu o mu? Neden diğer hukukçuların görüşü yanlış da, onun ki doğru? Onun yanılmazlığı konusunda ilahi vahiy mi var?

Benzeri yanlışı başka alanlarda da yapmayı seviyoruz. Mesela bütün ilahiyatçılar bir konuda olmaz derken, Zekeriya Beyaz olur derse, o doğru söylemiş sayılıyor. Bu mümkün mü?

Belli ki ortada sıra dışı bir iddia ve sıra dışı bir kişilik sergileniyor.

*****

Kendi düşüncemizin doğru olduğu iddiasında ısrar etmek yerine, artık hepimiz doğrudan yana olma erdemini gösterme gayreti içinde olalım, diyorum ve soruyorum:

Demokratik bir yönetimde, halktan % 47 (ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci ve hatta DSP yi de parti sayarsak altıncı sıradaki partilerin toplamından da fazla) oy alarak tek başına iktidara gelmiş bir partinin, yanına % 14 oy alan başka bir partiyi de alarak yaptığı ve 411 oyla kabul ettiği bir Anayasa değişikliğini, 11 kişiden 9'unun reddederek, yasama görevini yürüten meclisin üstünde bir görev üstlenmesi, "Doğru mu, Yanlış mı?"

Soru budur.

Faraza meclis şöyle bir karar alsaydı ne olacaktı, şeklindeki muhal (olmayan, hayali) bir soru değil...

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..